Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Boykot !

Yazının Giriş Tarihi: 03.04.2025 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.04.2025 14:47

Siyaset biliminin ana temel öğretilerinden bir tanesi, insanların siyaseti, kendi şahsi çıkarları için değil, topluma, vatanına, milletine ve ülkesine hizmet edebilme adına kullanmaları gerektiğidir.

Dünyanın pek çok ülkesinde bu ilkeye göre siyaset yapılıyor. Bazen, siyaset yapılırken de eş, dost, yandaş kayırmasıyla beraber, yolsuzluk, rüşvet, kamu malına el uzatma iddiaları gibi olaylarla da karşılaşıyoruz. Mesela, en son Fransa’da yaşanılan olaylar. Eski Başbakan ve muhaliflerin Cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen ve beraberindeki 8 parlamento üyesi, Paris Ceza Mahkemesi tarafından , Avrupa Birliği’nde görev yaptığı sırada, kamu kaynaklarını siyasi amaçlar için kullandıkları iddiasıyla suçlu bulundular.

Aynı durum, bizim ülkemizde de benzer bir durum cereyan ediyor. Seçimlere üç yıl kala Cumhurbaşkanı adayı ilan edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberindeki birkaç kişi, başta yolsuzluk, rüşvet ve ihalelere fesat karıştırma iddiaları olmak üzere, terör olaylarına yardım ve yataklık ettikleri iddiasıyla gözaltına alınıp cezaevine konuldular.

Fransa’da yaşanılan olaylar üzerine, toplumsal tepkiler ve gösteriler pek dikkate alınacak kadar uzatılmadı. Kamu malına, polise saldırılar yapılmadı. İnsanlar, ana muhalefet partisi tarafından da sokağa dökülmediler.

Bizim ülkemizde ise olayların adli boyutları dikkate alınmadan, iddiaların doğru olup olmadığına bakılmadan, toplumda bir infial yaratıldığına dair olayları yaşamaya başladık. Sokak gösterileri yapıldı. 301 genç, çeşitli suç iddiasıyla tutuklandı. Şimdi, bu gençler, aileleri ve adliye arasında sıkışıp kaldılar. Onları sokağa çağırıp, eylem yaptıranlar ise bir köşeye çekilip, “çocukları serbest bırakın!” söylemleriyle yaşanılan infialleri yine siyasi boyutlara taşımanın derdine düştüler.

12 Eylül öncesindeki anarşi dönemini yaşamış bir vatandaş olarak, aradan geçen 50 yıla 45 yıla rağmen, bazı kişilerin hala topluma karşı suç işletip, kendilerinin kenardan izlediklerine tanıklık etmeyi artık istemiyoruz. Seneler öncesinde, “Kahrolsun Amerika, yak bir Marlboro!” sözüyle, cebinden çıkardıkları Amerikan sigarasını tüttüren solcuları ve sözde Amerika düşmanı devrimcileri de çok iyi biliyor ve tanıyoruz.

Nerede 6. Filoya karşı mücadele eden devrimciler, nerede, bir kişinin tutuklanması üzerine İngiltere’den medet uman bugünkü solcular?

Devletimiz ve milletimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde, kime karşı milli mücadele verdi ki? Bunları sürekli söyleyip, Atatürk’ün “geldikleri gibi giderler!” diye milli mücadele verdiği İngilizlere Türkiye Cumhuriyeti’ni şikayet etmek de neyin nesi acaba?

Neyse, durumu çok fazla uzatmanın bir anlamı yok. Bazı kişiler, eskilerin deyimleri ile beyinleri yıkanmış, ne söyleseniz anlamıyorlar. Onlar, kendi çıkarları için siyaseti amaçlarına alet edip, toplumu da kendisine inananları da sokaklara döküp hak, hukuk aramayı mücadele adı altındaki hukuk dışı eylemleri kendilerini kurtaracak eylemler olarak sanıyorlar.

Bakın, haklarını alabilme adına, senelerce sokaklarda eylem yapan Emeklilikte Yaşa takılanları sürekli destekledi bu toplum. Yine, emek- ücret meselesinde grev yapanları, hak arayanları senelerdir destekliyor bu toplum. Hatta, onların yanında yer alıyor. Vatanı, milleti için cephede şehit olan askerlerimizin, hain saldırılarda şehit edilen, öğretmenlerimizin, polislerimizin cenazelerinde, aileden biri gibi hüzünlenip, açı çeken bir toplumuz biz Türk milleti olarak.

Yine, Atatürk’ün ifade ettiği gibi, “söz konusu vatansa gerisi teferrühattır!” söylemini milli birlik ve beraberlik sloganı kabul eden bir milletiz. Bunun da örnekleri 1915 Yılında Çanakkale Savaşlarında, genci, yaşlısı, delikanlısı, talebesiyle beraber bütün dünyaya gösterip, tescil ettirmiş bir milletiyiz.

Gelelim bugünlere. Siyasi ikbal ve gelecek için pek çok kişinin nasıl bir politika izlediğini gördüğümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan atalarımız, dedelerimiz, babalarımız, ninelerimiz, annelerimiz adına üzülüyoruz.

Ana muhalefet, yolsuzluk iddiasıyla yapılan adli olayları, siyasi olaylarmış gibi topluma yansıtıp, önce sokak çatışmalarına imza attılar. Sonra da yerli ve milli sermayeyi boykot etme kararını açıkladılar. Bu boykot meselesi, 12 Eylül öncesinde lise öğrencisi iken okulumuzda yapılan boykotlara benziyor. Üç beş kişi, okulda boykot var diye derslere girmezler, sonrasında teker teker sınıflara gelip dersler yapılırdı.

Olayların siyasi boyutlarını tartışmak istemiyorum. İdeolojik düşüncesi ne olursa olsun, insanlarımızın sağ duyulu olduklarını görebiliyoruz. Bu konularla ilgili pek çok basın yayın, gazeteler ve TV ekranlarında bir sürü değerlendirmeler, eleştiriler, destekler konuşmalar, görüşler açıklanıyor. Kim kime inanırsa, onların kendi tercihleridir. Boykot meselesi de öyle.

Bakın, ülkemizde Filistin saldırıları ve insanlık katliamı yaşatan İsrail malları ve ona destek olan ülkelerin mallarının boykot edilmesi, insanlık adına tarihi bir görevdir. Ama, yerli ve milli sanayi mallarının boykot edilmesi, Türkiye ekonomisine, çalışma hayatına ve emekçilerin çalışma barışına olan inançlarına karşı başlatılan bir iş savaş gibidir bana ve benim inancıma göre. Milli sermayeye ve milli üretime boykot çağırısında bulunmak demek, insanların kendi ayaklarına kurşun sıkmaları anlamına gelmiyor mu?

Bu konularla ilgili zaten iş adamı ve esnaf kuruluş temsilcileri ile ana muhalefet arasında başlatılan tartışmalar, insanların ne kadar da ideolojik körlük içinde olduklarını yansıtıyor.

Hak, hukuk, adalet aramak, bu konularda insanların bireysel ve toplumsal tepki göstermesi alkışlanacak bir durumdur. Ama, devlete, millete karşı böylesine kışkırtıcı eylemlerin sergilenmesi, kabul edilmez bir durumdur.

Kim ne derse desin, adalet ve hukuk sistemine güven yeniden tecelli etmeli. Bir hatırlatmada bulunmak isterim, 15 Temmuz öncesinde adliyelerde, mahkemelerde yetkili ve etkili bulunan pek çok adli görevli, darbe girişimi sonrasında cezaevlerine gönderildi. Türk toplumu olarak hala adaletin ideolojik şemsiye altında kalmasının sıkıntılarını yaşıyoruz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.