Hangi birisinden başlayıp, ülkemizin hangisiyle mücadele edip, iç barış ve toplumsal huzuru koruma adına nasıl adımlar atılacağına yönelik açıklamaları sizlerle paylaşsak pek de bilemiyoruz.
Çünkü, etrafımız ateş çemberi olmaya devam ediyor.
Suriye’deki iç savaşın ve sözde kardeş kavgasının ama gerçekte Amerika, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın yanında olan bazı ülkelerin bölgedeki çıkar çatışmasının bütün günahlarını ve sonuçlarını Türkiye olarak bizler göğüslüyoruz.
Yine, Afganistan’da senelerce süren, sonucu belli olmayan, bir anda aniden kesilen ve terörist denilen Taliban’a teslim edilen ülkedeki Amerikan iş birlikçilerinin pek çoğuna Türkiye olarak bizler ev sahipliği yaptığımıza dair uluslar arası kamuoyunda yazılanlar var.
Aynı sonuç, Suriye’de karşımıza çıktı. Ne oldu, aniden Beşer Esat bir gecede yok edildi?
Sonrasında, pek çok ülkenin terör listesinde ismi bulunan kişinin ülkenin başına getirilmesine henüz tam olarak alışamadık. Ama, yeni Suriye yönetimi sayesinde 41 yıldır özlemini çektiğimiz Terörsüz Türkiye söylemi ve uygulamasına adım atılmaya başladı.
Ortalık bilinmezlikle dolu olmasına rağmen, fiilen terör örgütüne karşı bir baskı uygulandığı kesin.
Filistin’de katil İsrail’in senelerce devam eden zulmü henüz çözüme kavuşmamışken, aynı katil ve terör devleti bu kez İran’ı hedef aldı.
Bütün dünya, bu olanları izlemekle kaldı. Bazıları kınadılar. Birleşmiş Milletler olağanüstü toplandı. Ama, savaşın durdurulması kararı alınsa da, bu kararın yaptırım gücü olmayışı, yani tavsiye halinde kalması nedeniyle alınan karar havada kaldı.
Tıpkı, Filistin’e ve Gazze’ye İsrailli katillerin yaptıkları saldırıların durdurulması kararı gibi masa üstünde bırakıldı. Çünkü, İsrail katil ve terör devletinin hamisi olan ABD, Güvenlik Konseyi kararı alınmasını engelledi.
Ortada çok büyük bir pasta ve Orta Doğuda senelerdir taşeron olarak kullandıkları insanlara verilen sözlerin tutulması gibi bir uygulama ve senaryoların yazılıp oynandığı düşüncesi hakim.
Bakın, İtalya’dan yola çıkan ve tamamen insancıl düşüncelerle, İsrail’in Filistin ve Gazze’ye uyguladığı ablukası kırmak amaçlı gemiye saldırılması bile olayların vahametini ortaya koyuyor. Bazı Arap ülkelerinde bu adı konulmamış ve soykırım savaşında İsrail’den yana tavır takınması, Mısır’dan beklenilen diplomatik ve fiili insani yardım kararlarının uygulanmasına katkı sağlanması zaten başlı başına düşündürücü. Savaşın ve soykırımın önlenmesine yönelik önlemleri yerine getirmeyişi bile, ortada sadece Filistin ile İsrail’in savaş halinde değil, dünyadaki pek çok ekonomik çıkan gurubu ülkelerinde bu savaşta taraf olduklarının göstergesi değil midir?
1986 ile 1990 seneleri arasında Bulgaristan’da yaşanılan soykırım ve isim değiştirme ile devşirme olayları, 1992 ile 1997 yılları arasında Avrupa’nın göbeğinde eski Yugoslavya’da yaşanılan vahşet sırasında da Birleşmiş Milletlerin kör gözlü ve duyarsız olduğuna tanıklık etmiştik zaten.
Arada, 1990’lü yılların başında başlayıp 1993 yılında biten ve dünyaya El Cezire TV’nin naklen izlettiği İran- Irak Savaşını da unutmamak lazım. ABD’nin Çekiş Güç askerleri ülkemizde konuçlanmışlardı.
Şimdi, aynı olaylar, ülkeleri bölme ve parçalama adına belki de Orta Doğu’da tezgahlanıyor. Yine, Müslümanlar ve Türkler var hedeflerde. Zaten, Avrupa’nın Müslüman kelimesini duymaya bile tahammülleri olmadığı için Yahudilerle çok kolay anlaşıyorlar.
İşin içine birde ekonomik kazanım, petroller, madenler girmesiyle de durum zaten kendiliğinden şekilleniyor. Başka sözü gerek yok. Avrupalı pek çok zengin, Gazze sahil şeridine Emlakçı ABD başkanı Donalt Trump’un baktığı gibi sadece arsa ve parası verilip satın alınacak yer olarak bakıyor.
Oysa, o bölgeler, yüzlerce yıldır, İsrail devlet bile değilken, Filistin’in Gazze’nin yurdu. İnsanlar, bombalarla yıkılıp moloz haline getirilen evlerini barklarını bile terk etmeden, İsrail baskıları, zulmü ve silahlarına karşı kendilerince savaşıyorlar.
Deyim yerinde ise demokrasi havalisi ve sözde insan hakları savunucuları olan Avrupalı pek çok devlet ile İsrail’i alkışlarken, Filistin’lileri suçluyorlar.
Alın size ikiyüzlü devletlerin dünyayı ele geçirme planlarının bazı örnekleri.
İkinci Dünya savaşından sonraki dönemde Avrupa’da eski Yugoslavya’da yaşanılan bu en kanlı ve soykırıma yol açan savaş, 1995'te Amerika’nın Dayton şehrindeki Dayton Andlaşması ile sona erdi.
Birinci Dünya Savaşı için Versay’da imzalanan barış anlaşması.
18 Ocak 1919'da başlayan Paris Barış Konferansı'nda müzakere edilmiş, 7 Mayıs 1919'da son metin Almanlara deklare edilmiş, 23 Haziran'da Alman Parlamentosu'nca kabul edilmiş ve 28 Haziran'da Paris'in Versay banliyösünde imzalanmıştır.
Hiroşima’da patlayan sessizlik, Amerika’nın Japonya’ya, Hiroşima’ya attığı atom bombası.
Cezayir’de susmayan öfke,Filistin’de her gün dünyanın gözleri önünde sergilenen çocuk cenazeleri…
Söylem hep aynı; Demokrasi, insan hakları, halkların kardeşliği…
Görünen ve bugün bizlerin daha iyi anladığı şekliyle Sömürünün şiir gibi okunan yalanları.
Bugün artık tarih yeni bir sayfa açıyor. Çünkü, Madleen Gemisiyle yola çıkan 12 silahsız ve sivil insanların kendi başına da savaşın bitmesi için bir şeyler yapması gerektiğini dünyaya gösterdi.
Yüz binlerce kişi Mısır’a doğru yola çıkıp Filistin’e özgürlük, Gazze’deki savaşın bitmesi için kendilerini siper edeceklerini ifade ediyorlar.
Ve bu sayfayı şazıp, dünya tarihine not düşmek için tanklar değil, bombalar, savaş uçakları değil, sivillerin elleriyle yazılacağı tarih için halk hareketi yola çıkıyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Bu ateş bizi de yakar
Hangi birisinden başlayıp, ülkemizin hangisiyle mücadele edip, iç barış ve toplumsal huzuru koruma adına nasıl adımlar atılacağına yönelik açıklamaları sizlerle paylaşsak pek de bilemiyoruz.
Çünkü, etrafımız ateş çemberi olmaya devam ediyor.
Suriye’deki iç savaşın ve sözde kardeş kavgasının ama gerçekte Amerika, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın yanında olan bazı ülkelerin bölgedeki çıkar çatışmasının bütün günahlarını ve sonuçlarını Türkiye olarak bizler göğüslüyoruz.
Yine, Afganistan’da senelerce süren, sonucu belli olmayan, bir anda aniden kesilen ve terörist denilen Taliban’a teslim edilen ülkedeki Amerikan iş birlikçilerinin pek çoğuna Türkiye olarak bizler ev sahipliği yaptığımıza dair uluslar arası kamuoyunda yazılanlar var.
Aynı sonuç, Suriye’de karşımıza çıktı. Ne oldu, aniden Beşer Esat bir gecede yok edildi?
Sonrasında, pek çok ülkenin terör listesinde ismi bulunan kişinin ülkenin başına getirilmesine henüz tam olarak alışamadık. Ama, yeni Suriye yönetimi sayesinde 41 yıldır özlemini çektiğimiz Terörsüz Türkiye söylemi ve uygulamasına adım atılmaya başladı.
Ortalık bilinmezlikle dolu olmasına rağmen, fiilen terör örgütüne karşı bir baskı uygulandığı kesin.
Filistin’de katil İsrail’in senelerce devam eden zulmü henüz çözüme kavuşmamışken, aynı katil ve terör devleti bu kez İran’ı hedef aldı.
Bütün dünya, bu olanları izlemekle kaldı. Bazıları kınadılar. Birleşmiş Milletler olağanüstü toplandı. Ama, savaşın durdurulması kararı alınsa da, bu kararın yaptırım gücü olmayışı, yani tavsiye halinde kalması nedeniyle alınan karar havada kaldı.
Tıpkı, Filistin’e ve Gazze’ye İsrailli katillerin yaptıkları saldırıların durdurulması kararı gibi masa üstünde bırakıldı. Çünkü, İsrail katil ve terör devletinin hamisi olan ABD, Güvenlik Konseyi kararı alınmasını engelledi.
Ortada çok büyük bir pasta ve Orta Doğuda senelerdir taşeron olarak kullandıkları insanlara verilen sözlerin tutulması gibi bir uygulama ve senaryoların yazılıp oynandığı düşüncesi hakim.
Bakın, İtalya’dan yola çıkan ve tamamen insancıl düşüncelerle, İsrail’in Filistin ve Gazze’ye uyguladığı ablukası kırmak amaçlı gemiye saldırılması bile olayların vahametini ortaya koyuyor. Bazı Arap ülkelerinde bu adı konulmamış ve soykırım savaşında İsrail’den yana tavır takınması, Mısır’dan beklenilen diplomatik ve fiili insani yardım kararlarının uygulanmasına katkı sağlanması zaten başlı başına düşündürücü. Savaşın ve soykırımın önlenmesine yönelik önlemleri yerine getirmeyişi bile, ortada sadece Filistin ile İsrail’in savaş halinde değil, dünyadaki pek çok ekonomik çıkan gurubu ülkelerinde bu savaşta taraf olduklarının göstergesi değil midir?
1986 ile 1990 seneleri arasında Bulgaristan’da yaşanılan soykırım ve isim değiştirme ile devşirme olayları, 1992 ile 1997 yılları arasında Avrupa’nın göbeğinde eski Yugoslavya’da yaşanılan vahşet sırasında da Birleşmiş Milletlerin kör gözlü ve duyarsız olduğuna tanıklık etmiştik zaten.
Arada, 1990’lü yılların başında başlayıp 1993 yılında biten ve dünyaya El Cezire TV’nin naklen izlettiği İran- Irak Savaşını da unutmamak lazım. ABD’nin Çekiş Güç askerleri ülkemizde konuçlanmışlardı.
Şimdi, aynı olaylar, ülkeleri bölme ve parçalama adına belki de Orta Doğu’da tezgahlanıyor. Yine, Müslümanlar ve Türkler var hedeflerde. Zaten, Avrupa’nın Müslüman kelimesini duymaya bile tahammülleri olmadığı için Yahudilerle çok kolay anlaşıyorlar.
İşin içine birde ekonomik kazanım, petroller, madenler girmesiyle de durum zaten kendiliğinden şekilleniyor. Başka sözü gerek yok. Avrupalı pek çok zengin, Gazze sahil şeridine Emlakçı ABD başkanı Donalt Trump’un baktığı gibi sadece arsa ve parası verilip satın alınacak yer olarak bakıyor.
Oysa, o bölgeler, yüzlerce yıldır, İsrail devlet bile değilken, Filistin’in Gazze’nin yurdu. İnsanlar, bombalarla yıkılıp moloz haline getirilen evlerini barklarını bile terk etmeden, İsrail baskıları, zulmü ve silahlarına karşı kendilerince savaşıyorlar.
Deyim yerinde ise demokrasi havalisi ve sözde insan hakları savunucuları olan Avrupalı pek çok devlet ile İsrail’i alkışlarken, Filistin’lileri suçluyorlar.
Alın size ikiyüzlü devletlerin dünyayı ele geçirme planlarının bazı örnekleri.
İkinci Dünya savaşından sonraki dönemde Avrupa’da eski Yugoslavya’da yaşanılan bu en kanlı ve soykırıma yol açan savaş, 1995'te Amerika’nın Dayton şehrindeki Dayton Andlaşması ile sona erdi.
Birinci Dünya Savaşı için Versay’da imzalanan barış anlaşması.
18 Ocak 1919'da başlayan Paris Barış Konferansı'nda müzakere edilmiş, 7 Mayıs 1919'da son metin Almanlara deklare edilmiş, 23 Haziran'da Alman Parlamentosu'nca kabul edilmiş ve 28 Haziran'da Paris'in Versay banliyösünde imzalanmıştır.
Hiroşima’da patlayan sessizlik, Amerika’nın Japonya’ya, Hiroşima’ya attığı atom bombası.
Cezayir’de susmayan öfke,Filistin’de her gün dünyanın gözleri önünde sergilenen çocuk cenazeleri…
Söylem hep aynı; Demokrasi, insan hakları, halkların kardeşliği…
Görünen ve bugün bizlerin daha iyi anladığı şekliyle Sömürünün şiir gibi okunan yalanları.
Bugün artık tarih yeni bir sayfa açıyor. Çünkü, Madleen Gemisiyle yola çıkan 12 silahsız ve sivil insanların kendi başına da savaşın bitmesi için bir şeyler yapması gerektiğini dünyaya gösterdi.
Yüz binlerce kişi Mısır’a doğru yola çıkıp Filistin’e özgürlük, Gazze’deki savaşın bitmesi için kendilerini siper edeceklerini ifade ediyorlar.
Ve bu sayfayı şazıp, dünya tarihine not düşmek için tanklar değil, bombalar, savaş uçakları değil, sivillerin elleriyle yazılacağı tarih için halk hareketi yola çıkıyor.
Mazlumlar susmayacak. Mazlumlar hesap soracak.
Allah, katil sürülerini Cehenneminde yaksın inşallah !