Kurban Bayramını acısıyla, tatlısıyla tamamlayıp, yeniden mesai günlerine geri döndük. Bayram sürecinde ülkemizde tartışılan iki önemli konu vardı. Birincisi radar meselesi. İkinci konu ise Gazze’ye giden Özgürlük için yola çıkan yardım gemisi.
Arife gününden başlayıp, bayramın son gününe şehirlerarası yollarda ve otoyollarda uygulanan radarlı denetim,özellikle kavşak ve yoldan çıkış noktalarındaki hız kontrolleri pek çok kişinin tepkisine yol açtı. Konu, siyasetin ve bayram sohbetlerinin en birinci gündemi oldu. Olayların yurt dışına taşınması ve insan hakları ihlali olarak nitelendirilmesine kadar benzetmelerin kullanılması da önümüzdeki günlerde bu meselenin daha da artarak tartışılacağını gösteriyor.
İnsan hayatı, yollardaki can ve mal kaybının önlenmesine yönetim denetimlerin yapılması elbette ki elzem. Ama, yapılan her işte olduğu gibi denetimlerde de fazla abartılı uygulamalar vatandaşların canını sıkıyor. Bu can sıkılma olayı denetimlerden değil, denetimler nedeniyle yapılan uygulama anında, vatandaşların eziyet çekmelerine yol açacağı, açtığı iddia edilen olaylardan kaynaklı. Çünkü, otoyollarda hız limiti 120 ile 140 kilometre. Fakat, otoyolun bir yerleşim yerinden geçmesi halinde hız sınırı 50 kilometreye kadar düşüyor.
Yine başka bir uygulama, otoyollar, belirlenen sürat limitlerine göre araçların kullanılacağı ve güvenli yolculuk edilebileceği düzeyde hız tespitleri yapılıyor. Dünyanın her yerinde böyle. Bizde ise 10 metre içinde hem 140, hem 100, hem 80 hem de 60, hatta 50-30 kilometre hıza düşülmesi zorunlu bir uygulama var.
Denetim ve radar uygulamasında tepki çeken birinci nokta burası.
Yolların denetim amaçlı daraltılması. 3-4 şeritli otobandan gelip dubalarla daraltılan tek şeritli yolda durmak zorunda kalınması. Çünkü, trafik ilerlemiyor. Sonra, araç sürücülerinin de birbirlerine yol verme alışkanlığı olmaması nedeniyle “sen- geçeceksin, ben geçeceğim!” inatlaşması kazalara, tartışmalara yol açabiliyor.
İşte, bunun için trafik saygı istiyor. Hoşgörü istiyor. Bayram sürecinde bizler yaşadığımız ve istenmeyen olaylar, kazalar nedeniyle de gerçekten acı çektik. İnsanlarımız yok yere vefat ettiler. Yaralandılar. Araçlar zarar gördü. Yollar zarar gördü. Yakıcı sıcaklığın altında görev yapmak zorunda kalan kamu görevlilerimiz zor anlar yaşadılar.
Bu konu artık ülke gündemi haline geldiği, getirildiği için tartışılarak bir orta yol bulanacağına ve denetimlerin de vatandaşların yol ve seyahat özgürlüklerine engel teşkil ettiği iddiaların yaşanmadan yapılacağına inanıyorum.
Allah, kaza bela vermeden güvenli ve huzurlu yolculuk, seyahat etmemizi sağlasın inşallah.
Gelelim, dünya gündemine düşen ikinci habere.
Bu haberi ve yorumları okurken Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü hatırlamak isterim.
Yurtta Sulh, dünyada Sulh.
Yani, ülkemizde barış olması insanların mutlu, huzurlu ve güvenli yaşaması, dünya barışına katkı sağlamalı. Dünyada huzur yok, bizim ülkemizde de huzurlu yaşamdan söz edilemez.
İşte, vicdanları sızlatan acı olaylar.
1990’lı yallarda Avrupa’nın göbeğinde, akrabalarımızın, soydaşlarımızın, Müslümanların yaşadığı Yugoslavya’da iç karışıklık çıkarılıp, insanlar ve aileleri öldürüldü. Dünya tarihine soykırım olarak yazılan bu dehşet, barbarlık ve saldırılarda pek çok ülke, olaylara müdahale edip, akan kanı durdurmak yerine, yeni ürettikleri silahların deneme tahtası yaptılar bu ülkeyi.
Şimdi, 1960’lı yıllardan bu yana Filistin’de, Gazze’de bir türlü durmak, bitmek bilmeyen savaş ve soykırım var. Bu olaylarda dünyadaki bütün devletlerin gözleri önünde oluyor. Saldırılan, insanların bombalanması, çocukların öldürülmesi olayları terörlü mücadele olarak izah edilmeyecek düzeyde. Camilerde namaz kılan insanlara bile tahammülleri yok bu canilerin. Katil sürülerinin.
İnsanlara saldırıp öldürüyorlar. Yaralıyorlar. Aileleri perişan edip soykırım yapıyorlar. Yaralıların tedavisi için gelen insani yardımlara el koyuyorlar. Evleri, barkları, okulları, camileri, hastaneleri yıkılan vatandaşların enkaz halindeki binaların içinde yaşamalarına bile izin vermeden, onlara gelen uluslar arası yardımlara el koyup, akla hayale gelmeyen işkenceleri uyguluyorlar.
Bu olayları dünya gündemine taşımak ve geçmişte yaşanılan Mavi Marmara Gemisi eylemi gibi bir olaya imza atmak isteyen ve dünyadaki insanlara, Gazze’de mazlumların öldürüldüğünü, aç bırakıldığını fiili olarak göstermek isteyen gönüllüler, İsrail terör devletin katil yüzüyle karşılaştılar. Dünya medyası da bu sayede İsrail’in gerçek yüzünü bir kez daha gördü.
Özgürlük Filosu Koalisyonu isimli sivil toplum kuruluşunun, Gazze'ye yönelik ablukayı kırıp bölgeye yardım götürme amacıyla düzenlediği son misyon çerçevesinde 18 metrelik yelkenli, 1 Haziran'da İtalya'nın Katanya kentindeki San Giovanni Li Cuti Limanı'ndan Gazze için yola çıkmıştı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Özgürlük Filosunu tehdit ederek, Madleen gemisinin Gazze kıyılarına varmasını engellemek için İsrail ordusuna "ne gerekiyorsa yapması" yönünde talimat verdiğini duyurmuştu. İsrail Ordu Sözcüsü Effie Defrin, yaptığı basın açıklamasında, İsrail saldırıları altında açlıkla boğuşan Gazze'deki Filistinlilere insani yardım taşıyan gemiye karşı harekete geçmek için hazırlık yaptıklarını söylemişti.
Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarını sona erdirmek için dünyanın çeşitli yerlerinden kampanya ve inisiyatiflerin bir araya gelmesiyle oluşturulan ve olası tehlikelere karşı gizli tutulan Özgürlük Filosu Koalisyonun "Conscience" adlı gemisi ise Malta açıklarında 2 Mayıs'ta yerel saatle 00.23'te insansız hava araçlarının saldırısına uğramıştı. Yine Mavi Marmara Gemisi olayı. "Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük" sloganıyla Gazze'ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan "Gazze Özgürlük Filosu"nda yer alan Mavi Marmara gemisine İsrail'in 31 Mayıs 2010'da düzenlediği saldırıda 10 kişi hayatını kaybetmişti.
Gelelim bugüne. Kurban Bayramının son günü, katilz İsrail yine bir yardım gemisine el koydu. Açıklamada, İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'ne yaklaşık 185 kilometre uzaklıkta alıkoyduğu Madleen gemisinin İsrail'e götürüldüğü belirtilerek, aktivistlerin ülkelerine gönderileceği duyuruldu.
Gemide, Avrupa Parlamentosunun (AP) Fransız üyesi Rima Hassan ve Almanya vatandaşı Yasemin Acar'ın yanı sıra Türkiye'den Hüseyin Şuayb Ordu, Brezilya'dan Thiago Avila, İspanya'dan Sergio Toribio, Hollanda'dan Marco van Rennes, Fransa'dan Baptiste Andre, Reva Viard, Pascal Maurieras ve Yanis Mhamdi, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve gazeteci Omar Faiad olmak üzere 12 kişi bulunuyor.
Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana şiddetli saldırılar düzenleyen İsrail ordusu, hastane, okul ve yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı çadırları da hedef alıyor. İsrail'in, Gazze'ye ilaç ve insani yardım girişini kısıtlayan ablukası nedeniyle yaklaşık 2,3 milyon Filistinli insani bir felaketle mücadele ediyor.
Filistinli yetkililer ve uluslararası çevreler, İsrail'in Gazze'de aç bırakma politikası uyguladığı ve açlığı "savaş silahı" olarak kullandığı uyarısında bulunuyor. Dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerde, Gazze'ye saldırıların durdurulması ve bölgeye insani yardımın ulaştırılması çağrıları yapılıyor.
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda 55 bin Filistinli hayatını kaybetti ve 126 bin kişi yaralandı.
Bu saldırılan artık son bulmalı. Akan kan durmalı. İnsanların yaşaması, ev ve mal edinmesi, uluslar arası güvence altında olan sağlık, özgürlük için insan hakları çerçevesinde elde edilen bağımsızlık hakları acilen geri verilmesi Gazze halkına ve Filistin halkına.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Vicdanlar sızlıyor !
Kurban Bayramını acısıyla, tatlısıyla tamamlayıp, yeniden mesai günlerine geri döndük. Bayram sürecinde ülkemizde tartışılan iki önemli konu vardı. Birincisi radar meselesi. İkinci konu ise Gazze’ye giden Özgürlük için yola çıkan yardım gemisi.
Arife gününden başlayıp, bayramın son gününe şehirlerarası yollarda ve otoyollarda uygulanan radarlı denetim, özellikle kavşak ve yoldan çıkış noktalarındaki hız kontrolleri pek çok kişinin tepkisine yol açtı. Konu, siyasetin ve bayram sohbetlerinin en birinci gündemi oldu. Olayların yurt dışına taşınması ve insan hakları ihlali olarak nitelendirilmesine kadar benzetmelerin kullanılması da önümüzdeki günlerde bu meselenin daha da artarak tartışılacağını gösteriyor.
İnsan hayatı, yollardaki can ve mal kaybının önlenmesine yönetim denetimlerin yapılması elbette ki elzem. Ama, yapılan her işte olduğu gibi denetimlerde de fazla abartılı uygulamalar vatandaşların canını sıkıyor. Bu can sıkılma olayı denetimlerden değil, denetimler nedeniyle yapılan uygulama anında, vatandaşların eziyet çekmelerine yol açacağı, açtığı iddia edilen olaylardan kaynaklı. Çünkü, otoyollarda hız limiti 120 ile 140 kilometre. Fakat, otoyolun bir yerleşim yerinden geçmesi halinde hız sınırı 50 kilometreye kadar düşüyor.
Yine başka bir uygulama, otoyollar, belirlenen sürat limitlerine göre araçların kullanılacağı ve güvenli yolculuk edilebileceği düzeyde hız tespitleri yapılıyor. Dünyanın her yerinde böyle. Bizde ise 10 metre içinde hem 140, hem 100, hem 80 hem de 60, hatta 50-30 kilometre hıza düşülmesi zorunlu bir uygulama var.
Denetim ve radar uygulamasında tepki çeken birinci nokta burası.
Yolların denetim amaçlı daraltılması. 3-4 şeritli otobandan gelip dubalarla daraltılan tek şeritli yolda durmak zorunda kalınması. Çünkü, trafik ilerlemiyor. Sonra, araç sürücülerinin de birbirlerine yol verme alışkanlığı olmaması nedeniyle “sen- geçeceksin, ben geçeceğim!” inatlaşması kazalara, tartışmalara yol açabiliyor.
İşte, bunun için trafik saygı istiyor. Hoşgörü istiyor. Bayram sürecinde bizler yaşadığımız ve istenmeyen olaylar, kazalar nedeniyle de gerçekten acı çektik. İnsanlarımız yok yere vefat ettiler. Yaralandılar. Araçlar zarar gördü. Yollar zarar gördü. Yakıcı sıcaklığın altında görev yapmak zorunda kalan kamu görevlilerimiz zor anlar yaşadılar.
Bu konu artık ülke gündemi haline geldiği, getirildiği için tartışılarak bir orta yol bulanacağına ve denetimlerin de vatandaşların yol ve seyahat özgürlüklerine engel teşkil ettiği iddiaların yaşanmadan yapılacağına inanıyorum.
Allah, kaza bela vermeden güvenli ve huzurlu yolculuk, seyahat etmemizi sağlasın inşallah.
Gelelim, dünya gündemine düşen ikinci habere.
Bu haberi ve yorumları okurken Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü hatırlamak isterim.
Yurtta Sulh, dünyada Sulh.
Yani, ülkemizde barış olması insanların mutlu, huzurlu ve güvenli yaşaması, dünya barışına katkı sağlamalı. Dünyada huzur yok, bizim ülkemizde de huzurlu yaşamdan söz edilemez.
İşte, vicdanları sızlatan acı olaylar.
1990’lı yallarda Avrupa’nın göbeğinde, akrabalarımızın, soydaşlarımızın, Müslümanların yaşadığı Yugoslavya’da iç karışıklık çıkarılıp, insanlar ve aileleri öldürüldü. Dünya tarihine soykırım olarak yazılan bu dehşet, barbarlık ve saldırılarda pek çok ülke, olaylara müdahale edip, akan kanı durdurmak yerine, yeni ürettikleri silahların deneme tahtası yaptılar bu ülkeyi.
Şimdi, 1960’lı yıllardan bu yana Filistin’de, Gazze’de bir türlü durmak, bitmek bilmeyen savaş ve soykırım var. Bu olaylarda dünyadaki bütün devletlerin gözleri önünde oluyor. Saldırılan, insanların bombalanması, çocukların öldürülmesi olayları terörlü mücadele olarak izah edilmeyecek düzeyde. Camilerde namaz kılan insanlara bile tahammülleri yok bu canilerin. Katil sürülerinin.
İnsanlara saldırıp öldürüyorlar. Yaralıyorlar. Aileleri perişan edip soykırım yapıyorlar. Yaralıların tedavisi için gelen insani yardımlara el koyuyorlar. Evleri, barkları, okulları, camileri, hastaneleri yıkılan vatandaşların enkaz halindeki binaların içinde yaşamalarına bile izin vermeden, onlara gelen uluslar arası yardımlara el koyup, akla hayale gelmeyen işkenceleri uyguluyorlar.
Bu olayları dünya gündemine taşımak ve geçmişte yaşanılan Mavi Marmara Gemisi eylemi gibi bir olaya imza atmak isteyen ve dünyadaki insanlara, Gazze’de mazlumların öldürüldüğünü, aç bırakıldığını fiili olarak göstermek isteyen gönüllüler, İsrail terör devletin katil yüzüyle karşılaştılar. Dünya medyası da bu sayede İsrail’in gerçek yüzünü bir kez daha gördü.
Özgürlük Filosu Koalisyonu isimli sivil toplum kuruluşunun, Gazze'ye yönelik ablukayı kırıp bölgeye yardım götürme amacıyla düzenlediği son misyon çerçevesinde 18 metrelik yelkenli, 1 Haziran'da İtalya'nın Katanya kentindeki San Giovanni Li Cuti Limanı'ndan Gazze için yola çıkmıştı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Özgürlük Filosunu tehdit ederek, Madleen gemisinin Gazze kıyılarına varmasını engellemek için İsrail ordusuna "ne gerekiyorsa yapması" yönünde talimat verdiğini duyurmuştu. İsrail Ordu Sözcüsü Effie Defrin, yaptığı basın açıklamasında, İsrail saldırıları altında açlıkla boğuşan Gazze'deki Filistinlilere insani yardım taşıyan gemiye karşı harekete geçmek için hazırlık yaptıklarını söylemişti.
Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarını sona erdirmek için dünyanın çeşitli yerlerinden kampanya ve inisiyatiflerin bir araya gelmesiyle oluşturulan ve olası tehlikelere karşı gizli tutulan Özgürlük Filosu Koalisyonun "Conscience" adlı gemisi ise Malta açıklarında 2 Mayıs'ta yerel saatle 00.23'te insansız hava araçlarının saldırısına uğramıştı. Yine Mavi Marmara Gemisi olayı. "Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük" sloganıyla Gazze'ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan "Gazze Özgürlük Filosu"nda yer alan Mavi Marmara gemisine İsrail'in 31 Mayıs 2010'da düzenlediği saldırıda 10 kişi hayatını kaybetmişti.
Gelelim bugüne. Kurban Bayramının son günü, katilz İsrail yine bir yardım gemisine el koydu. Açıklamada, İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'ne yaklaşık 185 kilometre uzaklıkta alıkoyduğu Madleen gemisinin İsrail'e götürüldüğü belirtilerek, aktivistlerin ülkelerine gönderileceği duyuruldu.
Gemide, Avrupa Parlamentosunun (AP) Fransız üyesi Rima Hassan ve Almanya vatandaşı Yasemin Acar'ın yanı sıra Türkiye'den Hüseyin Şuayb Ordu, Brezilya'dan Thiago Avila, İspanya'dan Sergio Toribio, Hollanda'dan Marco van Rennes, Fransa'dan Baptiste Andre, Reva Viard, Pascal Maurieras ve Yanis Mhamdi, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve gazeteci Omar Faiad olmak üzere 12 kişi bulunuyor.
Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana şiddetli saldırılar düzenleyen İsrail ordusu, hastane, okul ve yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı çadırları da hedef alıyor. İsrail'in, Gazze'ye ilaç ve insani yardım girişini kısıtlayan ablukası nedeniyle yaklaşık 2,3 milyon Filistinli insani bir felaketle mücadele ediyor.
Filistinli yetkililer ve uluslararası çevreler, İsrail'in Gazze'de aç bırakma politikası uyguladığı ve açlığı "savaş silahı" olarak kullandığı uyarısında bulunuyor. Dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerde, Gazze'ye saldırıların durdurulması ve bölgeye insani yardımın ulaştırılması çağrıları yapılıyor.
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda 55 bin Filistinli hayatını kaybetti ve 126 bin kişi yaralandı.
Bu saldırılan artık son bulmalı. Akan kan durmalı. İnsanların yaşaması, ev ve mal edinmesi, uluslar arası güvence altında olan sağlık, özgürlük için insan hakları çerçevesinde elde edilen bağımsızlık hakları acilen geri verilmesi Gazze halkına ve Filistin halkına.