Kim ne derse desin, ülkemizde bir ekonomik sıkıntı var. Bunun içinde, ek vergiler, sıkı denetimler, astronomik cezalar, insanları canından bezdiren baskıların uygulandığı bir sisteme doğru adımlar atmaya başladık. Piyasalar ekonomik baskılar nedeniyle kilitlenme tehlikesiyle karşı karşıya imiş gibi sinyaller verdiği konuşuluyor.
Bu zor ve meşakatli bir durum.
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun.
Çünkü, insanların ekonomik özgürlükleri olmadıkça, ceplerinde para olmadıkça, kazançlarıyla, gelirleriyle giderleri arasında uçurum oldukça, yaşam zorlaşıyor. Hayat bize küsüyormuş gibi bir bocalama devri başlıyor.
Türkiye’de artık klişe haline gelmiş ekonomik tarihler bellidir. Ocak ayı, yılbaşı, yeni yılın başlangıcı zam ayıdır. İğneden ipliğe her türlü zamlar gelir. Ekim ayı, kış aylarının başlangıcı olarak kabul edilir. Isınma ve yakacak sıkıntısı baş gösterir. Mart ayı dert ayıdır. Nisan, Mayıs aylarında da vergi ödemelerinin birinci taksitleri ödenmeye devam eder. Vergi ödemeleri başlar. Ayrıca, Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır diye büyüklerimiz konuşmuşlar. Çünkü, tam kış bitti derken, yeniden soğuk ve yağışlı havalar başlar.
Haziran geldi mi, okullar kapanır. Tatil başlar. Bu kez de aileleri, tatil için nerelere gitsek? Araştırması başlar. Yaz aylarında zaten iş piyasası da tatil modunda olduğu için yavaşlar.
Öğrenciler için yaz tatilinin son ayları, kayıt dönemi olarak göze çarpıyor. Özellikle Temmuz ve Ağustos ayları, hem üniversiteli gençler hem de ilköğretim ve lise çağındaki gençler için okul seçme ve kayıt yaptırma dönemidir.
İşte bu dönemlerde, aileleri ekonomik kaygılar, masrafların karşılanması gibi pek çok dert başlar. Birde, devlet okullarına çocuklarını kayıt yaptırmak isteyenlerden bağış adı altında paraların istenmesi, üzerine tuz biber eker. Bu durum,. Senelerdir aynı. Her sene aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Fakat, ülkeyi yönetenlerin önlem almadıkları gibi, okulları kendi kendilerine bırakmaları, her okul için dernek kurulmasına öncülük edip, okul müdürlerini derneğin baş yöneticisi olarak görmeleri ve velilerden sözde dernek adı altında bağış istendiğine dair söylemler, “minareyi çalan kılıfını hazırlar” mantığı ile hareket edildiğinin en belirgin göstergesidir.
Okullarda velilere söylendiğine göre, okulların su, yakacak. Isınma ve aydınlatma, hatta hizmetli paraları bile devlet tarafından Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ödenmediği iddiaları var. Yani, her okul bir işletme gibi görülüp, “kendi derdinizi kendiniz halledin!” deniliyor iddiaları mevcut.
Tabi, bu esnada, okullar, velilerden alınan zoraki bağışlarla idare edilecekse, Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen devasa bütçe nerede harcanıyor? Diye soruların gündeme gelmesi de kaçınılmaz bir siyasi tartışma konusu oluyor.
Tarih yine geldi. Sayılı günler çok çabuk gelip geçiyor.
Okullar açılıyor, veliler kara kara düşünüyor. Kırtasiye giderleri enflasyondan dolayı zamlandı. İkiye üçe katlandı. İşsizlik ve pahalılık nedeniyle çoğu veli “Okul ve öğrenci masrafları nasıl karşılayacağız?” derdinde.
Aileler kırtasiye malzemeleri, ek kaynak kitapları, okul kıyafeti, servis hizmeti gibi büyük bir ekonomik yükle karşı karşıya. Ekonomik krizin faturası bu sefer de çocuklarımızdan çıkarılıyor.
Birçok aile ekonomik sıkıntıdan çocuğunu okula gönderememeye başladı.
Halbuki Anayasanın42. Maddesi “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” Diye amir hükmü yazılı. Sosyal devletin görevi, her çocuğun okuma hakkını sağlamak ve bu maddeyi uygulamaktır. Eğitim hakkını ayrım yapmaksızın yerine getirmektir.
Yapılan son KDV zammıyla beraber, kırtasiye ürünlerinin kimisine kimisine %20’lik KDV uygulanıyor. Yüksek enflasyon ve zamlarla kırtasiye ve okul kayıt ücreti iki çocuklu bir aile için neredeyse asgari ücrete denk düşüyor.
Hiçbir çocuğun, ailelerin ekonomik sıkıntısı ve yoksulluktan ötürü eğitimden mahrum kalmaması için okul ihtiyaçlarındaki KDV’nin kaldırılmasını talep ediyoruz.
Krizin faturası çocuklarımızdan çıkarılmasın.
Amin inşallah.
Velilerin birde önerisi var. Eğitim ve kırtasiye harcamalarından KDV alınmasın.
Nasıl fikir ama?
Bana göre çok yerinde bir fikir ve beklendi. Ama, bu ekonomik krizde, Hazine, tek bir meteliğe dahi kurşun atar gibi davranış içinde iken, devletin, kamunun pek çok yatırımları, Kamuda tasarruf önlemleri adı altında iptal edilip, ötelenirken, böylesine bir fırsatı hazinenin kaçırmak isteyeceğine pek de emin değilim.
Çünkü, çeşme akarken testi su ile doldurulur. Okulların açılması ve zorunlu kırtasiye harcamaları, vergi gelirlerinin yükselmesi açısından bulunmaz bir fırsat.
Yine de okul harcaması, kırtasiye harcamasından ve masraflarından KDV alınmaması istemi yerinde ve olumlu bir beklentidir.
Öğrenci ailelerinin bu çağrısına ek olarak defter, kitap satan Kırtasiye sektöründen gelen bir başka çağrıyı da hatırlatmak bizim görevimiz. Pek çok kırtasiyeci, okul sezonu olmasına rağmen işlerin beklenilen ortamda olmadığını söylüyor. Nedeni, market, AVM ve köşe başı, hatta merdiven altı imalat ve satıcıların piyasaya girip, kırtasiyecilerin ekmeklerini elinden almak istemesi olarak yorumlanıyor.
Ekonomik sıkıntılı yollar yürüdüğümüz bugünlerde, kırtasiye sektörünün de sesine hükümetin kulak vermesi, çözsüm üretmesi bekleniyor.
Hani, raflarda duran Süper Market Kanun teklifi var ya, artık 20 senenin geçtiği hatırlatılıp verilen sözlerin tutulması da isteniyor.
Velilerin ekonomik güçlük altında kalması demek, ülkemizdeki ekonomik düzenin bir yandan düzelirken diğer yandan da yıkıma uğraması anlamına gelebilir. Bu hassas noktada çok dikkatli olunması gerekli.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Okul masrafında KDV alınmasın!
Kim ne derse desin, ülkemizde bir ekonomik sıkıntı var. Bunun içinde, ek vergiler, sıkı denetimler, astronomik cezalar, insanları canından bezdiren baskıların uygulandığı bir sisteme doğru adımlar atmaya başladık. Piyasalar ekonomik baskılar nedeniyle kilitlenme tehlikesiyle karşı karşıya imiş gibi sinyaller verdiği konuşuluyor.
Bu zor ve meşakatli bir durum.
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun.
Çünkü, insanların ekonomik özgürlükleri olmadıkça, ceplerinde para olmadıkça, kazançlarıyla, gelirleriyle giderleri arasında uçurum oldukça, yaşam zorlaşıyor. Hayat bize küsüyormuş gibi bir bocalama devri başlıyor.
Türkiye’de artık klişe haline gelmiş ekonomik tarihler bellidir. Ocak ayı, yılbaşı, yeni yılın başlangıcı zam ayıdır. İğneden ipliğe her türlü zamlar gelir. Ekim ayı, kış aylarının başlangıcı olarak kabul edilir. Isınma ve yakacak sıkıntısı baş gösterir. Mart ayı dert ayıdır. Nisan, Mayıs aylarında da vergi ödemelerinin birinci taksitleri ödenmeye devam eder. Vergi ödemeleri başlar. Ayrıca, Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır diye büyüklerimiz konuşmuşlar. Çünkü, tam kış bitti derken, yeniden soğuk ve yağışlı havalar başlar.
Haziran geldi mi, okullar kapanır. Tatil başlar. Bu kez de aileleri, tatil için nerelere gitsek? Araştırması başlar. Yaz aylarında zaten iş piyasası da tatil modunda olduğu için yavaşlar.
Öğrenciler için yaz tatilinin son ayları, kayıt dönemi olarak göze çarpıyor. Özellikle Temmuz ve Ağustos ayları, hem üniversiteli gençler hem de ilköğretim ve lise çağındaki gençler için okul seçme ve kayıt yaptırma dönemidir.
İşte bu dönemlerde, aileleri ekonomik kaygılar, masrafların karşılanması gibi pek çok dert başlar. Birde, devlet okullarına çocuklarını kayıt yaptırmak isteyenlerden bağış adı altında paraların istenmesi, üzerine tuz biber eker. Bu durum,. Senelerdir aynı. Her sene aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Fakat, ülkeyi yönetenlerin önlem almadıkları gibi, okulları kendi kendilerine bırakmaları, her okul için dernek kurulmasına öncülük edip, okul müdürlerini derneğin baş yöneticisi olarak görmeleri ve velilerden sözde dernek adı altında bağış istendiğine dair söylemler, “minareyi çalan kılıfını hazırlar” mantığı ile hareket edildiğinin en belirgin göstergesidir.
Okullarda velilere söylendiğine göre, okulların su, yakacak. Isınma ve aydınlatma, hatta hizmetli paraları bile devlet tarafından Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ödenmediği iddiaları var. Yani, her okul bir işletme gibi görülüp, “kendi derdinizi kendiniz halledin!” deniliyor iddiaları mevcut.
Tabi, bu esnada, okullar, velilerden alınan zoraki bağışlarla idare edilecekse, Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen devasa bütçe nerede harcanıyor? Diye soruların gündeme gelmesi de kaçınılmaz bir siyasi tartışma konusu oluyor.
Tarih yine geldi. Sayılı günler çok çabuk gelip geçiyor.
Okullar açılıyor, veliler kara kara düşünüyor. Kırtasiye giderleri enflasyondan dolayı zamlandı. İkiye üçe katlandı. İşsizlik ve pahalılık nedeniyle çoğu veli “Okul ve öğrenci masrafları nasıl karşılayacağız?” derdinde.
Aileler kırtasiye malzemeleri, ek kaynak kitapları, okul kıyafeti, servis hizmeti gibi büyük bir ekonomik yükle karşı karşıya. Ekonomik krizin faturası bu sefer de çocuklarımızdan çıkarılıyor.
Birçok aile ekonomik sıkıntıdan çocuğunu okula gönderememeye başladı.
Halbuki Anayasanın 42. Maddesi “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” Diye amir hükmü yazılı. Sosyal devletin görevi, her çocuğun okuma hakkını sağlamak ve bu maddeyi uygulamaktır. Eğitim hakkını ayrım yapmaksızın yerine getirmektir.
Yapılan son KDV zammıyla beraber, kırtasiye ürünlerinin kimisine kimisine %20’lik KDV uygulanıyor. Yüksek enflasyon ve zamlarla kırtasiye ve okul kayıt ücreti iki çocuklu bir aile için neredeyse asgari ücrete denk düşüyor.
Hiçbir çocuğun, ailelerin ekonomik sıkıntısı ve yoksulluktan ötürü eğitimden mahrum kalmaması için okul ihtiyaçlarındaki KDV’nin kaldırılmasını talep ediyoruz.
Krizin faturası çocuklarımızdan çıkarılmasın.
Amin inşallah.
Velilerin birde önerisi var. Eğitim ve kırtasiye harcamalarından KDV alınmasın.
Nasıl fikir ama?
Bana göre çok yerinde bir fikir ve beklendi. Ama, bu ekonomik krizde, Hazine, tek bir meteliğe dahi kurşun atar gibi davranış içinde iken, devletin, kamunun pek çok yatırımları, Kamuda tasarruf önlemleri adı altında iptal edilip, ötelenirken, böylesine bir fırsatı hazinenin kaçırmak isteyeceğine pek de emin değilim.
Çünkü, çeşme akarken testi su ile doldurulur. Okulların açılması ve zorunlu kırtasiye harcamaları, vergi gelirlerinin yükselmesi açısından bulunmaz bir fırsat.
Yine de okul harcaması, kırtasiye harcamasından ve masraflarından KDV alınmaması istemi yerinde ve olumlu bir beklentidir.
Öğrenci ailelerinin bu çağrısına ek olarak defter, kitap satan Kırtasiye sektöründen gelen bir başka çağrıyı da hatırlatmak bizim görevimiz. Pek çok kırtasiyeci, okul sezonu olmasına rağmen işlerin beklenilen ortamda olmadığını söylüyor. Nedeni, market, AVM ve köşe başı, hatta merdiven altı imalat ve satıcıların piyasaya girip, kırtasiyecilerin ekmeklerini elinden almak istemesi olarak yorumlanıyor.
Ekonomik sıkıntılı yollar yürüdüğümüz bugünlerde, kırtasiye sektörünün de sesine hükümetin kulak vermesi, çözsüm üretmesi bekleniyor.
Hani, raflarda duran Süper Market Kanun teklifi var ya, artık 20 senenin geçtiği hatırlatılıp verilen sözlerin tutulması da isteniyor.
Velilerin ekonomik güçlük altında kalması demek, ülkemizdeki ekonomik düzenin bir yandan düzelirken diğer yandan da yıkıma uğraması anlamına gelebilir. Bu hassas noktada çok dikkatli olunması gerekli.