Bu toprakların yetiştirdiği en büyük şairlerden biriydi Abdurrahim Karakoç Allah rahmet eylesin. Mihriban türküsü Abdurrahim Karakoç’un kaleminden çıkmış değerli bir eserdir. Musa Eroğlu’nun sesiyle bütünleşmiştir. Zıt kutuplar olsa da Ülkücü Karakoç'un şiirini Yörük Alevi'si Musa Eroğlu'nun bestelemiş olmasında ayrı bir güzelliktir aslında. Musa Eroğlu ile dinlenmeye başlanan bu türkü birçok sanatçı tarafından da seslendirilmiştir. Önemli şairimiz Abdurrahim Karakoç bu sevilen türküyü kavuşamadığı aşkı için yazmıştır. Başka bir deyişle 1960 yılında yaşadığı yürek yangınını bu şiir sayesinde dile getirmiştir.
Mihriban kelime anlamı olarak şefkatli, merhametli ve güler yüzlü demektir. Bu kelime tam da Abdurrahim Karakoç’un sevdiği kız için söylemiş gibi onu anlatmaktadır. Genç kızın aslında adı Şehriban'dır ancak Karakoç ona bu güzel anlamı sebebiyle Mihriban demiştir.
Musa Eroğlu'nun sesiyle özdeşleşen bir şiiri yediden yetmiş yediye herkesin gönlünde taht kurdu.
MİHRİBAN HAKKINDA ANLATILAN EFSANELER
Yâr deyince kalemi elden düşürecek, lambada titreyen alevi üşütecek kadar saf bir aşkın dizelere yansımış haliydi Mihriban. Halk tarafından o kadar benimsendi ki bir efsaneye dönüştü şiir. Hakkında birçok söylenti çıktı, hikâyeler anlatıldı.
Karakoç, gençlik yıllarında âşık olur, karşılıklıdır da bu sevda. Gel zaman git zaman Karakoç'un ailesi gençlerin arasındaki bu sevgiyi, evlilik ile tamamlamak ister. Fakat kızın ailesi, yaşı küçük olduğu gerekçesiyle karşı çıkar. Daha sonra da kızın başka biriyle nişanlı olduğunu ileri sürerler. Ailesinin bu evliliğin olamayacağını bildirmesiyle Karakoç, imkânsız aşkına yazar Mihriban'ı.
MİHRİBAN DİYE BİRİ GERÇEKTE VAR MIYDI?
Şiirin asıl öyküsü bu değildir. Mihriban anlatılan bu söylentilerin çok daha ötesindedir. Yeğeni Oğuz Karakoç da verdiği bir röportajda bu konuya değinir. Şiirle ilgili çıkan hikâyelerin hepsinin yanlış anlatıldığını dile getirir.
Abdurrahim Karakoç'un birine sevdalandığı ve genç kızın da onu sevdiği doğruydu.
Oğuz Karakoç'un aktardığına göre bu aşkın filizlenmesi, "Güneydoğu Anadolu bölgesinde, usta şair ve âşık olduğu kişinin katıldığı bir etkinlikte olmuştur."
Hatta onunla mektuplaşırken kaleme almıştı Mihriban'ı. Fakat şiirde geçtiği gibi ne genç kızın adı Mihriban'dı ne de saçları sarıydı. Bu Karakoç'un ona takmış olduğu sembol bir isimdi sadece.
Aradan her ne kadar zaman geçse de asla ismini açıklamadı usta şair. Dile düşürmedi sevdiğini. Onun sevdası böyle naifti işte. Kim olduğuna dair sorular sorulduğunda şöyle cevap vermişti.
"Dünyanın her tarafında. Ben de bilmiyorum artık kimdi olduğunu, o şifreyi açmayacağım, o şifre öyle kalacak çözülmeyecek. Herkesin bir Mihriban'ı var."
Tertemiz ve masumdu onların mektuplaşması. Bir röportajında şu cümleleri kurmuştu:
"O bana mektup yazardı, ben ona yazamazdım. Elin kızının evine mektup mu gönderilir, ayıptır. Yaşadığı şehirde bir gazete çıkardı ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendine mektuptur onlar."
İşte bu mektuplardan birinde Karakoç "artık unutalım bunları" dedi. Bunun üzerine "unutmak kolay mı?" diye cevap geldi. Unutursun Mihriban'ım şiiri de böyle ortaya çıktı.
MİHRİBAN (2)
Unutmak kolay mı? ” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.
Zaman erir kelep kelep
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihriban’ım.
Yıllar sinene yaslanır
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban’ım.
Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.
Gün geçer, azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.
Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban’ım.
MİHRİBAN ŞİİRİ NASIL YAZILDI?
Bu destansı Mihriban şiirinin nasıl yazdığını ise şöyle anlatmıştı Karakoç: O zamanlar elektrik yoktu. Lamba ışığı altında yazıyordum. Şiire başladığımda lambadaki alev titremeye başladı. 'Lambadaki alev üşüyor' çıktı.
Bu kuvvetli aşk, Abdurrahim Karakoç'un dizeleriyle buluşunca Mihriban isimli bir destan ortaya çıktı. Velhasılıkelam çağımızın Leylası haline geldi Mihriban.
Birçok söylentiye rağmen gerçek, usta şair ve sevdiğinin arasında gizli.
"Lambada titreyen alev üşüyor" gibi derin manalar taşıyan dizeyi yazdıran aşkın asıl öyküsünü bilmesek de okuyan herkesin gönlünde bir sevdayı yeşerttiği için minnettarız.
Kendisine Bir gün Mihriban'ı göreceğinize inanıyor musunuz? Diye sorulduğunda
"Bilmiyorum, görmek de istemiyorum. Değişmiştir şimdi. Ben onun nazarında değiştim, o benim nazarımda değişti. Niye görelim? Öyle kalsın ya... İnsanların gönülde kalması, gözde kalmasından daha iyidir." demişti.
Kalemiyle tüm insanlara tercüman olan Abdürrahim Karakoç, alında şiirinde kendi sevgisini betimlemektedir. Bu şiir gördüğü ilgi bakımından incelendiğinde sevginin tüm insanlar üzerinde aynı etkiyi bıraktığı söylenebilir.
MİHRİBAN
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmet KOYUNCU
Mihriban şiirleri ve hikayesi
Bu toprakların yetiştirdiği en büyük şairlerden biriydi Abdurrahim Karakoç Allah rahmet eylesin. Mihriban türküsü Abdurrahim Karakoç’un kaleminden çıkmış değerli bir eserdir. Musa Eroğlu’nun sesiyle bütünleşmiştir. Zıt kutuplar olsa da Ülkücü Karakoç'un şiirini Yörük Alevi'si Musa Eroğlu'nun bestelemiş olmasında ayrı bir güzelliktir aslında. Musa Eroğlu ile dinlenmeye başlanan bu türkü birçok sanatçı tarafından da seslendirilmiştir. Önemli şairimiz Abdurrahim Karakoç bu sevilen türküyü kavuşamadığı aşkı için yazmıştır. Başka bir deyişle 1960 yılında yaşadığı yürek yangınını bu şiir sayesinde dile getirmiştir.
Mihriban kelime anlamı olarak şefkatli, merhametli ve güler yüzlü demektir. Bu kelime tam da Abdurrahim Karakoç’un sevdiği kız için söylemiş gibi onu anlatmaktadır. Genç kızın aslında adı Şehriban'dır ancak Karakoç ona bu güzel anlamı sebebiyle Mihriban demiştir.
Musa Eroğlu'nun sesiyle özdeşleşen bir şiiri yediden yetmiş yediye herkesin gönlünde taht kurdu.
MİHRİBAN HAKKINDA ANLATILAN EFSANELER
Yâr deyince kalemi elden düşürecek, lambada titreyen alevi üşütecek kadar saf bir aşkın dizelere yansımış haliydi Mihriban. Halk tarafından o kadar benimsendi ki bir efsaneye dönüştü şiir. Hakkında birçok söylenti çıktı, hikâyeler anlatıldı.
Karakoç, gençlik yıllarında âşık olur, karşılıklıdır da bu sevda. Gel zaman git zaman Karakoç'un ailesi gençlerin arasındaki bu sevgiyi, evlilik ile tamamlamak ister. Fakat kızın ailesi, yaşı küçük olduğu gerekçesiyle karşı çıkar. Daha sonra da kızın başka biriyle nişanlı olduğunu ileri sürerler. Ailesinin bu evliliğin olamayacağını bildirmesiyle Karakoç, imkânsız aşkına yazar Mihriban'ı.
MİHRİBAN DİYE BİRİ GERÇEKTE VAR MIYDI?
Şiirin asıl öyküsü bu değildir. Mihriban anlatılan bu söylentilerin çok daha ötesindedir. Yeğeni Oğuz Karakoç da verdiği bir röportajda bu konuya değinir. Şiirle ilgili çıkan hikâyelerin hepsinin yanlış anlatıldığını dile getirir.
Abdurrahim Karakoç'un birine sevdalandığı ve genç kızın da onu sevdiği doğruydu.
Oğuz Karakoç'un aktardığına göre bu aşkın filizlenmesi, "Güneydoğu Anadolu bölgesinde, usta şair ve âşık olduğu kişinin katıldığı bir etkinlikte olmuştur."
Hatta onunla mektuplaşırken kaleme almıştı Mihriban'ı. Fakat şiirde geçtiği gibi ne genç kızın adı Mihriban'dı ne de saçları sarıydı. Bu Karakoç'un ona takmış olduğu sembol bir isimdi sadece.
Aradan her ne kadar zaman geçse de asla ismini açıklamadı usta şair. Dile düşürmedi sevdiğini. Onun sevdası böyle naifti işte. Kim olduğuna dair sorular sorulduğunda şöyle cevap vermişti.
"Dünyanın her tarafında. Ben de bilmiyorum artık kimdi olduğunu, o şifreyi açmayacağım, o şifre öyle kalacak çözülmeyecek. Herkesin bir Mihriban'ı var."
Tertemiz ve masumdu onların mektuplaşması. Bir röportajında şu cümleleri kurmuştu:
"O bana mektup yazardı, ben ona yazamazdım. Elin kızının evine mektup mu gönderilir, ayıptır. Yaşadığı şehirde bir gazete çıkardı ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendine mektuptur onlar."
İşte bu mektuplardan birinde Karakoç "artık unutalım bunları" dedi. Bunun üzerine "unutmak kolay mı?" diye cevap geldi. Unutursun Mihriban'ım şiiri de böyle ortaya çıktı.
MİHRİBAN (2)
Unutmak kolay mı? ” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.
Zaman erir kelep kelep
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihriban’ım.
Yıllar sinene yaslanır
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban’ım.
Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.
Gün geçer, azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.
Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban’ım.
MİHRİBAN ŞİİRİ NASIL YAZILDI?
Bu destansı Mihriban şiirinin nasıl yazdığını ise şöyle anlatmıştı Karakoç: O zamanlar elektrik yoktu. Lamba ışığı altında yazıyordum. Şiire başladığımda lambadaki alev titremeye başladı. 'Lambadaki alev üşüyor' çıktı.
Bu kuvvetli aşk, Abdurrahim Karakoç'un dizeleriyle buluşunca Mihriban isimli bir destan ortaya çıktı. Velhasılıkelam çağımızın Leylası haline geldi Mihriban.
Birçok söylentiye rağmen gerçek, usta şair ve sevdiğinin arasında gizli.
"Lambada titreyen alev üşüyor" gibi derin manalar taşıyan dizeyi yazdıran aşkın asıl öyküsünü bilmesek de okuyan herkesin gönlünde bir sevdayı yeşerttiği için minnettarız.
Kendisine Bir gün Mihriban'ı göreceğinize inanıyor musunuz? Diye sorulduğunda
"Bilmiyorum, görmek de istemiyorum. Değişmiştir şimdi. Ben onun nazarında değiştim, o benim nazarımda değişti. Niye görelim? Öyle kalsın ya... İnsanların gönülde kalması, gözde kalmasından daha iyidir." demişti.
Kalemiyle tüm insanlara tercüman olan Abdürrahim Karakoç, alında şiirinde kendi sevgisini betimlemektedir. Bu şiir gördüğü ilgi bakımından incelendiğinde sevginin tüm insanlar üzerinde aynı etkiyi bıraktığı söylenebilir.
MİHRİBAN
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.