Bugün dünya kadınlar günü. Kadınlarımız için güzel şeyler yazmak ve konuşmak yerine, ekonomiyi ve mutfaklardaki yangınları tartışmak ne kadar da kötü değil mi?
Dünyanın neresinde bir ateş yanmaya başlasa, o ateşin alevi Türkiye’yi sarıyor. Bizleri sarıyor. Ekonomiyi sarıyor. Ülkemizdeki günlük yaşantıyı sarıyor ve akıl almaz bir şekilde fiyatlar uçuşa geçiyor.
Bunun adına küresel ekonomi deniliyor.
Yani, dünyanın ticaretinde kullanılan Amerikan dolarının ateşinin yükselmesi demek, iğneden ipliğe her şeye okkalı zam yapılması anlamına gelebiliyor.
Peki, doların fiyatının düşmesiyle beraber yapılan zamların ne kadarı geri alınıyor?
İşte sıkıntı burada.
Yapılan zamların yüzde 99’u yerinde kalıyor. Geri alınan veya alındığı söylenilen yüzde birlik dilim ise birkaç gün sonra yeniden eski fiyatına yükseltiliyor.
Dostlar alışverişte görsün misali, bizler artık fiyatları takip etmekte ve neye ne zaman ne kadar zam gelmiş hesabı yapmayı bıraktık.
Çünkü, bu gidişata yetişemiyoruz.
Eskiden zam oranları belli idi. Emekli, memur ve işçi ücretlerine yapılan zamlar kadar veya biraz üstü oranlı zam gelirdi yenilecek içilecek maddelere. Şimdi ise, saatlik zam geliyor. Sabah başka fiyat, öğle başka fiyat, akşam başka fiyat.
İhtiyaç sahipleri artık ne yapacaklarını şaşırdılar.
Market, bakkala gittiğinde insanlar artık en az 100 TL para harcamadan kapıdan çıkamıyorlar.
Ne olacak bu memleketin hali, durumu?
Ukrayna ile Rusya savaşı başladı, ceremesini Türkiye olarak bizler çekiyoruz.
Suriye’de 12 yıldır savaş devam ediyor, Türkiye olarak ceremesini bizler çekiyoruz.
Amerikan doları yükseliyor, ceremesini bizler çekiyoruz.
Artık bıçak kemiğe dayanmak üzere değil, tam anlamıyla kemiğe dayandı.
Sızlatıyor.
Bu durum ne kadar devam edecek?
Biz daha ne kadarına katlanacağız?
Kime sorsak, cevabını bilmiyor.
Geçen hafta içinde her gün akaryakıt ücretlerine zam geldi. Bu hafta başı da zamla uyandık.
Benzin mazot, 20 lirayı geçti.
Nerede duracağı da belli değil.
Bu arada, akaryakıt zamlanınca hemen ulaşım ücretleri de artıyor. Geçen hafta Çarşamba günü Bursa Terminal’den Sabiha Gökçen Havalimanına gitmek için 70 lira ücret ödemiştim. Dönüşte ise ben yine 70 liralık ücret ödeyeceğimi düşünürken biletin üzerinde 85 lira yazdı.
Ulaşıma dört günde 15 lira zam gelmiş.
Yüzde 18 civarında bir fiyat ayarlaması olmuş vesselam.
Tabi, medya sayfalarında ayçiçeği yağıyla ilgili haberleri de görüyoruz. Tıpkı, geçmişte patates-soğan, Patlıcan-biber haberleri gibi.
Vatandaşlarımız sanki kıtlıktan çıkmışlar gibi saldırıyorlar.
Marketler de uyanık. 4 tane kutu ayçiçeği yağını paket yapmışlar, birlikte satıyorlar. Fırsattan istifadenin tam anlamıyla resmi bu.
Sözün kısası, savaşekonomisi Türkiye’yi senelerdir vuruyor.
Bu işe çare bulunması lazım. Hükümetin zamlar, piyasa fiyatları üzerindeki etkisini vatandaşın hissetmesi lazım. Öylesine vergi indirimleri tabi ki biraz olsun indirim sağlıyor ama, gerçek kullanım miktarlarında fiyatların düşmesi gerekiyor.
Aslında, iktidar ile vatandaş arasındaki bu ekonomiye bakış açısı değişmeli. Devlet, belediyeler her zaman kar etmezler. Zararına hizmet yapmaları için vatandaşlardan vergiler toplanıyor. Bir hizmetten kar ederken, diğer hizmetten zarar edersin. Aradaki fark bu hizmetleri sübvanse eder. Vatandaş rahatlar. Zamlar bu kadar insanların belini kırmaz. Onları aç ve açıkta bırakmaz.
Sosyal devlet ilkesi bunu gerektiriyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Savaş ekonomisi
Bugün dünya kadınlar günü. Kadınlarımız için güzel şeyler yazmak ve konuşmak yerine, ekonomiyi ve mutfaklardaki yangınları tartışmak ne kadar da kötü değil mi?
Dünyanın neresinde bir ateş yanmaya başlasa, o ateşin alevi Türkiye’yi sarıyor. Bizleri sarıyor. Ekonomiyi sarıyor. Ülkemizdeki günlük yaşantıyı sarıyor ve akıl almaz bir şekilde fiyatlar uçuşa geçiyor.
Bunun adına küresel ekonomi deniliyor.
Yani, dünyanın ticaretinde kullanılan Amerikan dolarının ateşinin yükselmesi demek, iğneden ipliğe her şeye okkalı zam yapılması anlamına gelebiliyor.
Peki, doların fiyatının düşmesiyle beraber yapılan zamların ne kadarı geri alınıyor?
İşte sıkıntı burada.
Yapılan zamların yüzde 99’u yerinde kalıyor. Geri alınan veya alındığı söylenilen yüzde birlik dilim ise birkaç gün sonra yeniden eski fiyatına yükseltiliyor.
Dostlar alışverişte görsün misali, bizler artık fiyatları takip etmekte ve neye ne zaman ne kadar zam gelmiş hesabı yapmayı bıraktık.
Çünkü, bu gidişata yetişemiyoruz.
Eskiden zam oranları belli idi. Emekli, memur ve işçi ücretlerine yapılan zamlar kadar veya biraz üstü oranlı zam gelirdi yenilecek içilecek maddelere. Şimdi ise, saatlik zam geliyor. Sabah başka fiyat, öğle başka fiyat, akşam başka fiyat.
İhtiyaç sahipleri artık ne yapacaklarını şaşırdılar.
Market, bakkala gittiğinde insanlar artık en az 100 TL para harcamadan kapıdan çıkamıyorlar.
Ne olacak bu memleketin hali, durumu?
Ukrayna ile Rusya savaşı başladı, ceremesini Türkiye olarak bizler çekiyoruz.
Suriye’de 12 yıldır savaş devam ediyor, Türkiye olarak ceremesini bizler çekiyoruz.
Amerikan doları yükseliyor, ceremesini bizler çekiyoruz.
Artık bıçak kemiğe dayanmak üzere değil, tam anlamıyla kemiğe dayandı.
Sızlatıyor.
Bu durum ne kadar devam edecek?
Biz daha ne kadarına katlanacağız?
Kime sorsak, cevabını bilmiyor.
Geçen hafta içinde her gün akaryakıt ücretlerine zam geldi. Bu hafta başı da zamla uyandık.
Benzin mazot, 20 lirayı geçti.
Nerede duracağı da belli değil.
Bu arada, akaryakıt zamlanınca hemen ulaşım ücretleri de artıyor. Geçen hafta Çarşamba günü Bursa Terminal’den Sabiha Gökçen Havalimanına gitmek için 70 lira ücret ödemiştim. Dönüşte ise ben yine 70 liralık ücret ödeyeceğimi düşünürken biletin üzerinde 85 lira yazdı.
Ulaşıma dört günde 15 lira zam gelmiş.
Yüzde 18 civarında bir fiyat ayarlaması olmuş vesselam.
Tabi, medya sayfalarında ayçiçeği yağıyla ilgili haberleri de görüyoruz. Tıpkı, geçmişte patates-soğan, Patlıcan-biber haberleri gibi.
Vatandaşlarımız sanki kıtlıktan çıkmışlar gibi saldırıyorlar.
Marketler de uyanık. 4 tane kutu ayçiçeği yağını paket yapmışlar, birlikte satıyorlar. Fırsattan istifadenin tam anlamıyla resmi bu.
Sözün kısası, savaş ekonomisi Türkiye’yi senelerdir vuruyor.
Bu işe çare bulunması lazım. Hükümetin zamlar, piyasa fiyatları üzerindeki etkisini vatandaşın hissetmesi lazım. Öylesine vergi indirimleri tabi ki biraz olsun indirim sağlıyor ama, gerçek kullanım miktarlarında fiyatların düşmesi gerekiyor.
Aslında, iktidar ile vatandaş arasındaki bu ekonomiye bakış açısı değişmeli. Devlet, belediyeler her zaman kar etmezler. Zararına hizmet yapmaları için vatandaşlardan vergiler toplanıyor. Bir hizmetten kar ederken, diğer hizmetten zarar edersin. Aradaki fark bu hizmetleri sübvanse eder. Vatandaş rahatlar. Zamlar bu kadar insanların belini kırmaz. Onları aç ve açıkta bırakmaz.
Sosyal devlet ilkesi bunu gerektiriyor.