Yıllar önceki ismiyle Yeşil Bursa olarak anılan kentimizde, bugün nerede ise yeşil alanları büyüteç ile bile görebilmek mümkün değil. Çünkü, her imar alanındaki yeşil alanlar allem, küllem yapılarak bir şekilde imara veya ticari ranta açılabiliyor.
Bursa gerçekten hızlı göç alan, eski yıllardaki yapılaşmasının nerede ise yüzde 70’inden fazlası yasal olmayan şekilde gerçekleşen bir şehir. Sadece insanların barınmak için, yaşamak için yaptıkları ev ve konut inşaatları değil, sanayileşmesinin de büyük bölümü ruhsatsız, imara aykırı, tarım alanları üzerine kurulmuş, sonrasında ise bir şekilde imar affıyla kitabına uydurulup yasal hale getirilmiş.
Bu dertleri ve sıkıntıları her seçim öncesinde konuşup duruyoruz. Özellikle de 1999 Marmara Körfez Depremi sonrasında Bursa’nın deprem riski ve olması düşünülen, Allah korusun, geçinden versin diye dualar ettiğimiz depremle ilgili yapılan senaryolara göre de epey çözümü zor bir yaşam sürüyoruz. Bütün bunlar, bilimsel olarak veriler halinde belirlenmiş, tespit edilmiş ve çözümü içinde reçeteler hazırlanmış bir sürü dert Bursa adına. Seçim öncesinde herkes bir deprem mühendisi, kent mimarı, plancısı, ulaşımda çığır atlatacak ve trafik meselesini kökünden çözecek çok iyi bir ulaşım mühendisi gibi konuşmalar yapıp, vatandaşlarımızı da “belki bu sefer olur!” diye düşünceye sevk eden cümlelerle kamuoyu önünde prim yapmaya çalışıyorlar.
Hepsi iyi güzel.
Bursa adına, taş üstüne taş koyanı sırtımızda taşımaya hazırız. Ama, seçim öncesi, konuşmaları, açıkladıkları projeleri unutup, köşe başı, AVM yanı, tren istasyonu bitişiği gibi yerleri imara açmaktan başka emelleri olmayan bir idari yapı iddiaları ile karşı karşıya kalmanın da üzüntüsü içindeyiz.
Çünkü, sayılı günler çabuk gelip geçiyor. Tarih öylesine akıp gidiyor ki, dün mazi, bugün hızla gelip geçen zaman, yarın ise gelecek adına umutla beklediğimiz vakitleri içeriyor.
En son Hatay, Kahramanmaraş bölgesinde yaşadığımız, büyük bir yıkım ve can kaybına yol açan depremin yıl dönümü olan geçen hafta Bursa’da depremle ilgili epey bir mesai harcandı. Yerel yönetimler, uzmanları getirip, Bursa ile ilgili kaygıları yeniden dillendirdi. Biz, zaten bu konuşmaları 1975 Muş Varto depreminden bu yana sürekli dinliyoruz. Sürekli önlem alınmasından, erken planlama yapılmasından söz ediliyor Bursa’da.
Hatta, olayın ticari boyutuna baktığımızda ise deprem çantası altında, eski depremlerin yıl dönümünde bazı kişilerin epey bir kazanç elde ettiklerini de gözlemlemek mümkün.
Peki, gelip geçen zamana baktığımızda, ilk milat olan 1975 Muş Varto depremi sonrasında, ülke genelinde İmar Kanunu değişikliği yapıldığı ve inşaatlarla ilgili olarak 1976 İmar Kanunu ve imar uygulama yönetmeliklerinin çıkarıldığını görüyoruz. Başka neler yapıldı? Diye soracak olursanız, aldığımız cevap ve geçmişten bugüne kadar yapılan uygulamalara göre, boşuna vakit geçirmişiz. Çünkü, bilinçlenme adına bir takım gelişmeler var, yapılan iş ve önlemler ise günü kurtarma adına gibi görünüyor.
1975 depremin sonrası yaşadıklarımızı 1999 depreme sonrasında da aynen yaşadık. Yine imar kanunu ve uygulama yönetmelikleri değişti. Hatta geçen yılki Hatay Depremi ve sonrasında yine imar kanunu değişikliği yapıldı.
Bunlar, yasal olarak alınması gerekli önlemler.
Yapılaşma ve yeni imar alanları belirlenmesi, insanların sağlık, modern ve sağlam binalarda yaşaması, sağlıklı, sağlam ve modern binalarda çalışması için mahalli idareler bu tarihlerden sonra neler yaptılar?
Asıl, tartışılması gereken, konuşulması gereken, çözüm aranması gereken konular bunlar. Salıklı kentler, insanlara huzur veren yaşam alanları, çalışma alanları diye bir söz tutturmuşuz, gidiyoruz. Bunun için neler yapıldığına dair sorulara da herkes topu birbirlerinin üzerine doğru sürükleyip, atarak kendilerince olaylardan sıyrılmanın yolunu ve yöntemlerini bulmuşlar.
İş rant ve imar oyunlarına geldiğinde, kimse kimsenin tavuğuna kıııııştttt diye ses çıkarmıyor. Olaylara bakıldığında herkes memnun. İşin içine birde siyaset ile ticaretin birleşmesine yönelik adımların atılması, gizli veya ap açık ortaklıklarında kurulması gündeme geldiğinde, kimse siyasi irade veya parti kararlarını takmıyor bile. Siyasetin finansörünün de genelde inşaat sektörü ve müteahhitlerin olması dikkate alındığında, zaten her türlü sıkıntının ana kaynağının nereden başladığını görmek mümkün.
Kimse kusura bakmasın. Bu yazdıklarım belki pek çok kişiyi, okurumu veya arkadaşlarımızı rahatsız edebilir. Fakat, Bursa başta olmak üzere, geleceğe yönelik planlar yapılırken hep kentin ileri gelenleri, kendilerine doğru kalemlerin çizgi çekmesini bekliyorlar.
Sonrada çarpık kentleşme, sanayileşme, kaçak yapılarla mücadele lafta kalıyor.
1999Marmara Körfez depremi sonrasında gündeme gelen, konuşulmaya başlanılan kentsel dönüşüm ve kentsel yenilenme, kaçak binaların bu yöntemle modern ve sağlıklı hale getirilmesine yönelik fikirleri, planları çalışmaları canı gönülden desteledik.
Aradan geçen 26 yıl içinde Bursa’da neler oldu?
Deprem ve depremle ilgili ne gibi önlemler alındı?
Uzmanların görüşleri ve önerileri ne kadar dikkate alındı?
Ortaya çıkan manzara baktığımızda, Ataevler ve etrafındaki yerleşim alanlarında kentsel dönüşüm diye yapılan inşaatların ucube görüntüleriyle karşı karşıya kalmışız vesselam. Aynı zihniyet şimdi Bursa’nın yine yönetiminde ve yine yeni imar çalışmalarını yürütüyorlar ve Bursa’nın anayasası denilen yüz binlik planları yeniden yapılandırma çalışıyorlar.
Oysa ki, reçete belli. İmar rantı ve pazarlıkları yerine, kentsel dönüşüm ve yenilenme projeleriyle, Bursa halkının mutlu olacağı, sağlıklı, modern ve huzur içinde korkusuzca hayatlarını yaşayabilecekleri binaları konutları yapmak mümkün. Bu konuları konuşup, projeleri ellerinin tersiyle itekledikleri iddia edilenlerin, yeni imarları nasıl planlayacağını geçmişteki örneklerde zaten görmüştük.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Bursa’nın kurtuluş reçetesi
Yıllar önceki ismiyle Yeşil Bursa olarak anılan kentimizde, bugün nerede ise yeşil alanları büyüteç ile bile görebilmek mümkün değil. Çünkü, her imar alanındaki yeşil alanlar allem, küllem yapılarak bir şekilde imara veya ticari ranta açılabiliyor.
Bursa gerçekten hızlı göç alan, eski yıllardaki yapılaşmasının nerede ise yüzde 70’inden fazlası yasal olmayan şekilde gerçekleşen bir şehir. Sadece insanların barınmak için, yaşamak için yaptıkları ev ve konut inşaatları değil, sanayileşmesinin de büyük bölümü ruhsatsız, imara aykırı, tarım alanları üzerine kurulmuş, sonrasında ise bir şekilde imar affıyla kitabına uydurulup yasal hale getirilmiş.
Bu dertleri ve sıkıntıları her seçim öncesinde konuşup duruyoruz. Özellikle de 1999 Marmara Körfez Depremi sonrasında Bursa’nın deprem riski ve olması düşünülen, Allah korusun, geçinden versin diye dualar ettiğimiz depremle ilgili yapılan senaryolara göre de epey çözümü zor bir yaşam sürüyoruz. Bütün bunlar, bilimsel olarak veriler halinde belirlenmiş, tespit edilmiş ve çözümü içinde reçeteler hazırlanmış bir sürü dert Bursa adına. Seçim öncesinde herkes bir deprem mühendisi, kent mimarı, plancısı, ulaşımda çığır atlatacak ve trafik meselesini kökünden çözecek çok iyi bir ulaşım mühendisi gibi konuşmalar yapıp, vatandaşlarımızı da “belki bu sefer olur!” diye düşünceye sevk eden cümlelerle kamuoyu önünde prim yapmaya çalışıyorlar.
Hepsi iyi güzel.
Bursa adına, taş üstüne taş koyanı sırtımızda taşımaya hazırız. Ama, seçim öncesi, konuşmaları, açıkladıkları projeleri unutup, köşe başı, AVM yanı, tren istasyonu bitişiği gibi yerleri imara açmaktan başka emelleri olmayan bir idari yapı iddiaları ile karşı karşıya kalmanın da üzüntüsü içindeyiz.
Çünkü, sayılı günler çabuk gelip geçiyor. Tarih öylesine akıp gidiyor ki, dün mazi, bugün hızla gelip geçen zaman, yarın ise gelecek adına umutla beklediğimiz vakitleri içeriyor.
En son Hatay, Kahramanmaraş bölgesinde yaşadığımız, büyük bir yıkım ve can kaybına yol açan depremin yıl dönümü olan geçen hafta Bursa’da depremle ilgili epey bir mesai harcandı. Yerel yönetimler, uzmanları getirip, Bursa ile ilgili kaygıları yeniden dillendirdi. Biz, zaten bu konuşmaları 1975 Muş Varto depreminden bu yana sürekli dinliyoruz. Sürekli önlem alınmasından, erken planlama yapılmasından söz ediliyor Bursa’da.
Hatta, olayın ticari boyutuna baktığımızda ise deprem çantası altında, eski depremlerin yıl dönümünde bazı kişilerin epey bir kazanç elde ettiklerini de gözlemlemek mümkün.
Peki, gelip geçen zamana baktığımızda, ilk milat olan 1975 Muş Varto depremi sonrasında, ülke genelinde İmar Kanunu değişikliği yapıldığı ve inşaatlarla ilgili olarak 1976 İmar Kanunu ve imar uygulama yönetmeliklerinin çıkarıldığını görüyoruz. Başka neler yapıldı? Diye soracak olursanız, aldığımız cevap ve geçmişten bugüne kadar yapılan uygulamalara göre, boşuna vakit geçirmişiz. Çünkü, bilinçlenme adına bir takım gelişmeler var, yapılan iş ve önlemler ise günü kurtarma adına gibi görünüyor.
1975 depremin sonrası yaşadıklarımızı 1999 depreme sonrasında da aynen yaşadık. Yine imar kanunu ve uygulama yönetmelikleri değişti. Hatta geçen yılki Hatay Depremi ve sonrasında yine imar kanunu değişikliği yapıldı.
Bunlar, yasal olarak alınması gerekli önlemler.
Yapılaşma ve yeni imar alanları belirlenmesi, insanların sağlık, modern ve sağlam binalarda yaşaması, sağlıklı, sağlam ve modern binalarda çalışması için mahalli idareler bu tarihlerden sonra neler yaptılar?
Asıl, tartışılması gereken, konuşulması gereken, çözüm aranması gereken konular bunlar. Salıklı kentler, insanlara huzur veren yaşam alanları, çalışma alanları diye bir söz tutturmuşuz, gidiyoruz. Bunun için neler yapıldığına dair sorulara da herkes topu birbirlerinin üzerine doğru sürükleyip, atarak kendilerince olaylardan sıyrılmanın yolunu ve yöntemlerini bulmuşlar.
İş rant ve imar oyunlarına geldiğinde, kimse kimsenin tavuğuna kıııııştttt diye ses çıkarmıyor. Olaylara bakıldığında herkes memnun. İşin içine birde siyaset ile ticaretin birleşmesine yönelik adımların atılması, gizli veya ap açık ortaklıklarında kurulması gündeme geldiğinde, kimse siyasi irade veya parti kararlarını takmıyor bile. Siyasetin finansörünün de genelde inşaat sektörü ve müteahhitlerin olması dikkate alındığında, zaten her türlü sıkıntının ana kaynağının nereden başladığını görmek mümkün.
Kimse kusura bakmasın. Bu yazdıklarım belki pek çok kişiyi, okurumu veya arkadaşlarımızı rahatsız edebilir. Fakat, Bursa başta olmak üzere, geleceğe yönelik planlar yapılırken hep kentin ileri gelenleri, kendilerine doğru kalemlerin çizgi çekmesini bekliyorlar.
Sonrada çarpık kentleşme, sanayileşme, kaçak yapılarla mücadele lafta kalıyor.
1999 Marmara Körfez depremi sonrasında gündeme gelen, konuşulmaya başlanılan kentsel dönüşüm ve kentsel yenilenme, kaçak binaların bu yöntemle modern ve sağlıklı hale getirilmesine yönelik fikirleri, planları çalışmaları canı gönülden desteledik.
Aradan geçen 26 yıl içinde Bursa’da neler oldu?
Deprem ve depremle ilgili ne gibi önlemler alındı?
Uzmanların görüşleri ve önerileri ne kadar dikkate alındı?
Ortaya çıkan manzara baktığımızda, Ataevler ve etrafındaki yerleşim alanlarında kentsel dönüşüm diye yapılan inşaatların ucube görüntüleriyle karşı karşıya kalmışız vesselam. Aynı zihniyet şimdi Bursa’nın yine yönetiminde ve yine yeni imar çalışmalarını yürütüyorlar ve Bursa’nın anayasası denilen yüz binlik planları yeniden yapılandırma çalışıyorlar.
Oysa ki, reçete belli. İmar rantı ve pazarlıkları yerine, kentsel dönüşüm ve yenilenme projeleriyle, Bursa halkının mutlu olacağı, sağlıklı, modern ve huzur içinde korkusuzca hayatlarını yaşayabilecekleri binaları konutları yapmak mümkün. Bu konuları konuşup, projeleri ellerinin tersiyle itekledikleri iddia edilenlerin, yeni imarları nasıl planlayacağını geçmişteki örneklerde zaten görmüştük.