Halkın iradesinin tecelli edemediği milletvekili seçimlerini vurgulayarak yazımıza başlayacağız. 1980-12 Eylül darbesinin bizlere bıraktığı olumsuzluklardan yalnızca bir tanesi siyasetin şeklinin değiştirilmesidir. Halkın milletvekilini değil, genel başkanın milletvekilini seçiyoruz. Siyasi partiler geçmiş yıllarda ön seçim yaparak halkın ve parti tabanının iradesine göre liste belirlerdi önce parti üyesi olursunuz, ardından mahallenizde üyeye dayalı seçimle delege olabilirsiniz. Bazen 2 veya 3 liste çıkan mahalleler olurdu. Çekişmeli geçen delege seçimlerinde kazanan liste yoluna devam eder, ilçe başkanını seçer, ardından listeye yazılan il delegeleri il başkanını seçer, il başkanlığı seçiminde büyük kongre delegesi olan kişiler genel başkanlarını seçerlerdi. Buraya kadar olağan bir silsile var…
Belediye meclis üyeliği adaylığı, il genel meclis üyeliği adaylığı, belediye başkan adaylığı ve milletvekili adaylıkları ön seçimle belirlenir ve sandık ortaya gelir, oylar kullanırdı. Çıkan listeye sadık kalınır, sadece genel merkezin Türkiye genelinde yüzde 5’lik bir kontenjan hakkı olurdu…
Sevgili okurlar, partili üyeden başlayarak yukarı doğru seçerek gidilen sistemlerde başarı mutlaka gelmiştir, çünkü seçen kişi seçtiği adayı sahiplenip sonuna kadar emek veriyor, destekliyordu. Geçen yıl ilçe başkanlığı dönemimde Doğancı köyünün hayır günü vardı. Yönetimimizle davete icabet ederek yerimizi aldık. Bir müddet sonra AKP Milletvekili Canan Candemir Çelik hanımefendi geldi. Kendisiyle bir müddet sohbet ettik. O günlerde AKP Osmangazi’de üyeye dayalı delege seçimi yapılmıştı. Aslında bizim sistemimiz olan bu çalışmayı uzaktan ilgiyle izlemiştim, fakat delege seçimleri bittiğinde mevcut ilçe başkanı AKP genel merkezinin zoruyla adaylıktan çektirildi. Karşısına başka bir partili aday çıkacaktı, onu da çektirdiler ve AKP genel merkezinin belirlediği kişiyi aday olarak delegasyona seçtirdiler. Elbette bu tabanda olumsuz bir etki yarattı. 400 delegeden 130’u oy kullandı. Aynı dönemde benim seçildiğim kongrede 212 oy kullanılmıştı. İktidar partisinin ilçe başkanı düşük oy alma neticesinde Okan Tuna'nın köşe yazısına konu olmuştu.
Tabanın hiçe sayılması partileri geriye götüreceği muhakkaktır ve kaçınılmazdır…
Bu olayı Canan Candemir Çelik hanımefendiye sorduğumda, “Sayın Başkan, haklısınız fakat bizde istişare kurulu vardır, oradan ne çıkarsa o karara uyulur. Yarın bana ‘Sen milletvekili olmayacaksın’ derlerse biz de buna uyar, kenara çekiliriz” demişti. Maalesef parti içi demokrasinin olamadığı bir meclis yansıması görüyoruz günümüzde.
Genel başkanların belirlediği milletvekili ve iktidar partisinin bakanlarından bir kısmı belediye başkan adaylığına soyunuyor. Böyle saçmalık olur mu? Bir nevi milletvekillerini anlarız, fakat bakanlara ne oluyor, her koltukta onlar mı oturmalı?
Bu çalışma yapıldığı takdirde aklımıza gelen soruyu sormalıyız. Mevcut meclisteki partiler kadrolarında siyasetçi yetiştiremiyorlar mı? Yetişenleri harcıyorlar mı? Neden belediyelere Milletvekili ve Bakanları yolluyorsunuz?
Ayrı bir sansasyona da YSK imza attı; “Bakanların adaylık için istifa şartı yoktur” dedi. Aklımıza gece yarısı çıkarılan bir yasa geldi, ‘Efendim mevcut başbakan Cumhurbaşkanlığı’na aday olursa, Başbakanlıktan istifa etmeyecek.’ Efendim, geçen yasaya bakın, sadece mevcudu koruma özelliklerine münhasıran yapılıyor. AKP’nin yapması gereken siyasi parti kanunun değiştirerek ülkeye nefes aldırmak olmalı. Kişiye özel yasa çıkarmaktan artık vazgeçilmeli, yoksa ülke ve halkımıza yazıktır.
Tansu Çiller, başbakanlığı döneminde 100 Türkiye Milletvekili modeli hazırlamıştı. 450 Milletvekili Parti tabanı tarafından belirlenecek, 100 Milletvekili de seçime girecek partiler tarafından ayrı bir liste olarak hazırlanacak ve bu listeye genelde akademisyen, bilimadamı, ekonomist gibi Türkiye’yi ileri götürecek beyin takımı insanlar yazılacaktı. Üstelik bu liste için baraj sistemi olmayacak, yüzde 1 oy alan parti 1 milletvekili ile, yüzde 30 oy alan parti 30 Milletvekili ile temsil edilecekti. Hem parti tabanları, hem genel merkez, hem Türkiye rahatlayacaktı. Gayet olumlu olan bu proje ne yazık ki dönemin yıkıcı muhalefeti tarafından Anayasa mahkemesine götürülerek iptal edilmişti…
Esen kalın...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmet KOYUNCU
TBMM’den belediyelere geçiş
Halkın iradesinin tecelli edemediği milletvekili seçimlerini vurgulayarak yazımıza başlayacağız. 1980-12 Eylül darbesinin bizlere bıraktığı olumsuzluklardan yalnızca bir tanesi siyasetin şeklinin değiştirilmesidir. Halkın milletvekilini değil, genel başkanın milletvekilini seçiyoruz. Siyasi partiler geçmiş yıllarda ön seçim yaparak halkın ve parti tabanının iradesine göre liste belirlerdi önce parti üyesi olursunuz, ardından mahallenizde üyeye dayalı seçimle delege olabilirsiniz. Bazen 2 veya 3 liste çıkan mahalleler olurdu. Çekişmeli geçen delege seçimlerinde kazanan liste yoluna devam eder, ilçe başkanını seçer, ardından listeye yazılan il delegeleri il başkanını seçer, il başkanlığı seçiminde büyük kongre delegesi olan kişiler genel başkanlarını seçerlerdi. Buraya kadar olağan bir silsile var…
Belediye meclis üyeliği adaylığı, il genel meclis üyeliği adaylığı, belediye başkan adaylığı ve milletvekili adaylıkları ön seçimle belirlenir ve sandık ortaya gelir, oylar kullanırdı. Çıkan listeye sadık kalınır, sadece genel merkezin Türkiye genelinde yüzde 5’lik bir kontenjan hakkı olurdu…
Sevgili okurlar, partili üyeden başlayarak yukarı doğru seçerek gidilen sistemlerde başarı mutlaka gelmiştir, çünkü seçen kişi seçtiği adayı sahiplenip sonuna kadar emek veriyor, destekliyordu. Geçen yıl ilçe başkanlığı dönemimde Doğancı köyünün hayır günü vardı. Yönetimimizle davete icabet ederek yerimizi aldık. Bir müddet sonra AKP Milletvekili Canan Candemir Çelik hanımefendi geldi. Kendisiyle bir müddet sohbet ettik. O günlerde AKP Osmangazi’de üyeye dayalı delege seçimi yapılmıştı. Aslında bizim sistemimiz olan bu çalışmayı uzaktan ilgiyle izlemiştim, fakat delege seçimleri bittiğinde mevcut ilçe başkanı AKP genel merkezinin zoruyla adaylıktan çektirildi. Karşısına başka bir partili aday çıkacaktı, onu da çektirdiler ve AKP genel merkezinin belirlediği kişiyi aday olarak delegasyona seçtirdiler. Elbette bu tabanda olumsuz bir etki yarattı. 400 delegeden 130’u oy kullandı. Aynı dönemde benim seçildiğim kongrede 212 oy kullanılmıştı. İktidar partisinin ilçe başkanı düşük oy alma neticesinde Okan Tuna'nın köşe yazısına konu olmuştu.
Tabanın hiçe sayılması partileri geriye götüreceği muhakkaktır ve kaçınılmazdır…
Bu olayı Canan Candemir Çelik hanımefendiye sorduğumda, “Sayın Başkan, haklısınız fakat bizde istişare kurulu vardır, oradan ne çıkarsa o karara uyulur. Yarın bana ‘Sen milletvekili olmayacaksın’ derlerse biz de buna uyar, kenara çekiliriz” demişti. Maalesef parti içi demokrasinin olamadığı bir meclis yansıması görüyoruz günümüzde.
Genel başkanların belirlediği milletvekili ve iktidar partisinin bakanlarından bir kısmı belediye başkan adaylığına soyunuyor. Böyle saçmalık olur mu? Bir nevi milletvekillerini anlarız, fakat bakanlara ne oluyor, her koltukta onlar mı oturmalı?
Bu çalışma yapıldığı takdirde aklımıza gelen soruyu sormalıyız. Mevcut meclisteki partiler kadrolarında siyasetçi yetiştiremiyorlar mı? Yetişenleri harcıyorlar mı? Neden belediyelere Milletvekili ve Bakanları yolluyorsunuz?
Ayrı bir sansasyona da YSK imza attı; “Bakanların adaylık için istifa şartı yoktur” dedi. Aklımıza gece yarısı çıkarılan bir yasa geldi, ‘Efendim mevcut başbakan Cumhurbaşkanlığı’na aday olursa, Başbakanlıktan istifa etmeyecek.’ Efendim, geçen yasaya bakın, sadece mevcudu koruma özelliklerine münhasıran yapılıyor. AKP’nin yapması gereken siyasi parti kanunun değiştirerek ülkeye nefes aldırmak olmalı. Kişiye özel yasa çıkarmaktan artık vazgeçilmeli, yoksa ülke ve halkımıza yazıktır.
Tansu Çiller, başbakanlığı döneminde 100 Türkiye Milletvekili modeli hazırlamıştı. 450 Milletvekili Parti tabanı tarafından belirlenecek, 100 Milletvekili de seçime girecek partiler tarafından ayrı bir liste olarak hazırlanacak ve bu listeye genelde akademisyen, bilimadamı, ekonomist gibi Türkiye’yi ileri götürecek beyin takımı insanlar yazılacaktı. Üstelik bu liste için baraj sistemi olmayacak, yüzde 1 oy alan parti 1 milletvekili ile, yüzde 30 oy alan parti 30 Milletvekili ile temsil edilecekti. Hem parti tabanları, hem genel merkez, hem Türkiye rahatlayacaktı. Gayet olumlu olan bu proje ne yazık ki dönemin yıkıcı muhalefeti tarafından Anayasa mahkemesine götürülerek iptal edilmişti…
Esen kalın...