Dünyaya “Türk Askeri yenilmez, Çanakkale Geçilmez!” diye tarih yazdıran vatan evlatlarımızın destanıdır Çanakkale. Her yıl 18 Mart tarihi geldiğinde biz bu destanı hatırlıyoruz.
Türk askerinin halkıyla, köylüsüyle, kentlisiyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, tüyü bitmemiş yetimleriyle bütünleşip yazdıkları bu destan ve direnişi,hatırlamak bizlere mutluluk ve huzur veriyor.
Bu yazımı, 2 yıl önce gazetedeki köşemde, Çanakkale Zaferinin yıl dönümü nedeniyle yazmışım. Bugünde aynı duygu ve düşüncelerle, sizlerle tekrar paylaşıyorum.
Bir millet düşünün. Ülkesi işgal altında. Yan komşusu bir ajan. Vatan millet için cepheden cepheye koşan askerlerimiz ve halkın oluşturduğu milis kuvvetleri.
Üç kıtaya hükmeden bir imparatorluğun çöküşü ile meydana gelen esaret.
Bütün bunlara karşı, birleşip, vatan topraklarını savunma adına, kazma kürekle bile cepheye koşup düşmanla savaşan halkımız. Kimisi Rumeli Bosna’dan gelmiş, Kimisi Kırım’dan, Kimisi Mısır’dan, Kimisi Azerbaycan’dan.
Hepsinin tek bir amacı var; vatan toprakları düşmanlara teslim edilemez.
Bunun içinde, yarı aç yarı tok olduklarına bakılmaksızın, üzerlerinde doğru dürüst giysileri bile olmadan, çarıklarla, lastik ayakkabılarla koşmuşlar cepheye.
Karşılarında ateşli silahları olan, topu, tüfeği, gemileri olan, boğazı işgal edip hem karadan hem de boğazdan yapılan saldırılarla can siper hane savaşan bir millet.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasında, oluşturulan siperler. Sonrasında ise canla başla yapılan mücadeleler. Efsane 57. Alay. Vatan savunması için Bursa’dan Çanakkale’ye giden ve 17 Mart 1915 akşamında hepsi şehit olan Mehmetçiklerimiz.
Allah onlardan razı olsun.
15 yaşında iken askere alınıp, arkalarından “Hey onbeşli onbeşli” diye türkü yakılan 15’liler.
Tıp Fakültesi öğrencisi son sınıf öğrencilerinin hepsinin silah kuşanıp, vatan savunması uğruna, Çanakkale’ye gelmeleri. Bütün bunların hepsi, milli birlik ve beraberlik uğruna, halkımızın, yüce Türk milletinin neler yaptığının ispatı. Atalarımız geçmişte, vatan ve ülke savunması için hep beraber el ele omuz omuza verip, Çanakkale’yi düşmanlara dar etmişler. Olayların izleri Hala Gelibolu’da, Çonkbayırı’nda duruyor.
Bir destan yazmışlar. Binlerce kez söylenmiş. Bu destanı yazan ecdatlarımızı unutmak mümkün mü?
Bu toprakları bizlere vatan kılan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını unutmak mümkün mü?
Eşsiz destanları tiyatro ve film senaryoları yapılan Seyit Onbaşı’yı unutmak mümkün mü?
Elbette değil.
Bugün, içinde bulunduğumuz ortamlarda, siyasi ikbal ve geleceklerini teminat altına alabilme adına yapılanları görmek, Çanakkale’de destan yazan atalarımızın gerçekten kemiklerini sızlatıyor. Devlete, millete ve askerlerimize, polislerimize, öğretmenlerimize kurşun çıkan hainlerle, kanlı ellerle birlikte olup, kendilerine siyasi ikbal peşinde koşanları görmek gerçekten şehitlerimizin kemiklerini sızlatıyor.
Biz, 18 Mart 1915 tarihinde düşmanları Çanakkale Boğazı’na gömüp, “Çanakkale geçilmez, Türk askeri yenilmez!” diyerek dünya tarihine kahramanlık ve zaferlerimizi yazdıran, bugün saygı ve minnetle andığımız, orada şehit düşen, vatan, millet ve bayrak uğruna, aileleri parçalanan, yok olan atalarımızın milli mücadelesini unutanlara yazıklar olsun!
Elbet bu günlerde gelip geçecek.
Siyasi ikbal uğruna, vatan hainleri, eli kanlı teröristler, bölücülerle iş birliği yapanların da hesabı vakti, zamanı geldiğinde sorulacak.
Çanakkale Zaferimizin 110. Yıl dönümünde bir kez daha gurur ve huzurla kahramanlarımızı anıyoruz. 18 Mart Çanakkale Zaferimizi, bu toprakları bizlere vatan olarak emanet eden bütün şehitlerimizi, 18 Mart Şehitler günümüzde unutmadığımızı hep beraber haykırıyoruz.
Cumhuriyetimizin kurucusu ve Çanakkale Zaferi ile başlayıp, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan ve 30 Ağustos’ta Kurtuluş Savaşına kadar ordumuza komuta edip, bizlere Türkiye Cumhuriyetini kurup emanet eden Ata’mız, gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmadık. Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece de unutmayacağız.
Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun.
Çanakkale’de destan yazdıran bir milletin torunları olarak, gelecek nesillere verebileceğimiz en önemli mesaj ise, çocuklarımızı ve torunlarımızı Çanakkale’ye götürüp, milli mücadelenin nasıl yapıldığını göstermek ve öğretmektir.
Çünkü, Çanakkale Boğazına yazdığımız, “Dur yolcu, bilmeden gelip geçtiğin bu topraklar bir devrin battığı yerdir!” ifadesi, Çanakkale Zaferimizi ve yazılan destanları çok güzel özetliyor.
İstiklal Marşımızda yazan şu diziler ise; Her Türk Asker Doğar, söyleminin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
Vurulmuş tertemiz anlından uzanmış yatıyor,
Bir Hilal uğruna yarab, ne güneşler batıyor..!
Türkiye’nin birlik, beraberliği, bütünlüğü ve bizlerin bugün hür ve bağımsız bir ülkeye yaşamamıza yol açan ecdatlarımız, atalarımızla ne kadar gurur duysak azdır.
Ne mutlu Türküm diyene! Diyebilenlere.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Çanakkale Ruhu
Dünyaya “Türk Askeri yenilmez, Çanakkale Geçilmez!” diye tarih yazdıran vatan evlatlarımızın destanıdır Çanakkale. Her yıl 18 Mart tarihi geldiğinde biz bu destanı hatırlıyoruz.
Türk askerinin halkıyla, köylüsüyle, kentlisiyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, tüyü bitmemiş yetimleriyle bütünleşip yazdıkları bu destan ve direnişi,hatırlamak bizlere mutluluk ve huzur veriyor.
Bu yazımı, 2 yıl önce gazetedeki köşemde, Çanakkale Zaferinin yıl dönümü nedeniyle yazmışım. Bugünde aynı duygu ve düşüncelerle, sizlerle tekrar paylaşıyorum.
Bir millet düşünün. Ülkesi işgal altında. Yan komşusu bir ajan. Vatan millet için cepheden cepheye koşan askerlerimiz ve halkın oluşturduğu milis kuvvetleri.
Üç kıtaya hükmeden bir imparatorluğun çöküşü ile meydana gelen esaret.
Bütün bunlara karşı, birleşip, vatan topraklarını savunma adına, kazma kürekle bile cepheye koşup düşmanla savaşan halkımız. Kimisi Rumeli Bosna’dan gelmiş, Kimisi Kırım’dan, Kimisi Mısır’dan, Kimisi Azerbaycan’dan.
Hepsinin tek bir amacı var; vatan toprakları düşmanlara teslim edilemez.
Bunun içinde, yarı aç yarı tok olduklarına bakılmaksızın, üzerlerinde doğru dürüst giysileri bile olmadan, çarıklarla, lastik ayakkabılarla koşmuşlar cepheye.
Karşılarında ateşli silahları olan, topu, tüfeği, gemileri olan, boğazı işgal edip hem karadan hem de boğazdan yapılan saldırılarla can siper hane savaşan bir millet.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasında, oluşturulan siperler. Sonrasında ise canla başla yapılan mücadeleler. Efsane 57. Alay. Vatan savunması için Bursa’dan Çanakkale’ye giden ve 17 Mart 1915 akşamında hepsi şehit olan Mehmetçiklerimiz.
Allah onlardan razı olsun.
15 yaşında iken askere alınıp, arkalarından “Hey onbeşli onbeşli” diye türkü yakılan 15’liler.
Tıp Fakültesi öğrencisi son sınıf öğrencilerinin hepsinin silah kuşanıp, vatan savunması uğruna, Çanakkale’ye gelmeleri. Bütün bunların hepsi, milli birlik ve beraberlik uğruna, halkımızın, yüce Türk milletinin neler yaptığının ispatı. Atalarımız geçmişte, vatan ve ülke savunması için hep beraber el ele omuz omuza verip, Çanakkale’yi düşmanlara dar etmişler. Olayların izleri Hala Gelibolu’da, Çonkbayırı’nda duruyor.
Bir destan yazmışlar. Binlerce kez söylenmiş. Bu destanı yazan ecdatlarımızı unutmak mümkün mü?
Bu toprakları bizlere vatan kılan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını unutmak mümkün mü?
Eşsiz destanları tiyatro ve film senaryoları yapılan Seyit Onbaşı’yı unutmak mümkün mü?
Elbette değil.
Bugün, içinde bulunduğumuz ortamlarda, siyasi ikbal ve geleceklerini teminat altına alabilme adına yapılanları görmek, Çanakkale’de destan yazan atalarımızın gerçekten kemiklerini sızlatıyor. Devlete, millete ve askerlerimize, polislerimize, öğretmenlerimize kurşun çıkan hainlerle, kanlı ellerle birlikte olup, kendilerine siyasi ikbal peşinde koşanları görmek gerçekten şehitlerimizin kemiklerini sızlatıyor.
Biz, 18 Mart 1915 tarihinde düşmanları Çanakkale Boğazı’na gömüp, “Çanakkale geçilmez, Türk askeri yenilmez!” diyerek dünya tarihine kahramanlık ve zaferlerimizi yazdıran, bugün saygı ve minnetle andığımız, orada şehit düşen, vatan, millet ve bayrak uğruna, aileleri parçalanan, yok olan atalarımızın milli mücadelesini unutanlara yazıklar olsun!
Elbet bu günlerde gelip geçecek.
Siyasi ikbal uğruna, vatan hainleri, eli kanlı teröristler, bölücülerle iş birliği yapanların da hesabı vakti, zamanı geldiğinde sorulacak.
Çanakkale Zaferimizin 110. Yıl dönümünde bir kez daha gurur ve huzurla kahramanlarımızı anıyoruz. 18 Mart Çanakkale Zaferimizi, bu toprakları bizlere vatan olarak emanet eden bütün şehitlerimizi, 18 Mart Şehitler günümüzde unutmadığımızı hep beraber haykırıyoruz.
Cumhuriyetimizin kurucusu ve Çanakkale Zaferi ile başlayıp, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan ve 30 Ağustos’ta Kurtuluş Savaşına kadar ordumuza komuta edip, bizlere Türkiye Cumhuriyetini kurup emanet eden Ata’mız, gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmadık. Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece de unutmayacağız.
Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun.
Çanakkale’de destan yazdıran bir milletin torunları olarak, gelecek nesillere verebileceğimiz en önemli mesaj ise, çocuklarımızı ve torunlarımızı Çanakkale’ye götürüp, milli mücadelenin nasıl yapıldığını göstermek ve öğretmektir.
Çünkü, Çanakkale Boğazına yazdığımız, “Dur yolcu, bilmeden gelip geçtiğin bu topraklar bir devrin battığı yerdir!” ifadesi, Çanakkale Zaferimizi ve yazılan destanları çok güzel özetliyor.
İstiklal Marşımızda yazan şu diziler ise; Her Türk Asker Doğar, söyleminin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
Vurulmuş tertemiz anlından uzanmış yatıyor,
Bir Hilal uğruna yarab, ne güneşler batıyor..!
Türkiye’nin birlik, beraberliği, bütünlüğü ve bizlerin bugün hür ve bağımsız bir ülkeye yaşamamıza yol açan ecdatlarımız, atalarımızla ne kadar gurur duysak azdır.
Ne mutlu Türküm diyene! Diyebilenlere.