Nereye bakarsanız, insanlarımızda bir memnuniyetsizlik görülmeye başlandı. Dünkü yazımda hukuk fakültesi mezunlarının dörtte üçünün sınavlarda dökülmesi ve adalet sistemine bu durumun yara vereceğini, zarar vereceğini anlatan köşe yazımla ilgili pek çok yorum ve ileti aldım.
Önce, halkımızın memnuniyetsiz olduğu bazı konuları hatırlatalım. Birincisi, emekli maaşları, asgari ücret meselesi. İkincisi, adli işlemlerle ilgili sıkıntılar, şikayetlerin değerlendirilmemesi. Üçüncüsü muhalefete yönelik yapılan belediye operasyonlarının iktidar partisi başta olmak üzere, diğer partili belediyelerle ilgili şikayetlerinde tarafsız bir şekilde değerlendirilmesi talebi. Dördüncüsü ise yurt dışı eğitim uygulamaları iddiaları.
Gerçekten de 2006 senesinde Yüksek Öğretim Kurulu tarafından çıkarılan ve yurt dışında Türkçe Eğitim olmaz. Olmamalı ibaresi içeren bir yönetmelikle, yetişmiş insan gücünün nasıl heba edildiğine tanıklık ediyoruz.
Bu durum sadece hukuk alanında değil. Yurt dışında, ata topraklarında, balkan coğrafyasında eğitim alanların hepsinin başına gelmiş. Yalnız, bir istisna bulunduğu iddialı var. İktidara yakın, özellikle meclis başkanı Numan Kurtulmuş ile eski meclis başkanı Mustafa Şentop’un eskiden mütevelli heyetlerinde görev yaptıkları yurt dışındaki birkaç tane üniversite hariç, yaklaşık 19 yıldır, denklik sıkıntısı yaşanıyormuş ülkemizde.
Buna birde, AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana yönetim ve bakanlık kabinelerde görev alan Siyasi ve Hukuki işler başkanı Hayati Yazıcı’nın mesleği gereği yakın olduğu BARO’ların yurt dışı hukuk eğitimi ile yaptığı baskı iddiaları da ekleniyor. Denklik işlemleri için daha önce AK Parti kadrolarında hazırlanan ve bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “bu işi çözün” diye talimat verdiği denklik meselesinin çözümüne engel olması iddiası. Umarım bu iddialar doğru değildir. Çünkü, kamu yönetiminde kişiye özel uygulama olmaz. Eğitim hakkı da hangi yaşta ve hangi ülkede olursanız olun, engellenemez.
Bu sorun çok ciddi bir mesele. Öyle, birkaç kişinin gözetiminde eğitim yapılıp, denklik konusunda istenildiği gibi hareket edilecek mesele değil bana göre. Eğer söylenilenler, konuşulanlar doğru ise işin işinde akıl almaz ayak oyunları iddiaları mevcut bu denklik meselesinde. Zaten, iktidarın senelerdir bu işi sürüncemede bırakmasının altında da belki de bu iddialar veya iddia edilmesine rağmen, konunun tam olarak anlaşılamaması sıkıntısı yatıyor olabilir.
Önemli olan, insanların eğitim ve öğrenim haklarının ellerinden alınıp gasp edilmemesi. Bu konularla ilgili olarak da YÖK’ün yurt dışı eğitim konusunda Türk vatandaşlarına ayrı, Suriyelilere, Somalilere ayrı uygulama yaptığı iddialarının kulak ardı edilmeden, enine boyuna araştırılması.
Akıl, sır ermiyor. Ne demek yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Türkçe Eğitimin yasaklanması?
Gerçekten bu konuyu ne YÖK görevlileri ne o yönetmelikte imzası olanlar, ne de siyasi akıl hocaları açıklamakta güçlük çekiyorlar. Hangi ülke, kendi vatandaşına hem de kendi Anayasal dilinde eğitim almasına yasak koyabilir ki?
Olaylara bu yönden bakılması halinde, zaten ülkemizdeki denklik sorununun bir inatlaşma ve bazı vakıf üniversiteleri ile çıkar çevrelerinin isteklerine göre şekillendirilmesi iddialarının önem arz etmeye başladığının farkına varılması lazım. Uluslar arası hukuk sistemine, uluslar arası eğitim sistemine aykırı, insan haklarına aykırı bir uygulama senelerdir devam ediyormuş ülkemizde. Şimdiye kadar pek çok kişinin sesi çıkmış, yargıya gidenler olmuş, yargıda kamu görevlilerinin “efendim yönetmelik böyle. Kanun, Birleşmiş Milletler kararları bizim ülkemizi ilgilendirmiyor. Biz böyle uyguluyoruz!” demiş, mahkemelerde YÖK’’ün istemi doğrultusunda karar vermişler.
Aslında, bu mesele hem adli yönden hem de idari yönden iyi araştırılması, tarafsız, güvenilir hukukçuların elinde şekillenip, vatandaşa yanlış yapan, eğitim haklarını elinden alanlarında adalet önüne çıkarılıp, ibreti alem için cezalandırılması lazım.
Çünkü, ortada ayan beyan belli olan bir kamu hizmetinde görevi kötüye kullanma olarak nitelendirilebilecek derecede suç iddiaları var. Bir kere, YÖK, bu okulları tanımış. Eğitime başlamadan önce kendilerine başvuran öğrenci adaylarına, “Evet, biz bu üniversiteleri tanıyoruz. Orada eğitim alabilirsiniz. Ama, ülkemizdeki denklik için ek ders almanız gerekebilir. Uluslar arası anlaşmalar ve uygulamalar böyle…” diye cevap vermiş.
Öğrencilerde bu cevaba güvenip, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu görevi yapan YÖK’e güvenip gidip okumuşlar.Bazıları korona nedeniyle uzaktan eğitime tabi tutulmuşlar ama YÖK; siz yurt dışına çıkmadınız diye bu kişilerin denklik işlemlerini ret etmiş. O günleri hatırlarsak, insanlar bırakın yurt dışına çıkmayı, evden dışarı çıkmaları halinde bile devletin polisleri tarafından yakalanıp¸haklarında ceza tutanakları düzenleniyordu.
Bu kararlar gerçekten akıl almaz uygulamalar.
Benim asıl tepki gösterdiğim ve pek çok insanın içine sindiremediği ret gerekçelerinden bir başkası ise “siz orada Türkçe eğitim almışsınız. Yurt dışında Türkçe eğitim olmaz..” gerekçesiyle denklik başvurularının ret edilmesinin izahı yok. Çünkü, o üniversitenin bulunduğu devletin resmi eğitim dillerinden bir tanesi Türkçe. Ülke, Türkçe eğitime bakanlar kurulu kararı ile izin vermiş. YÖK’ün böyle bir karar uygulaması yetkisi yok. Ama, siyasi uzantıların yardım ve destekleriyle, bazı çıkar guruplarına yardım edildiğine kadar varan iddialar ortalıkla konuşulurken, ülkemizde yaklaşık yüz bin kişiyi ilgilendiren böyle bir sorun var.
İşte bu olay, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kabul edilmez bir uygulamadır. Bu gerekçeyi destekleyenlerin ise vatan, millet sevgisinin bence gözden geçirilmesi elzemdir.
Vatandaşlarımız arasında ülkemizde de yaygınlaştırma çalışmaları sürdürülen “üçü bir arada” uygulamasıyla ilgili şikayetler geliyor. Önce Üçü bir arada uygulamasından söz edelim. İçİşleri Bakanlığı, sürücü belgeleri, ehliyetler, nüfus kimlik kartları ve yurt dışı çıkış pasaportların tek kartta, üçü bir arada toplama kararı aldı. Zaten bu karar seneler önce Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde alınmış ama uygulaması son 5 yıldır sadece sürücü belgesi, ehliyet ve nüfus kimlik kartları için yapılıyor.
CHP İçişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, bazı trafik denetimlerinde kimlik kartına ehliyet bilgisi entegre olan sürücülere ‘ehliyet taşımadıkları’ gerekçesiyle kesilen 18 bin 678 TL’ye varan idari para cezalarını Meclis gündemine taşıdı. Bakan, “Haksız yere ceza kesilen vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi ve cezanın iptali için İçişleri Bakanlığı üzerine düşeni yapmalı. Hem vatandaş mağdur hem de idare kendi uygulamasıyla çelişiyor” dedi.
İçişleri Bakanlığı tarafından 2020 yılında hayata geçirilen “Ehliyet Özellikli Kimlik Kartı” uygulaması kapsamında, sürücü belgesi bilgileri kimlik kartına entegre edilmiş, vatandaşların iki ayrı belge taşıma zorunluluğu kaldırılmıştı.
Meğer, bu uygulamaya yapan İçişleri Bakanlığının Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü hizmete devam ederken, yine aynı bakanlığa bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Denetleme Başkanlığı ekipleri, birleştirilmiş kart uygulamasını sistemden görmelerine rağmen, sürücülere ehliyeti, sürücü belgesi olmadığı gerekçesiyle ceza yazıp durmuş.
İşte, aynı çatı altında iki ayrı uygulamaya yaşanılan en güzel bir örnek.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Yurt dışı eğitimde ayak oyunları iddiaları
Nereye bakarsanız, insanlarımızda bir memnuniyetsizlik görülmeye başlandı. Dünkü yazımda hukuk fakültesi mezunlarının dörtte üçünün sınavlarda dökülmesi ve adalet sistemine bu durumun yara vereceğini, zarar vereceğini anlatan köşe yazımla ilgili pek çok yorum ve ileti aldım.
Önce, halkımızın memnuniyetsiz olduğu bazı konuları hatırlatalım. Birincisi, emekli maaşları, asgari ücret meselesi. İkincisi, adli işlemlerle ilgili sıkıntılar, şikayetlerin değerlendirilmemesi. Üçüncüsü muhalefete yönelik yapılan belediye operasyonlarının iktidar partisi başta olmak üzere, diğer partili belediyelerle ilgili şikayetlerinde tarafsız bir şekilde değerlendirilmesi talebi. Dördüncüsü ise yurt dışı eğitim uygulamaları iddiaları.
Gerçekten de 2006 senesinde Yüksek Öğretim Kurulu tarafından çıkarılan ve yurt dışında Türkçe Eğitim olmaz. Olmamalı ibaresi içeren bir yönetmelikle, yetişmiş insan gücünün nasıl heba edildiğine tanıklık ediyoruz.
Bu durum sadece hukuk alanında değil. Yurt dışında, ata topraklarında, balkan coğrafyasında eğitim alanların hepsinin başına gelmiş. Yalnız, bir istisna bulunduğu iddialı var. İktidara yakın, özellikle meclis başkanı Numan Kurtulmuş ile eski meclis başkanı Mustafa Şentop’un eskiden mütevelli heyetlerinde görev yaptıkları yurt dışındaki birkaç tane üniversite hariç, yaklaşık 19 yıldır, denklik sıkıntısı yaşanıyormuş ülkemizde.
Buna birde, AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana yönetim ve bakanlık kabinelerde görev alan Siyasi ve Hukuki işler başkanı Hayati Yazıcı’nın mesleği gereği yakın olduğu BARO’ların yurt dışı hukuk eğitimi ile yaptığı baskı iddiaları da ekleniyor. Denklik işlemleri için daha önce AK Parti kadrolarında hazırlanan ve bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “bu işi çözün” diye talimat verdiği denklik meselesinin çözümüne engel olması iddiası. Umarım bu iddialar doğru değildir. Çünkü, kamu yönetiminde kişiye özel uygulama olmaz. Eğitim hakkı da hangi yaşta ve hangi ülkede olursanız olun, engellenemez.
Bu sorun çok ciddi bir mesele. Öyle, birkaç kişinin gözetiminde eğitim yapılıp, denklik konusunda istenildiği gibi hareket edilecek mesele değil bana göre. Eğer söylenilenler, konuşulanlar doğru ise işin işinde akıl almaz ayak oyunları iddiaları mevcut bu denklik meselesinde. Zaten, iktidarın senelerdir bu işi sürüncemede bırakmasının altında da belki de bu iddialar veya iddia edilmesine rağmen, konunun tam olarak anlaşılamaması sıkıntısı yatıyor olabilir.
Önemli olan, insanların eğitim ve öğrenim haklarının ellerinden alınıp gasp edilmemesi. Bu konularla ilgili olarak da YÖK’ün yurt dışı eğitim konusunda Türk vatandaşlarına ayrı, Suriyelilere, Somalilere ayrı uygulama yaptığı iddialarının kulak ardı edilmeden, enine boyuna araştırılması.
Akıl, sır ermiyor. Ne demek yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Türkçe Eğitimin yasaklanması?
Gerçekten bu konuyu ne YÖK görevlileri ne o yönetmelikte imzası olanlar, ne de siyasi akıl hocaları açıklamakta güçlük çekiyorlar. Hangi ülke, kendi vatandaşına hem de kendi Anayasal dilinde eğitim almasına yasak koyabilir ki?
Olaylara bu yönden bakılması halinde, zaten ülkemizdeki denklik sorununun bir inatlaşma ve bazı vakıf üniversiteleri ile çıkar çevrelerinin isteklerine göre şekillendirilmesi iddialarının önem arz etmeye başladığının farkına varılması lazım. Uluslar arası hukuk sistemine, uluslar arası eğitim sistemine aykırı, insan haklarına aykırı bir uygulama senelerdir devam ediyormuş ülkemizde. Şimdiye kadar pek çok kişinin sesi çıkmış, yargıya gidenler olmuş, yargıda kamu görevlilerinin “efendim yönetmelik böyle. Kanun, Birleşmiş Milletler kararları bizim ülkemizi ilgilendirmiyor. Biz böyle uyguluyoruz!” demiş, mahkemelerde YÖK’’ün istemi doğrultusunda karar vermişler.
Aslında, bu mesele hem adli yönden hem de idari yönden iyi araştırılması, tarafsız, güvenilir hukukçuların elinde şekillenip, vatandaşa yanlış yapan, eğitim haklarını elinden alanlarında adalet önüne çıkarılıp, ibreti alem için cezalandırılması lazım.
Çünkü, ortada ayan beyan belli olan bir kamu hizmetinde görevi kötüye kullanma olarak nitelendirilebilecek derecede suç iddiaları var. Bir kere, YÖK, bu okulları tanımış. Eğitime başlamadan önce kendilerine başvuran öğrenci adaylarına, “Evet, biz bu üniversiteleri tanıyoruz. Orada eğitim alabilirsiniz. Ama, ülkemizdeki denklik için ek ders almanız gerekebilir. Uluslar arası anlaşmalar ve uygulamalar böyle…” diye cevap vermiş.
Öğrencilerde bu cevaba güvenip, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu görevi yapan YÖK’e güvenip gidip okumuşlar. Bazıları korona nedeniyle uzaktan eğitime tabi tutulmuşlar ama YÖK; siz yurt dışına çıkmadınız diye bu kişilerin denklik işlemlerini ret etmiş. O günleri hatırlarsak, insanlar bırakın yurt dışına çıkmayı, evden dışarı çıkmaları halinde bile devletin polisleri tarafından yakalanıp¸haklarında ceza tutanakları düzenleniyordu.
Bu kararlar gerçekten akıl almaz uygulamalar.
Benim asıl tepki gösterdiğim ve pek çok insanın içine sindiremediği ret gerekçelerinden bir başkası ise “siz orada Türkçe eğitim almışsınız. Yurt dışında Türkçe eğitim olmaz..” gerekçesiyle denklik başvurularının ret edilmesinin izahı yok. Çünkü, o üniversitenin bulunduğu devletin resmi eğitim dillerinden bir tanesi Türkçe. Ülke, Türkçe eğitime bakanlar kurulu kararı ile izin vermiş. YÖK’ün böyle bir karar uygulaması yetkisi yok. Ama, siyasi uzantıların yardım ve destekleriyle, bazı çıkar guruplarına yardım edildiğine kadar varan iddialar ortalıkla konuşulurken, ülkemizde yaklaşık yüz bin kişiyi ilgilendiren böyle bir sorun var.
İşte bu olay, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kabul edilmez bir uygulamadır. Bu gerekçeyi destekleyenlerin ise vatan, millet sevgisinin bence gözden geçirilmesi elzemdir.
Vatandaşlarımız arasında ülkemizde de yaygınlaştırma çalışmaları sürdürülen “üçü bir arada” uygulamasıyla ilgili şikayetler geliyor. Önce Üçü bir arada uygulamasından söz edelim. İçİşleri Bakanlığı, sürücü belgeleri, ehliyetler, nüfus kimlik kartları ve yurt dışı çıkış pasaportların tek kartta, üçü bir arada toplama kararı aldı. Zaten bu karar seneler önce Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde alınmış ama uygulaması son 5 yıldır sadece sürücü belgesi, ehliyet ve nüfus kimlik kartları için yapılıyor.
CHP İçişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, bazı trafik denetimlerinde kimlik kartına ehliyet bilgisi entegre olan sürücülere ‘ehliyet taşımadıkları’ gerekçesiyle kesilen 18 bin 678 TL’ye varan idari para cezalarını Meclis gündemine taşıdı. Bakan, “Haksız yere ceza kesilen vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi ve cezanın iptali için İçişleri Bakanlığı üzerine düşeni yapmalı. Hem vatandaş mağdur hem de idare kendi uygulamasıyla çelişiyor” dedi.
İçişleri Bakanlığı tarafından 2020 yılında hayata geçirilen “Ehliyet Özellikli Kimlik Kartı” uygulaması kapsamında, sürücü belgesi bilgileri kimlik kartına entegre edilmiş, vatandaşların iki ayrı belge taşıma zorunluluğu kaldırılmıştı.
Meğer, bu uygulamaya yapan İçişleri Bakanlığının Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü hizmete devam ederken, yine aynı bakanlığa bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Denetleme Başkanlığı ekipleri, birleştirilmiş kart uygulamasını sistemden görmelerine rağmen, sürücülere ehliyeti, sürücü belgesi olmadığı gerekçesiyle ceza yazıp durmuş.
İşte, aynı çatı altında iki ayrı uygulamaya yaşanılan en güzel bir örnek.