Çocuklara ‘Korkmadan Konuşmayı’ Öğretmek: Sessiz Kalmayı Değil, Kendini Korumayı Öğretelim
Yazının Giriş Tarihi: 08.11.2025 00:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.11.2025 00:10
Bir çocuk, dünyayı ilk olarak ailesinin gözlerinden tanır. O gözlerde ne kadar sevgi, güven ve kabul varsa; çocuk da kendini o kadar değerli hisseder. Fakat bu güven duygusu eksikse, çocuk en çok ihtiyacı olduğu anda bile konuşamaz. İstismar, yalnızca bir yetişkinin yaptığı kötülük değil; çoğu zaman yetişkinlerin çocuğa “korkmayı” ve “susmayı” öğretmesinin de bir sonucudur.
Bugün çocuk gelişimi alanında en zorlayıcı konulardan biri, çocuklara “kendini koruma” bilinci kazandırmaktır. Çünkü toplum, yıllarca çocuklara sadece “itaat etmeyi” öğretti. Büyükler konuşurken susmayı, yabancılarla konuşmamayı, “ayıp” konularda sessiz kalmayı… Oysa tam da bu kalıplar, istismarın zeminini hazırladı. Bir çocuk, kendi bedenini tanımıyorsa, sınır koymayı bilmiyorsa, rahatsız olduğu bir durumda ne yapacağını öğrenmediyse; o çocuğu ne kadar koruduğumuzu sansak da aslında yalnız bırakmışızdır.
Çocuklara beden güvenliği öğretmek, onlara korku yüklemek değildir. Tam tersine, bu eğitim çocuğu güçlendirir. Bir çocuğa “Senin bedenin sana ait, kimse izinsiz dokunamaz” dediğimizde; o çocuğun özgüvenini büyütürüz. Bu cümle, onun hayat boyu taşıyacağı bir zırha dönüşür. Çünkü çocuk artık bilir ki, sınır koymak ayıp değil, haktır.
Elbette, bu bilinci kazandırmanın yolu sadece bilgi vermek değildir. Çocuğun, anlatabileceğine inanması gerekir. Yani önce evin atmosferi değişmeli. Çocuk, ailesinin tepkisinden korkmamalı. Bir yanlışla karşılaştığında “Anneme söylersem kızar” diye değil, “Anneme anlatırsam beni korur” diye düşünmeli. Bunu sağlayan aileler, çocuklarını sadece tehlikelerden değil; suçluluk duygusundan da korurlar. Çünkü istismara uğrayan bir çocuk çoğu zaman utanır, suçluluk hisseder, hatta yaşadıklarını kendi hatası sanır.
O yüzden biz yetişkinler olarak, çocuklarımızın güvenlik duygusunu konuşarak, dinleyerek ve sınırlarına saygı göstererek inşa etmeliyiz.
Her yaşta, çocuğun anlayabileceği dilde “güvenli temas” öğretmek gerekir.
Bu, üç yaşındaki bir çocuğa “Özel bölgelerine sadece sen ve temizlik için senin izninle dokunulur” demek kadar basit bir cümleyle başlayabilir.
Okulda, oyun terapilerinde, hikâyelerde bile bu konular doğal biçimde işlenmeli. Çünkü çocuk için “öğrenme” ancak doğal bir ortamda gerçekleşir.
Toplum olarak çocuklara “utanmayı” öğretmekte ustayız ama “anlatmayı” öğretmede sınıfta kalıyoruz. Bir çocuk, bir rahatsızlık yaşadığında bunu dile getirdiğinde ona “Abartma”, “O öyle yapmaz”, “Yanlış anlamışsındır” dendiği anda, sadece o olayı değil, kendini de bastırmayı öğreniyor. Oysa bir çocuk konuştuğunda, inanın, o an dünyanın en cesur şeyini yapıyor. Bizim görevimiz, o cesareti ödüllendirmek.
Bir çocuk, yaşadığı bir olayı aileyle paylaştığında asıl önemli olan “ne dediği” değil, “nasıl dinlendiği”dir. Çünkü dinlemek, sadece kulak vermek değil; çocuğa “Senin sözüne değer veriyorum” demektir. Ve bu, çocuğun içindeki güven ağını güçlendirir. O ağ güçlü olduğunda, çocuk hem kendini koruyabilir hem de başkasına zarar verildiğinde susmaz.
Unutmayalım: çocuklara “korkmadan konuşmayı” öğretmek, onlara sadece istismara karşı değil, hayata karşı da dayanıklılık kazandırır. Çünkü suskunluk sadece kötü olayları değil, iyi fikirleri de boğar. Bir çocuk “Hayır” demeyi, “Hoşlanmadım” demeyi, “Bu doğru değil” demeyi küçük yaşta öğrenirse, ileride kendini savunmaktan çekinmeyen bir yetişkine dönüşür
Bu nedenle her anne-baba, her öğretmen, her yetişkin; çocuğun sessizliğinde potansiyel bir yardım çağrısı olduğunu unutmamalı. Çocuk susuyorsa, mutlaka bir nedeni vardır. Biz yetişkinlerin görevi, o sessizliği kırmaya cesaret edecek ortamı yaratmaktır.
Bir çocuğa anlatmayı öğretmek, dünyayı biraz daha güvenli bir yer yapmaktır. Çünkü çocuklar susmazsa, kötülük gizlenemez. Onlara “susma” demeyi değil, “konuş, ben buradayım” demeyi öğretebildiğimiz gün; işte o zaman gerçekten koruyabiliriz.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Türkan ÖZDEMİR
Çocuklara ‘Korkmadan Konuşmayı’ Öğretmek: Sessiz Kalmayı Değil, Kendini Korumayı Öğretelim
Bir çocuk, dünyayı ilk olarak ailesinin gözlerinden tanır. O gözlerde ne kadar sevgi, güven ve kabul varsa; çocuk da kendini o kadar değerli hisseder. Fakat bu güven duygusu eksikse, çocuk en çok ihtiyacı olduğu anda bile konuşamaz. İstismar, yalnızca bir yetişkinin yaptığı kötülük değil; çoğu zaman yetişkinlerin çocuğa “korkmayı” ve “susmayı” öğretmesinin de bir sonucudur.
Bugün çocuk gelişimi alanında en zorlayıcı konulardan biri, çocuklara “kendini koruma” bilinci kazandırmaktır. Çünkü toplum, yıllarca çocuklara sadece “itaat etmeyi” öğretti. Büyükler konuşurken susmayı, yabancılarla konuşmamayı, “ayıp” konularda sessiz kalmayı… Oysa tam da bu kalıplar, istismarın zeminini hazırladı. Bir çocuk, kendi bedenini tanımıyorsa, sınır koymayı bilmiyorsa, rahatsız olduğu bir durumda ne yapacağını öğrenmediyse; o çocuğu ne kadar koruduğumuzu sansak da aslında yalnız bırakmışızdır.
Çocuklara beden güvenliği öğretmek, onlara korku yüklemek değildir. Tam tersine, bu eğitim çocuğu güçlendirir. Bir çocuğa “Senin bedenin sana ait, kimse izinsiz dokunamaz” dediğimizde; o çocuğun özgüvenini büyütürüz. Bu cümle, onun hayat boyu taşıyacağı bir zırha dönüşür. Çünkü çocuk artık bilir ki, sınır koymak ayıp değil, haktır.
Elbette, bu bilinci kazandırmanın yolu sadece bilgi vermek değildir. Çocuğun, anlatabileceğine inanması gerekir. Yani önce evin atmosferi değişmeli. Çocuk, ailesinin tepkisinden korkmamalı. Bir yanlışla karşılaştığında “Anneme söylersem kızar” diye değil, “Anneme anlatırsam beni korur” diye düşünmeli. Bunu sağlayan aileler, çocuklarını sadece tehlikelerden değil; suçluluk duygusundan da korurlar. Çünkü istismara uğrayan bir çocuk çoğu zaman utanır, suçluluk hisseder, hatta yaşadıklarını kendi hatası sanır.
O yüzden biz yetişkinler olarak, çocuklarımızın güvenlik duygusunu konuşarak, dinleyerek ve sınırlarına saygı göstererek inşa etmeliyiz.
Her yaşta, çocuğun anlayabileceği dilde “güvenli temas” öğretmek gerekir.
Bu, üç yaşındaki bir çocuğa “Özel bölgelerine sadece sen ve temizlik için senin izninle dokunulur” demek kadar basit bir cümleyle başlayabilir.
Okulda, oyun terapilerinde, hikâyelerde bile bu konular doğal biçimde işlenmeli. Çünkü çocuk için “öğrenme” ancak doğal bir ortamda gerçekleşir.
Toplum olarak çocuklara “utanmayı” öğretmekte ustayız ama “anlatmayı” öğretmede sınıfta kalıyoruz. Bir çocuk, bir rahatsızlık yaşadığında bunu dile getirdiğinde ona “Abartma”, “O öyle yapmaz”, “Yanlış anlamışsındır” dendiği anda, sadece o olayı değil, kendini de bastırmayı öğreniyor. Oysa bir çocuk konuştuğunda, inanın, o an dünyanın en cesur şeyini yapıyor. Bizim görevimiz, o cesareti ödüllendirmek.
Bir çocuk, yaşadığı bir olayı aileyle paylaştığında asıl önemli olan “ne dediği” değil, “nasıl dinlendiği”dir. Çünkü dinlemek, sadece kulak vermek değil; çocuğa “Senin sözüne değer veriyorum” demektir. Ve bu, çocuğun içindeki güven ağını güçlendirir. O ağ güçlü olduğunda, çocuk hem kendini koruyabilir hem de başkasına zarar verildiğinde susmaz.
Unutmayalım: çocuklara “korkmadan konuşmayı” öğretmek, onlara sadece istismara karşı değil, hayata karşı da dayanıklılık kazandırır. Çünkü suskunluk sadece kötü olayları değil, iyi fikirleri de boğar. Bir çocuk “Hayır” demeyi, “Hoşlanmadım” demeyi, “Bu doğru değil” demeyi küçük yaşta öğrenirse, ileride kendini savunmaktan çekinmeyen bir yetişkine dönüşür
Bu nedenle her anne-baba, her öğretmen, her yetişkin; çocuğun sessizliğinde potansiyel bir yardım çağrısı olduğunu unutmamalı. Çocuk susuyorsa, mutlaka bir nedeni vardır. Biz yetişkinlerin görevi, o sessizliği kırmaya cesaret edecek ortamı yaratmaktır.
Bir çocuğa anlatmayı öğretmek, dünyayı biraz daha güvenli bir yer yapmaktır. Çünkü çocuklar susmazsa, kötülük gizlenemez. Onlara “susma” demeyi değil, “konuş, ben buradayım” demeyi öğretebildiğimiz gün; işte o zaman gerçekten koruyabiliriz.