Katil İsrail ve Kasap Netanyahu’nun kışkırtmaları sonucunda Amerika Birleşik Devletleri, kıtalar ötesi bir savaşa müdahil oldu. Donald Trump, seçim sürecinde ifade ettiği tüm barış yanlısı sözlerini önceki akşam İran’a gerçekleştirilen hava saldırısı ile çöpe atarken Türkiye, içinde bulundurduğu Amerika üsleri nedeniyle artık hedef diyebiliriz! Sadece intikam almak isteyen İran’ın değil, yarın yeni bir oyun kurmak isteyen Amerika’nın da hedefi Türkiye…
Amerika’nın, İran’ı “nükleer silahsızlandırma” bahanesi ile müdahil olduğu çatışmalar resmi olarak savaşa dönüştü. Amerika, nükleer silahsızlandırma bahanesiyle İran’ın en güçlü nükleer üretim merkezlerine ağır bombardıman gerçekleştirirken taşınabilir nükleer enerji sistemlerinin üretimini ve ihracatını hızlandırmayı ihmal etmiyor! Evet, Amerika bir yandan İran’ı nükleer bahanesiyle vururken öte yandan petrol alternatifi olarak ürettirdiği “taşınabilir nükleer enerji sistemleri” firmalarının güçlenmesini hızlandırdı. Amerika’da bu lobi güçlü bir üretim süreci sürdürürken aynı zamanda Donald Trump ve yönetiminin İran’a yönelik saldırılarını ekonomik ve sosyal olarak desteklemeye devam ediyorlar…
Türkiye’nin NATO üyesi ve Birleşmiş Milletler üyesi olmasına rağmen Avrupa Birliği üyesi olamamasını değerlendirdiğimizde tek engelin Türkiye’nin “İslam” ülkesi olduğu gerçekliği çıkmaktadır! Avrupa Birliği’nin; dini “İslam” halkı “Müslüman” olan bir Türkiye’yi, üyesi yapmamakta kararlı olduğu bir dönemde tamamen “Hıristiyan” inançları ve “Yahudi” inancını savunan Donald Trump liderliğinde NATO ve Amerika üslerini topraklarımızda barındırmamız ne kadar sağlıklı bir savunma sistemidir? Yarın topraklarımızdaki Hıristiyan ve Yahudi askerlerin bize de Irak, Libya, İran, Bosna Hersek ve Suudi Arabistan’da ki süreçleri yaşatmayacağını kim ve hangi akılla garanti edebilir?
Kabul etmeliyiz ki; göç politikalarında uzun vadede büyük hatalar yaptık! Önceki gün İstanbul’da gerçekleşen İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantıları ve akabinde gerçekleşen İran’a yönelik ABD saldırısı, Türkiye’nin Arap Dünyası’nın çıkmazlarında sıkıştığı gerçekliğini bir kere daha ortaya çıkarmıştır! Türkiye, kendi toplumunun kalitesini mülteci akınları ve lüzumsuz göçler ile aşağı çekerken aynı zamanda içeride bir savaş ve saldırı rüzgârı gerçekleştirmek isteyenlerin ellerine büyük kozlar vermiştir! Bu hususu acilen değerlendirerek çözüm arayışlarına girmek elzemdir…
Sokağa yüzümüzü dönüp dinlediğimizde; vatandaşlar sadece mülteci ve göçmenlerin değil aynı zamanda “Yahudi” vatandaşlarında ülke dışına çıkarılmasını ifade eden söylemler gerçekleştirmektedir. Kabul etmeliyiz ki, merhametten maraz doğmuştur! Önceki gün gözaltına alınan Gazeteci Fatih Altaylı’nın sözleri sadece bir tarihsel değerlendirmemi yoksa tarihten güç kalarak günümüze ve Türkiye’yi yönetenlere bir mesaj mıdır? Tüm denklemleri aynı doğrusal içerisinde izlediğimizde ve değerlendirdiğimizde hatalar yapabiliriz! İran’ın, Amerika ve Amerikalıları hedef alması halinde Türkiye’de gerçekleşmesi yüksek saldırıları göz ardı edemeyiz! Ve yine Arap Dünyası, Amerika ve İsrail’in küstah saldırıları sonrasında kenetlenerek ortak kararlar ve petrol başta olmak üzere ambargo kararları alarak bu iki ülke ve müttefiklerini frenlemeyi planlıyorlar mı? Açıkça ifade etmek gerekirse böyle bir hamlenin Arap Dünyası tarafından atılabileceğine asla ihtimal vermiyorum…
Korkak ve birbirleri ile savaşan hatta onlarca yıldır kendi halklarına bile zulüm ederek Ortadoğu’da büyük bir kan gölü yaratan Arapların yeniden Türkiye çatısı altında güvenlik şemsiyesi altına girme telaşlarını görmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT; hiç olmadığı kadar kudretli hamleler ile bölgede güvenliği sağlarken yine zor zamanlarında bize sığınanların, birilerinin talimatı ile bize yüzyıl önce olduğu gibi ihanet etmeyeceklerini garanti edebilir miyiz? Bu sebeple su uyusa bile uyumamalı ve acilen doğru hamleler ile gerekli önlemleri almalıyız. Savaş artık içimizde ve biz bunu artan petrol fiyatları ile ekonomik anlamda hissetmeye başladık. Altın ve diğer tüketim ile üretim ürünlerindeki artışlar ile daha sıkıntılı günler yaşayacağımız zor bir döneme girdik. Bu şekli ile Türkiye, birçok seçeneği masada hazır tutmalıdır. Ülkeyi yönetenler kadar şehirleri ve ekonomiyi yönetenlerinde can güvenliğini daha sağlam almamız gerektiğini hatırlatarak iyi tatiller diliyorum…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ömer KÜÇÜKKAYA
Savaş bize sıçrar mı?
Katil İsrail ve Kasap Netanyahu’nun kışkırtmaları sonucunda Amerika Birleşik Devletleri, kıtalar ötesi bir savaşa müdahil oldu. Donald Trump, seçim sürecinde ifade ettiği tüm barış yanlısı sözlerini önceki akşam İran’a gerçekleştirilen hava saldırısı ile çöpe atarken Türkiye, içinde bulundurduğu Amerika üsleri nedeniyle artık hedef diyebiliriz! Sadece intikam almak isteyen İran’ın değil, yarın yeni bir oyun kurmak isteyen Amerika’nın da hedefi Türkiye…
Amerika’nın, İran’ı “nükleer silahsızlandırma” bahanesi ile müdahil olduğu çatışmalar resmi olarak savaşa dönüştü. Amerika, nükleer silahsızlandırma bahanesiyle İran’ın en güçlü nükleer üretim merkezlerine ağır bombardıman gerçekleştirirken taşınabilir nükleer enerji sistemlerinin üretimini ve ihracatını hızlandırmayı ihmal etmiyor! Evet, Amerika bir yandan İran’ı nükleer bahanesiyle vururken öte yandan petrol alternatifi olarak ürettirdiği “taşınabilir nükleer enerji sistemleri” firmalarının güçlenmesini hızlandırdı. Amerika’da bu lobi güçlü bir üretim süreci sürdürürken aynı zamanda Donald Trump ve yönetiminin İran’a yönelik saldırılarını ekonomik ve sosyal olarak desteklemeye devam ediyorlar…
Türkiye’nin NATO üyesi ve Birleşmiş Milletler üyesi olmasına rağmen Avrupa Birliği üyesi olamamasını değerlendirdiğimizde tek engelin Türkiye’nin “İslam” ülkesi olduğu gerçekliği çıkmaktadır! Avrupa Birliği’nin; dini “İslam” halkı “Müslüman” olan bir Türkiye’yi, üyesi yapmamakta kararlı olduğu bir dönemde tamamen “Hıristiyan” inançları ve “Yahudi” inancını savunan Donald Trump liderliğinde NATO ve Amerika üslerini topraklarımızda barındırmamız ne kadar sağlıklı bir savunma sistemidir? Yarın topraklarımızdaki Hıristiyan ve Yahudi askerlerin bize de Irak, Libya, İran, Bosna Hersek ve Suudi Arabistan’da ki süreçleri yaşatmayacağını kim ve hangi akılla garanti edebilir?
Kabul etmeliyiz ki; göç politikalarında uzun vadede büyük hatalar yaptık! Önceki gün İstanbul’da gerçekleşen İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantıları ve akabinde gerçekleşen İran’a yönelik ABD saldırısı, Türkiye’nin Arap Dünyası’nın çıkmazlarında sıkıştığı gerçekliğini bir kere daha ortaya çıkarmıştır! Türkiye, kendi toplumunun kalitesini mülteci akınları ve lüzumsuz göçler ile aşağı çekerken aynı zamanda içeride bir savaş ve saldırı rüzgârı gerçekleştirmek isteyenlerin ellerine büyük kozlar vermiştir! Bu hususu acilen değerlendirerek çözüm arayışlarına girmek elzemdir…
Sokağa yüzümüzü dönüp dinlediğimizde; vatandaşlar sadece mülteci ve göçmenlerin değil aynı zamanda “Yahudi” vatandaşlarında ülke dışına çıkarılmasını ifade eden söylemler gerçekleştirmektedir. Kabul etmeliyiz ki, merhametten maraz doğmuştur! Önceki gün gözaltına alınan Gazeteci Fatih Altaylı’nın sözleri sadece bir tarihsel değerlendirmemi yoksa tarihten güç kalarak günümüze ve Türkiye’yi yönetenlere bir mesaj mıdır? Tüm denklemleri aynı doğrusal içerisinde izlediğimizde ve değerlendirdiğimizde hatalar yapabiliriz! İran’ın, Amerika ve Amerikalıları hedef alması halinde Türkiye’de gerçekleşmesi yüksek saldırıları göz ardı edemeyiz! Ve yine Arap Dünyası, Amerika ve İsrail’in küstah saldırıları sonrasında kenetlenerek ortak kararlar ve petrol başta olmak üzere ambargo kararları alarak bu iki ülke ve müttefiklerini frenlemeyi planlıyorlar mı? Açıkça ifade etmek gerekirse böyle bir hamlenin Arap Dünyası tarafından atılabileceğine asla ihtimal vermiyorum…
Korkak ve birbirleri ile savaşan hatta onlarca yıldır kendi halklarına bile zulüm ederek Ortadoğu’da büyük bir kan gölü yaratan Arapların yeniden Türkiye çatısı altında güvenlik şemsiyesi altına girme telaşlarını görmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT; hiç olmadığı kadar kudretli hamleler ile bölgede güvenliği sağlarken yine zor zamanlarında bize sığınanların, birilerinin talimatı ile bize yüzyıl önce olduğu gibi ihanet etmeyeceklerini garanti edebilir miyiz? Bu sebeple su uyusa bile uyumamalı ve acilen doğru hamleler ile gerekli önlemleri almalıyız. Savaş artık içimizde ve biz bunu artan petrol fiyatları ile ekonomik anlamda hissetmeye başladık. Altın ve diğer tüketim ile üretim ürünlerindeki artışlar ile daha sıkıntılı günler yaşayacağımız zor bir döneme girdik. Bu şekli ile Türkiye, birçok seçeneği masada hazır tutmalıdır. Ülkeyi yönetenler kadar şehirleri ve ekonomiyi yönetenlerinde can güvenliğini daha sağlam almamız gerektiğini hatırlatarak iyi tatiller diliyorum…