Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzun süren nekahat sürecini başarı ile tamamlamak üzere değerli okurlarım. Anadolu'nun köklü medeniyetlerini incelediğimizde görmekteyiz ki, son 2 bin yıllık tarih içerisinde Türkiye önemli bir merkez olarak kabul görmektedir. İstanbul'un fethi ile başlayan yeni çağ hem Türklerin hem de İslamiyetin yeniden doğuşu ve yükselişine tanıklık etmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Anadolu topraklarına dokunduğumuzda görmekteyiz ki; Türk, İslam ile birlikte toplumu inşa eden ve yücelten olmuştur. Peki, Türkiye ve Türk toplumu olarak kabul edilen halklar bugün hangi doğumun eşiğindedir diye hiç düşündünüz mü?
Bugünkü yazımı sizlere sabah namazının hemen ardından Amasya'dan Yeşilırmak'a sıfır noktadan Amasya Öğretmenevinden yazıyorum. Öğretmenevleri projesi Milli Eğitim Bakanlığı açısından en değerli ve köklü projelerden diyebiliriz. İnşallah Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; Öğretmenevi projesini güncelleyerek, güçlendirerek ve yaygınlaştırmak suretiyle ülkenin tamamında toplumun tüm kesimlerine hitap edecek bir düzeye taşır.
Amasya'dan Kral Mezarlarına çok yakın bir mesafeden “bölgesel değil Küresel Türkiye” yazımı mübarek Cuma sabahı yazarak sizlere ulaştırıyor olmam elbette tesadüf değil. Biz, bizi anlamayanların dilinden değil aksine binlerce yıldır geleceği yazanların dilinden sizlerle yarınlara dair yazılar yazarak buluşmaya devam edeceğiz. Kadim medeniyetlerin topraklarında kadük kalmamız elbette beklenemez!
Yüzyıllık uyku diye tanımlanan süreç aslında Türkiye’nin yüzyıllık nekahat dönemi idi diyebiliriz. Göç ile güçlenen Türkiye’nin aldığı göç kadar farklı devletlere ve topraklara taşıdığı Türk ve İslam göçünü neden görmezden geliyoruz. Bugün burada sizlere ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan isimlerinden ve ikisi arasındaki nice devlet adamlarından bahsetmeyeceğim. Bugün burada sizlere Yeşilırmak gibi uyuyan ama uykusunda bile nice toprakları besleyen ve onlara kudret olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden bahsedeceğim. Görmekteyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti değişim ve revizyon sürecine girmiştir. Türkiye; 29 Ekim 2025 tarihine kadar bu değişim ve revizyon sürecini önemli ölçüde tüm katmanlarında, tüm siyasi ve hukuki erklerini değiştirerek güçlendirecektir. Türkiye için artık bölgesel değil “küresel güç” deme vakti gelmiştir.
“Türkiye Yüzyılı” diye başlayan “Terörsüz Türkiye” mottosu ile devam eden yeni süreç ne Amerikan Büyükelçisi Barrack'ın dediği gibi “Osmanlı” nede kanaat önderlerinin öngördüğü gibi “Selçuklu” değildir. Yeni dönem çok daha geriye kadim medeniyetlerin köklerine uzanmaktadır. Öyle ki; Hazreti Nuh'a kadar uzanan dini ritüellerin yanında Hititler ve Sümerlere kadar uzanan kavimler dönemine yeni bir pencere açmamız gerektiğini kabul etmeliyiz. Savunma Sanayi yanında diğer tüm teknoloji üretimlerini geliştiren Türkiye, topraklarının yeraltı zenginliklerini kullanacak güçtedir. Her ne kadar bugün ağır bir enflasyon ekonomisi ile yönetiliyor olsak bile bu yönetimin özünün “küresel savaş ekonomisi” olduğunu görmeyecek kadar kör ve sağır değiliz. Bugün dile gelmemizin nedeni ise sözlerimizin dua olarak kabul göreceğine dair inancımızdır…
Yeni dönemin güncel adı “uzay ve ışık çağı” değerli okurlarım. Göklerden gelenler ile buluşmamız çok uzak değil. Elbette her değişim ve dönüşüm sürecinde toplumlar ve insanlık ağır bedeller ödemiştir. Bilinen tarihte iki bin yıl sonra gerçekleşecek bu değişim ne ilktir ne de son olacaktır. İnsanlık ve Türkiye; yeni döneme, dönüşüme ve çağa hazırdır. Küresel Türkiye demenin “uzay ve ışık çağı” döneminin Anadolu topraklarından başlayacağı anlamı taşıdığını da özellikle belirtmek isterim. Siz, şimdi kalkın ve elinizi yüzünüzü yıkayıp bu yazıyı sil baştan yeniden ve tekrar okuyun. Neden mi? Yüce Allah kitabında kulu ve peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa'ya, “Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku” demedi mi? Sizde şimdi kalkın ve okuyun. Önce geçmişlerinize rahmet ile dua edin ve akabinde geleceğiniz için Allah'a hayırlar vesile kılması için dua edin. Güneş tekrar doğup battığında herşey bambaşka olabilir. Kim bilir belki de bu gece Dolunay bambaşka parlayacaktır…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ömer KÜÇÜKKAYA
Bölgesel değil Küresel Türkiye…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzun süren nekahat sürecini başarı ile tamamlamak üzere değerli okurlarım. Anadolu'nun köklü medeniyetlerini incelediğimizde görmekteyiz ki, son 2 bin yıllık tarih içerisinde Türkiye önemli bir merkez olarak kabul görmektedir. İstanbul'un fethi ile başlayan yeni çağ hem Türklerin hem de İslamiyetin yeniden doğuşu ve yükselişine tanıklık etmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Anadolu topraklarına dokunduğumuzda görmekteyiz ki; Türk, İslam ile birlikte toplumu inşa eden ve yücelten olmuştur. Peki, Türkiye ve Türk toplumu olarak kabul edilen halklar bugün hangi doğumun eşiğindedir diye hiç düşündünüz mü?
Bugünkü yazımı sizlere sabah namazının hemen ardından Amasya'dan Yeşilırmak'a sıfır noktadan Amasya Öğretmenevinden yazıyorum. Öğretmenevleri projesi Milli Eğitim Bakanlığı açısından en değerli ve köklü projelerden diyebiliriz. İnşallah Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; Öğretmenevi projesini güncelleyerek, güçlendirerek ve yaygınlaştırmak suretiyle ülkenin tamamında toplumun tüm kesimlerine hitap edecek bir düzeye taşır.
Amasya'dan Kral Mezarlarına çok yakın bir mesafeden “bölgesel değil Küresel Türkiye” yazımı mübarek Cuma sabahı yazarak sizlere ulaştırıyor olmam elbette tesadüf değil. Biz, bizi anlamayanların dilinden değil aksine binlerce yıldır geleceği yazanların dilinden sizlerle yarınlara dair yazılar yazarak buluşmaya devam edeceğiz. Kadim medeniyetlerin topraklarında kadük kalmamız elbette beklenemez!
Yüzyıllık uyku diye tanımlanan süreç aslında Türkiye’nin yüzyıllık nekahat dönemi idi diyebiliriz. Göç ile güçlenen Türkiye’nin aldığı göç kadar farklı devletlere ve topraklara taşıdığı Türk ve İslam göçünü neden görmezden geliyoruz. Bugün burada sizlere ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan isimlerinden ve ikisi arasındaki nice devlet adamlarından bahsetmeyeceğim. Bugün burada sizlere Yeşilırmak gibi uyuyan ama uykusunda bile nice toprakları besleyen ve onlara kudret olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden bahsedeceğim. Görmekteyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti değişim ve revizyon sürecine girmiştir. Türkiye; 29 Ekim 2025 tarihine kadar bu değişim ve revizyon sürecini önemli ölçüde tüm katmanlarında, tüm siyasi ve hukuki erklerini değiştirerek güçlendirecektir. Türkiye için artık bölgesel değil “küresel güç” deme vakti gelmiştir.
“Türkiye Yüzyılı” diye başlayan “Terörsüz Türkiye” mottosu ile devam eden yeni süreç ne Amerikan Büyükelçisi Barrack'ın dediği gibi “Osmanlı” nede kanaat önderlerinin öngördüğü gibi “Selçuklu” değildir. Yeni dönem çok daha geriye kadim medeniyetlerin köklerine uzanmaktadır. Öyle ki; Hazreti Nuh'a kadar uzanan dini ritüellerin yanında Hititler ve Sümerlere kadar uzanan kavimler dönemine yeni bir pencere açmamız gerektiğini kabul etmeliyiz. Savunma Sanayi yanında diğer tüm teknoloji üretimlerini geliştiren Türkiye, topraklarının yeraltı zenginliklerini kullanacak güçtedir. Her ne kadar bugün ağır bir enflasyon ekonomisi ile yönetiliyor olsak bile bu yönetimin özünün “küresel savaş ekonomisi” olduğunu görmeyecek kadar kör ve sağır değiliz. Bugün dile gelmemizin nedeni ise sözlerimizin dua olarak kabul göreceğine dair inancımızdır…
Yeni dönemin güncel adı “uzay ve ışık çağı” değerli okurlarım. Göklerden gelenler ile buluşmamız çok uzak değil. Elbette her değişim ve dönüşüm sürecinde toplumlar ve insanlık ağır bedeller ödemiştir. Bilinen tarihte iki bin yıl sonra gerçekleşecek bu değişim ne ilktir ne de son olacaktır. İnsanlık ve Türkiye; yeni döneme, dönüşüme ve çağa hazırdır. Küresel Türkiye demenin “uzay ve ışık çağı” döneminin Anadolu topraklarından başlayacağı anlamı taşıdığını da özellikle belirtmek isterim. Siz, şimdi kalkın ve elinizi yüzünüzü yıkayıp bu yazıyı sil baştan yeniden ve tekrar okuyun. Neden mi? Yüce Allah kitabında kulu ve peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa'ya, “Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku” demedi mi? Sizde şimdi kalkın ve okuyun. Önce geçmişlerinize rahmet ile dua edin ve akabinde geleceğiniz için Allah'a hayırlar vesile kılması için dua edin. Güneş tekrar doğup battığında herşey bambaşka olabilir. Kim bilir belki de bu gece Dolunay bambaşka parlayacaktır…