Son günlerde halkımız arasında konuşulan konuların başında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, manşetleri süslüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi bu sefer işi erkene çekti ve Cumhurbaşkanı adayını şimdiden belirleme, açıklama kararı aldı. Siyaset adına, erken öten horozun başı çabuk kesilir iması ve konuşması yapılsa bile, pek çok CHP’li arkadaşıma göre, alınan bu karar iyi ve yerinde. Çünkü, geçen 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde CHP öncülüğünde kurulan 6’lı masa için iktidar ve bir kısım muhalefetin sürekli, “masayı kurdunuz da, sizin Cumhurbaşkanı adayınız kim?” eleştirilerine maruz kalındı.
Bu sefer, 2028 yılı Mayıs ayına seçime daha 3 yıl gibi süre olmasına rağmen, erken açıklanma kararı alınması da bu tür eleştirilere hem kapıların kapanmasına yol açacak hem de parti içindeki çekişmeleri zaman içinde çözecek. Tartışmalar sona erip, partililer İmamoğlu’nun adaylığında birleşip, seçimleri kazanabilme adına uğraş verecekler.
Aslında açıklanmayan ama pek çok partilinin de ifade ettiği gibi, bu karar Cumhurbaşkanı adayının erken açıklanması olayı değil de bir başka bakış açısına göre, Ekrem İmamoğlu’nu adaletin elinden kurtarma operasyonu olarak düşünülüyor. Malum, İmamoğlu, birkaç tane dava dosyası nedeniyle yargılanması süren bir siyasetçi. Aynı zamanda yeni davalarda açıldı. Yeni soruşturmalarda başlatıldı. Açılan davalardan bazılarında siyaset yasağı getirilmesi isteniyor. Böyle bir ceza alması halinde de yasaklı konuma geçeceğinden, seçme ve seçilme hakkını bir süre kullanamayacak.
CHP içinde hakim olan düşünceye göre ise İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenirse, açıklandığı andan itibaren, iktidarında durumu ve halkın iktidara olan tepkileri de göz önüne alındığında, seçilmesi muhtemel bir Cumhurbaşkanına ceza vermek isteyen mahkeme olmayacağı varsayıldığı için de davalardan kurtulma sağlanacak. Bu çok ciddi ve inanılması pek de doğru olmayan bir iddia.
Bunun içinde, CHP tabanının top yekün işin içine girmesi lazım. Ne yapılmalı, ön seçim kararıyla, parti içinde hareketlenme sağlanıp, “bizadayımızı partimizin bir milyon 500 binden fazla üyemizin desteğiyle belirledik” söylemleri konuşulacak.
CHP kendi içinde zaten senelerdir hizipler ve tartışmalar partisi, kurultaylar partisi olarak anılıyor. Bu yüzdende siyasi hedeflerine varmakta zorlanıyor. Çünkü, halkımız ve seçmenlerimiz her ne olursa olsun, kavgalı eve gelin verilmez misali, pek çok seçimlerde CHP’ye oy vermekten imtina edebiliyor.
Bugünkü durumda da aslında CHP açısından değişen pek fazla bir durum yok. Bundan bir buçuk yıl önce kurultay yapıldı. Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı genel başkanlık yarışını kazandı. Parti yönetimi değişti. Şimdi, o kurultayla ilgili ve bazıları Bursa merkezli pek çok iddialar ortalık yerde dolaşıyor.
Kısa ve öz yaşanılanlara baktığımızda, CHP yine Adliye koridorlarına taşındı. Hem de iktidarı sürekli eleştirdikleri yolsuzluk ve şaibe iddialarıyla oldu bu işlem. Ben kendi payıma bir vatandaş olarak hangi siyasi parti olursa olsun, içindeki iç çekişmelerin bu tür iddialarla ortalık yerde tartışılmasını istemem.
Gelelim, senaryosu yazılan oyunun sahnelenmesi işlemine. Çok güzel kurgu yapılmıştı. Kamuoyu anket ve beklentilerinden hareketle CHP içinde öne çıkan iki önemli isimle, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasında, parti içinde bir yarış başlatılacaktı.
Demokrasi, hukuk, parti disiplini ve CHP’nin üyelerine verdiği önem, tek adam rejimi diye iddia ettikleri rejime karşı, partinin bütün üyelerinin katılımı ve oylarıyla belirlenen bir adayın (Ekrem İmamoğlu) etrafında birleşilmesi ve kenetleşme düşüncesi, seçim kazanma adına atılacak en büyük adım olarak ortaya konuldu.
Fakat, sahaya sürülmek istenilen aktörlerden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, CHP tabanından gelme birisi olmayışı, partili üyelerin pek çoğunun da kendisine oy vermeyi düşünmediği endişesi ve düşüncesiyle bu topa girmek istemedi. Sahaya inmek istemedi. Halk deyimi ile Mansur Yavaş, İmamoğlu’nun ezici zaferi ile sonuçlanması muhtemel bir parti içi yarışa girip, konu mankeni gibi olmak istemedi.
Böylece, ortalık ve meydan İmamoğlu’na kaldı. Zaten beklenti ve asıl amaç da İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının ilan edilmesi olduğuna göre de CHP Parti Meclisi hemen gerekli kararlar alındı ve 18 Şubat itibariyle parti içindeki ismine ön seçim denilen uygulama başlatıldı.
Aslında, bu uygulamaya da bazı CHP’liler eleştiriler getiriyorlar. Mesela, TBMM’de bulunan en az 20 milletvekilinin aday adayı olmak isteyenlere imza vermesi zorunluluğu. Bu işlemin parti üyeler açısından engelleyici ve aday adaylığı yolundaki en büyük yasaklama olduğu düşüncesindeler.
CHP genel merkezi İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için uğraş verirken, Bursa örgütlerindeki dalgalanmalarda sürekli boyut değiştiriyor. Malum, işbaşındaki yöneticilere bir gol atıldığı söylenilen Osmangazi ve Yıldırım ilçe kongrelerinden sonra, parti içinde Disiplin süreci başlatıldı. Hani, sokaklarda tartışan, kavgaya tutuşan çocukların, “benim babam, senin babanı döver!” misali konuşmasında olduğu gibi, ilçe kongrelerinin rövanşları sanırım Disiplin uygulamasıyla alınmak isteniyor diye bir hava estiriliyor. Yapılan yorumlar şöyle; geçmişte partiye hizmet veren ve hep beraber onları alkışlayanlar bugün onları “bizim emellerimize engel oluyorlar” mantığı ile partiden uzaklaştırmanın yarışına tutuşmuşlar.
Bursa’dan cumhurbaşkanlığı aday adaylığı ile ilgili bir başka konuşma daha; partide ilçe ve il bazında daha önceleri yöneticilik yapmış bir üyenin iddiası, “benim yaşım, boyum, posum, tahsilim ve kilom, cumhurbaşkanı aday adaylığı için uygun. Genel merkezimizin kurtarma operasyonu kurguladığı İmamoğlu başta olmak üzere kimseye de rakip değilim. Parti içinde demokratik kuralların işlemesi amaçlı olarak cumhurbaşkanlığı aday adaylığını düşünüyordum. PM’den gelen açıklama üzerine ise aday adaylığı için 20 milletvekilinin imzasının ve önerisinin olması zorunluluğu getirilince bu isteğimden vaz geçmek zorunda kaldım. Ne kadar demokratik olduğu sorgulanmalı bu kararın. Adrese teslim aday belirlenmesi gibi bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Bursa milletvekilleri dahil, bana pek çok vekilin, bir dahaki seçimlerde liste sıralamasını düşündüğü için destek olmaktan çekineceğini düşünüyorum. Kimseye karşı da ön yargılı değilim. Partimizde, geçmişte yaşanılan olaylardan ders aldım, kimsenin geleceğini tehlikeye atmama adına da böyle bir düşünceden vaz geçtim. “
Bu konu, kendi iç meseleleri. Aslında, bir milletvekilinin birden fazla adaya imza verip destek olmasına izin verildi. Sadece Bursa milletvekilleri değil, başka illerinde vekillerinin aday adaylarına destek olacaklarına inancım tam.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Konu mankeni gibi
Son günlerde halkımız arasında konuşulan konuların başında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, manşetleri süslüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi bu sefer işi erkene çekti ve Cumhurbaşkanı adayını şimdiden belirleme, açıklama kararı aldı. Siyaset adına, erken öten horozun başı çabuk kesilir iması ve konuşması yapılsa bile, pek çok CHP’li arkadaşıma göre, alınan bu karar iyi ve yerinde. Çünkü, geçen 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde CHP öncülüğünde kurulan 6’lı masa için iktidar ve bir kısım muhalefetin sürekli, “masayı kurdunuz da, sizin Cumhurbaşkanı adayınız kim?” eleştirilerine maruz kalındı.
Bu sefer, 2028 yılı Mayıs ayına seçime daha 3 yıl gibi süre olmasına rağmen, erken açıklanma kararı alınması da bu tür eleştirilere hem kapıların kapanmasına yol açacak hem de parti içindeki çekişmeleri zaman içinde çözecek. Tartışmalar sona erip, partililer İmamoğlu’nun adaylığında birleşip, seçimleri kazanabilme adına uğraş verecekler.
Aslında açıklanmayan ama pek çok partilinin de ifade ettiği gibi, bu karar Cumhurbaşkanı adayının erken açıklanması olayı değil de bir başka bakış açısına göre, Ekrem İmamoğlu’nu adaletin elinden kurtarma operasyonu olarak düşünülüyor. Malum, İmamoğlu, birkaç tane dava dosyası nedeniyle yargılanması süren bir siyasetçi. Aynı zamanda yeni davalarda açıldı. Yeni soruşturmalarda başlatıldı. Açılan davalardan bazılarında siyaset yasağı getirilmesi isteniyor. Böyle bir ceza alması halinde de yasaklı konuma geçeceğinden, seçme ve seçilme hakkını bir süre kullanamayacak.
CHP içinde hakim olan düşünceye göre ise İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenirse, açıklandığı andan itibaren, iktidarında durumu ve halkın iktidara olan tepkileri de göz önüne alındığında, seçilmesi muhtemel bir Cumhurbaşkanına ceza vermek isteyen mahkeme olmayacağı varsayıldığı için de davalardan kurtulma sağlanacak. Bu çok ciddi ve inanılması pek de doğru olmayan bir iddia.
Bunun içinde, CHP tabanının top yekün işin içine girmesi lazım. Ne yapılmalı, ön seçim kararıyla, parti içinde hareketlenme sağlanıp, “biz adayımızı partimizin bir milyon 500 binden fazla üyemizin desteğiyle belirledik” söylemleri konuşulacak.
CHP kendi içinde zaten senelerdir hizipler ve tartışmalar partisi, kurultaylar partisi olarak anılıyor. Bu yüzdende siyasi hedeflerine varmakta zorlanıyor. Çünkü, halkımız ve seçmenlerimiz her ne olursa olsun, kavgalı eve gelin verilmez misali, pek çok seçimlerde CHP’ye oy vermekten imtina edebiliyor.
Bugünkü durumda da aslında CHP açısından değişen pek fazla bir durum yok. Bundan bir buçuk yıl önce kurultay yapıldı. Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı genel başkanlık yarışını kazandı. Parti yönetimi değişti. Şimdi, o kurultayla ilgili ve bazıları Bursa merkezli pek çok iddialar ortalık yerde dolaşıyor.
Kısa ve öz yaşanılanlara baktığımızda, CHP yine Adliye koridorlarına taşındı. Hem de iktidarı sürekli eleştirdikleri yolsuzluk ve şaibe iddialarıyla oldu bu işlem. Ben kendi payıma bir vatandaş olarak hangi siyasi parti olursa olsun, içindeki iç çekişmelerin bu tür iddialarla ortalık yerde tartışılmasını istemem.
Gelelim, senaryosu yazılan oyunun sahnelenmesi işlemine. Çok güzel kurgu yapılmıştı. Kamuoyu anket ve beklentilerinden hareketle CHP içinde öne çıkan iki önemli isimle, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasında, parti içinde bir yarış başlatılacaktı.
Demokrasi, hukuk, parti disiplini ve CHP’nin üyelerine verdiği önem, tek adam rejimi diye iddia ettikleri rejime karşı, partinin bütün üyelerinin katılımı ve oylarıyla belirlenen bir adayın (Ekrem İmamoğlu) etrafında birleşilmesi ve kenetleşme düşüncesi, seçim kazanma adına atılacak en büyük adım olarak ortaya konuldu.
Fakat, sahaya sürülmek istenilen aktörlerden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, CHP tabanından gelme birisi olmayışı, partili üyelerin pek çoğunun da kendisine oy vermeyi düşünmediği endişesi ve düşüncesiyle bu topa girmek istemedi. Sahaya inmek istemedi. Halk deyimi ile Mansur Yavaş, İmamoğlu’nun ezici zaferi ile sonuçlanması muhtemel bir parti içi yarışa girip, konu mankeni gibi olmak istemedi.
Böylece, ortalık ve meydan İmamoğlu’na kaldı. Zaten beklenti ve asıl amaç da İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının ilan edilmesi olduğuna göre de CHP Parti Meclisi hemen gerekli kararlar alındı ve 18 Şubat itibariyle parti içindeki ismine ön seçim denilen uygulama başlatıldı.
Aslında, bu uygulamaya da bazı CHP’liler eleştiriler getiriyorlar. Mesela, TBMM’de bulunan en az 20 milletvekilinin aday adayı olmak isteyenlere imza vermesi zorunluluğu. Bu işlemin parti üyeler açısından engelleyici ve aday adaylığı yolundaki en büyük yasaklama olduğu düşüncesindeler.
CHP genel merkezi İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için uğraş verirken, Bursa örgütlerindeki dalgalanmalarda sürekli boyut değiştiriyor. Malum, işbaşındaki yöneticilere bir gol atıldığı söylenilen Osmangazi ve Yıldırım ilçe kongrelerinden sonra, parti içinde Disiplin süreci başlatıldı. Hani, sokaklarda tartışan, kavgaya tutuşan çocukların, “benim babam, senin babanı döver!” misali konuşmasında olduğu gibi, ilçe kongrelerinin rövanşları sanırım Disiplin uygulamasıyla alınmak isteniyor diye bir hava estiriliyor. Yapılan yorumlar şöyle; geçmişte partiye hizmet veren ve hep beraber onları alkışlayanlar bugün onları “bizim emellerimize engel oluyorlar” mantığı ile partiden uzaklaştırmanın yarışına tutuşmuşlar.
Bursa’dan cumhurbaşkanlığı aday adaylığı ile ilgili bir başka konuşma daha; partide ilçe ve il bazında daha önceleri yöneticilik yapmış bir üyenin iddiası, “benim yaşım, boyum, posum, tahsilim ve kilom, cumhurbaşkanı aday adaylığı için uygun. Genel merkezimizin kurtarma operasyonu kurguladığı İmamoğlu başta olmak üzere kimseye de rakip değilim. Parti içinde demokratik kuralların işlemesi amaçlı olarak cumhurbaşkanlığı aday adaylığını düşünüyordum. PM’den gelen açıklama üzerine ise aday adaylığı için 20 milletvekilinin imzasının ve önerisinin olması zorunluluğu getirilince bu isteğimden vaz geçmek zorunda kaldım. Ne kadar demokratik olduğu sorgulanmalı bu kararın. Adrese teslim aday belirlenmesi gibi bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Bursa milletvekilleri dahil, bana pek çok vekilin, bir dahaki seçimlerde liste sıralamasını düşündüğü için destek olmaktan çekineceğini düşünüyorum. Kimseye karşı da ön yargılı değilim. Partimizde, geçmişte yaşanılan olaylardan ders aldım, kimsenin geleceğini tehlikeye atmama adına da böyle bir düşünceden vaz geçtim. “
Bu konu, kendi iç meseleleri. Aslında, bir milletvekilinin birden fazla adaya imza verip destek olmasına izin verildi. Sadece Bursa milletvekilleri değil, başka illerinde vekillerinin aday adaylarına destek olacaklarına inancım tam.