Parayı Lidyalılar, vergiyi Sümerler, verginin vergisinin vergisini Türkler buldu...
Yazının Giriş Tarihi: 17.04.2025 09:34
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.04.2025 09:36
Küçük oğlumun bir cümlesi ile başlamak istiyorum yazıma. Araba fiyatlarına bakıyorduk, arabanın vergisiz satış yani imalat fiyatını ve ardından da vergilendirilmiş fiyatını görmüştü ve şaşkınlıkla şöyle demişti; " Anne arabanın fiyatı aslında çok değil. Bu nasıl olabilir. Vergiler eklenince fiyat iki katından fazla çıkıyor.
-Evet maalesef oğlum.
-Ha ha çok komik. Devlet, araba üreticisinden daha çok para kazanıyor desene..."
Çocuk işte! :)
Yani; vergi, vergi, vergi dert verdi...
Hayır, hadi arabamız olmasa da olur diyelim ama; alışveriş yaparken, fatura öderken, benzin, araba, ev vs vs. derken neredeyse soluduğumuz havaya bile vergi öder haldeyiz.
Hani bir şarkı sözü vardı:"Hava bedava suya biraz para verip" derdik. Fakat şimdi bu şarkı sözünü yenileme zamanı bence.Çünkü artık Tanrı'nın bahşettiği suya çeşmeden aksın ya da şişelenmiş olsun biraz değil adeta servet ödüyoruz ve üstelik birçok şehirde de içilebilir bir su değil bu. "Kentleşme neler getirdi bana diye sorma, kentleşme insanlıktan uzak paket yaşam getirdi bana! Plastikleşmiş bir yaşam." Neyse, düşünsenize su ya su... Yaşamımızın kaynağı, temeli olan su. Yolda sokakta cebinde parası olmasa susuzluktan ölür insan öyle pahalı, öyle metalaştı yani! Yaşamsal haklarımızı düşünüyorum, yaratılışımızı. Yaşamsal haklar için vergi ödenmez değil mi? Kaliteli yaşam için ödenir vergi, yaşamsal haklardan ödün verir gibi değil yani...
Toplumsal ortak ihtiyaçlar için, huzur için vergi tabiki ödeyelim ama vergi artık yaşamsal haklarımızı, huzurumuzu zorluyorsa bu ne kadar doğru olabilir ki...
Devletler halkına hizmet içindir. Bu hizmeti sağlayabilmek için elbette ki bir bedele ihtiyacı vardır. Ancak bu bedelin makul bir sınırı olmalı ve de bu bedeli, nerede neye kullandığına dair, hesapverebilirlik namına halkın gözü önüne her daim sergilemeli.
Son zamanlarda devlet makamlarının israfından yana yüzlerce haber okuyoruz ve hepimizin canı sıkılıyor.
Enflasyon belimizi ayrı büküyor, vergiler ayrı. Yani her türlü, alınteri ile kazandığımız paranın yarısını devlet elimizden alıyor. Vergi sisteminden bir örnek verecek olursak;
Çalışanlar, Ocak ayında aldığı maaşı Aralık ayında alamaz. Sebebi de şudur; vergi dilim sistemi. Bu sisteme göre, çalışanın kazancı; yüzde 15, yüzde 20 ve yüzde 27'lik vergi dilimlerine girerler. Sabit gelirli, her ay maaşını aldıkça verdiği vergi dilimi yükselir ve vergi dilimi baremi artar. Örneğin; yıl başında 5 bin lira maaş alan bir ücretlinin maaşı, Aralık ayında 4 bin liranın altına düşer.
Üstüne birde; elektriğe, suya, benzine "verginin vergisi" alınıyor. Biz, Türklerin icadı bu da. Elektrikten, "hizmet bedeli, TRT payı" sudan "atık su payı'' adı altına ekstra vergiler alınırken, benzinde Özel Tüketim Vergisi ile Katma Değer Vergisi ödüyoruz. Benzine 2014 yılı itibariyle yüzde 51 Özel Tüketim Vergisi ödemişiz. Ne tatlı para ama... "Yıl 2025 varın siz yapın hesabını. 2014 ten bu yana olan artışı, düşen alım gücümüzü, düşen üretim kalitesini ve omzumuzda artan yükü." Yani sevgili kardeşlerim, bu evin ekonomisi iyi yönetilmiyor...
Vergi sistemimizin adil hale getirilmesi, hem toplumsal barışı hem de güveni tahsis edecektir.
Örneğin, sabit gelirliyi yıl boyunca sabit bir vergi dilimine bağlanması gerekir. Serbest Meslek sahiplerinin de gerçek kazandıkları üzerinden vergileri alınmalıdır.
Yani ekonomide refah, önce "VERGİ" de adil düzeni sağlamakla mümkün olacaktır...
"2019 yılında kaleme aldığım bu köşe yazımı tekrar paylaşmak istedim."
Saygı ve selamlar...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özlem DOĞAN
Parayı Lidyalılar, vergiyi Sümerler, verginin vergisinin vergisini Türkler buldu...
Küçük oğlumun bir cümlesi ile başlamak istiyorum yazıma. Araba fiyatlarına bakıyorduk, arabanın vergisiz satış yani imalat fiyatını ve ardından da vergilendirilmiş fiyatını görmüştü ve şaşkınlıkla şöyle demişti; " Anne arabanın fiyatı aslında çok değil. Bu nasıl olabilir. Vergiler eklenince fiyat iki katından fazla çıkıyor.
-Evet maalesef oğlum.
-Ha ha çok komik. Devlet, araba üreticisinden daha çok para kazanıyor desene..."
Çocuk işte! :)
Yani; vergi, vergi, vergi dert verdi...
Hayır, hadi arabamız olmasa da olur diyelim ama; alışveriş yaparken, fatura öderken, benzin, araba, ev vs vs. derken neredeyse soluduğumuz havaya bile vergi öder haldeyiz.
Hani bir şarkı sözü vardı:"Hava bedava suya biraz para verip" derdik. Fakat şimdi bu şarkı sözünü yenileme zamanı bence.Çünkü artık Tanrı'nın bahşettiği suya çeşmeden aksın ya da şişelenmiş olsun biraz değil adeta servet ödüyoruz ve üstelik birçok şehirde de içilebilir bir su değil bu. "Kentleşme neler getirdi bana diye sorma, kentleşme insanlıktan uzak paket yaşam getirdi bana! Plastikleşmiş bir yaşam." Neyse, düşünsenize su ya su... Yaşamımızın kaynağı, temeli olan su. Yolda sokakta cebinde parası olmasa susuzluktan ölür insan öyle pahalı, öyle metalaştı yani! Yaşamsal haklarımızı düşünüyorum, yaratılışımızı. Yaşamsal haklar için vergi ödenmez değil mi? Kaliteli yaşam için ödenir vergi, yaşamsal haklardan ödün verir gibi değil yani...
Toplumsal ortak ihtiyaçlar için, huzur için vergi tabiki ödeyelim ama vergi artık yaşamsal haklarımızı, huzurumuzu zorluyorsa bu ne kadar doğru olabilir ki...
Devletler halkına hizmet içindir. Bu hizmeti sağlayabilmek için elbette ki bir bedele ihtiyacı vardır. Ancak bu bedelin makul bir sınırı olmalı ve de bu bedeli, nerede neye kullandığına dair, hesapverebilirlik namına halkın gözü önüne her daim sergilemeli.
Son zamanlarda devlet makamlarının israfından yana yüzlerce haber okuyoruz ve hepimizin canı sıkılıyor.
Enflasyon belimizi ayrı büküyor, vergiler ayrı. Yani her türlü, alınteri ile kazandığımız paranın yarısını devlet elimizden alıyor. Vergi sisteminden bir örnek verecek olursak;
Çalışanlar, Ocak ayında aldığı maaşı Aralık ayında alamaz. Sebebi de şudur; vergi dilim sistemi. Bu sisteme göre, çalışanın kazancı; yüzde 15, yüzde 20 ve yüzde 27'lik vergi dilimlerine girerler. Sabit gelirli, her ay maaşını aldıkça verdiği vergi dilimi yükselir ve vergi dilimi baremi artar. Örneğin; yıl başında 5 bin lira maaş alan bir ücretlinin maaşı, Aralık ayında 4 bin liranın altına düşer.
Üstüne birde; elektriğe, suya, benzine "verginin vergisi" alınıyor. Biz, Türklerin icadı bu da. Elektrikten, "hizmet bedeli, TRT payı" sudan "atık su payı'' adı altına ekstra vergiler alınırken, benzinde Özel Tüketim Vergisi ile Katma Değer Vergisi ödüyoruz. Benzine 2014 yılı itibariyle yüzde 51 Özel Tüketim Vergisi ödemişiz. Ne tatlı para ama... "Yıl 2025 varın siz yapın hesabını. 2014 ten bu yana olan artışı, düşen alım gücümüzü, düşen üretim kalitesini ve omzumuzda artan yükü." Yani sevgili kardeşlerim, bu evin ekonomisi iyi yönetilmiyor...
Vergi sistemimizin adil hale getirilmesi, hem toplumsal barışı hem de güveni tahsis edecektir.
Örneğin, sabit gelirliyi yıl boyunca sabit bir vergi dilimine bağlanması gerekir. Serbest Meslek sahiplerinin de gerçek kazandıkları üzerinden vergileri alınmalıdır.
Yani ekonomide refah, önce "VERGİ" de adil düzeni sağlamakla mümkün olacaktır...
"2019 yılında kaleme aldığım bu köşe yazımı tekrar paylaşmak istedim."
Saygı ve selamlar...