Dünyanın en önemli bilim adamlarından Nicola Tesla'nın çok beğendiğim bir sözü var.
"Dininiz var diye Ahlaka ihtiyacınız yok mu sanıyorsunuz?" Muhteşem bir cümle bana göre. Burada ki din vurgusu yalnızca bir din için değil tüm din ve inançlar için söyleniyor elbette. Yazımız da bunu iki örnekle vurgulayacağız. İlki Sokrates günümüzden 2,500 yıl önce diğeri ise günümüzden 1,300 yıl önce vuku bulmuş iki elim olay.
2,500 SENEDİR DÜNYADA AHLAK YÖNÜNDEN DEĞİŞEN BIR ŞEY YOK.
Milattan önce 399 yılında doğan
Ahlak filozofu Sokrates, 51 tane jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı veriliyor, baldıran zehri ile öldürülüyor.
Ondan önce sevenleri, "seni hapishaneden kaçıralım" diyorlar. "Bu ahlâksızlıktır" diyor ve kabul etmiyor.
Uydur kaydır sözlere başvur jüri seni affedebilir deseler de, ahlak filozofu bunu da kabul etmiyor.
Tarihe geçen savunmasında idam kararı veren jüriye şunları diyor.
"Ölümden korkulmaz, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun.
Ama yanlış yapmanın çaresi yoktur.
Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir."
Bugün 2500 yıl geçmesine rağmen, Sokrates'in ismini bilmeyen yok.
Peki onu mahkûm eden jüri heyetinin isimlerini bilen var mı?
Yok!
"Şu hayatı öyle bir yaşa ki kapanışta kendini alkışlayabilesin."
İMAM-I AZAM'IN VASİYETNAMESİ
Sokrates'ten 1,100 yıl sonra farklı bir coğrafya da benzeri bir durum yaşanıyor.
Ebû Hanife, 699 yılında, zamanının önemli bilim merkezlerinden olan Kûfe'de doğdu. Babasının adı Sabit, dedesinin adı Zûta'dır. Ebû Hanife'nin "Hanîfe" künyesini nereden aldığı konusu açık değildir. Ebû Hanîfe ismi, Arapça "Hokka/Divit/Kalem Babası" anlamına gelmektedir
Ebû Hanîfe veya tam adıyla Ebu Hanîfe Numân bin Sabit bin Zûtâ bin Mâh İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstatlarından biri sayılan İslam fıkıh ve hadis bilginidir.
Kufe'de doğdu. Kökenine dair Birçok farklı iddia (Soyunun bir yanının Türk olduğu da iddia edilir). Aslen Arap olmayan Ebu Hanife'nin dedelerinin Fars kökenli olduğu ihtimali daha güçlüdür. Dedesi Zuta'nın, aslen Kâbil bölgesinde yaşayan Farisoğulları'na mensup bir uçbeyi olduğu söylenir
İmam-ı Azam Ebu Hanife, Emevi sultanlarına karşı mümin olmanın izzetini korumak için kendisine yapılan her türlü teklifi reddeder.
Zira, dinin alimler eliyle devletin kontrolüne girmesinin doğru olmadığını düşünüyordu.
Bu düşüncesinde kararlıydı ve Müslümanlık adına, iktidar gücüyle yapılanları asla onaylamadı, karşı çıkmayı vazife saydı.
Bu sebeple, Emevîler tarafından çeşitli zulümlere uğradı, hapislere atıldı.
Emevî iktidarının devrilmesi için verilen mücadelelere maddi destek verdi.
Emevî iktidarı devrildikten sonra, iktidara gelen Abbasîlerde, Emevîler gibi baskıya meyledince onlara da karşı çıktı.
Öyle ki, İmamı Azam,
Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur’un,
Baş Kadı teklifini reddetti.
Abbasilere karşı çıktığı için yine zindana atıldı, kırbaçlandı.
Sonunda, hapiste iken çorbasına zehir katılarak Zehirlendiğini anlayınca, zindandaki öğrencilerine meşhur vasiyetnamesini yazdırdı.
Mısır'lı ilim adamı Prof.Dr.Muhammed Ebu Zehra'nın, "Ebu Hanife" isimli eserinde de yer alan vasiyetname şöyle;
1-Arap olmayan Müslümanların, anadilleri ile ibadet etmeleri meşrudur.
2-Bir insanının mümin olduğunu ibadeti belirlemez.
3-Kimin cennete veya cehenneme gideceğini Allah'tan başka hiç kimse bilemez.
4-Beşerî ilişkilerde dindarlık ölçü değildir.
5-Namaz kıldırdığı için para almak helal değildir.
6-İmana dair son sözü Allah söyler.
7-Din için toprak gasp etmek meşru değildir.
8- Evlenme ve eş seçme hakkı kadının kendisine aittir.
9-Arapça kutsal dil değildir, kutsal olan anlamıdır.
11- Kur’ana ve akla aykırı rivayetler, kaynağı ne olursa olsun reddedilir.
Durum bu iken, hem İmam-ı Azam'a, hem Emevî diktatörlüğüne ve hem de Abbasî'lere toz kondurmayan bir güruh peydah oldu.
Ebû Hanîfe, bütün zorlamalara rağmen Emevî ve Abbâsî saltanat sahiplerine boyun eğmemiş, yönetim anlayışını onaylamadığı Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi Ebû Cafer "el-Mansûr", Ebu Hanîfe'yi Bağdat'ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleterek öldürtmüştür. Mezhebi, İslâm dünyasının büyük bir kısmına yayıldı. Selçuklu Sultanı Melikşah'ın vezirlerinden Ebu Sa'd-i Harezmi, Ebu Hanîfe'nin kabri üzerine bir türbe ve çevresine bir medrese yaptırdı.
El-Fıkhu'l-Ekber: Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammad'ın babasından naklettiği en şöhretli eseridir. Ayrı silsilelerle zamanımıza kadar gelen birbirinden kısmen farklı üç nüshası vardır. Bu eser başta Ebû Mansur el-Matûridi olmak üzere birçok âlim tarafından şerhedilmiş, defalarca Türkçeye çevrilmiştir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmet KOYUNCU
Adalet ve ahlak
Dünyanın en önemli bilim adamlarından Nicola Tesla'nın çok beğendiğim bir sözü var.
"Dininiz var diye Ahlaka ihtiyacınız yok mu sanıyorsunuz?" Muhteşem bir cümle bana göre. Burada ki din vurgusu yalnızca bir din için değil tüm din ve inançlar için söyleniyor elbette. Yazımız da bunu iki örnekle vurgulayacağız. İlki Sokrates günümüzden 2,500 yıl önce diğeri ise günümüzden 1,300 yıl önce vuku bulmuş iki elim olay.
2,500 SENEDİR DÜNYADA AHLAK YÖNÜNDEN DEĞİŞEN BIR ŞEY YOK.
Milattan önce 399 yılında doğan
Ahlak filozofu Sokrates, 51 tane jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı veriliyor, baldıran zehri ile öldürülüyor.
Ondan önce sevenleri, "seni hapishaneden kaçıralım" diyorlar. "Bu ahlâksızlıktır" diyor ve kabul etmiyor.
Uydur kaydır sözlere başvur jüri seni affedebilir deseler de, ahlak filozofu bunu da kabul etmiyor.
Tarihe geçen savunmasında idam kararı veren jüriye şunları diyor.
"Ölümden korkulmaz, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun.
Ama yanlış yapmanın çaresi yoktur.
Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir."
Bugün 2500 yıl geçmesine rağmen, Sokrates'in ismini bilmeyen yok.
Peki onu mahkûm eden jüri heyetinin isimlerini bilen var mı?
Yok!
"Şu hayatı öyle bir yaşa ki kapanışta kendini alkışlayabilesin."
İMAM-I AZAM'IN VASİYETNAMESİ
Sokrates'ten 1,100 yıl sonra farklı bir coğrafya da benzeri bir durum yaşanıyor.
Ebû Hanife, 699 yılında, zamanının önemli bilim merkezlerinden olan Kûfe'de doğdu. Babasının adı Sabit, dedesinin adı Zûta'dır. Ebû Hanife'nin "Hanîfe" künyesini nereden aldığı konusu açık değildir. Ebû Hanîfe ismi, Arapça "Hokka/Divit/Kalem Babası" anlamına gelmektedir
Ebû Hanîfe veya tam adıyla Ebu Hanîfe Numân bin Sabit bin Zûtâ bin Mâh İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstatlarından biri sayılan İslam fıkıh ve hadis bilginidir.
Kufe'de doğdu. Kökenine dair Birçok farklı iddia (Soyunun bir yanının Türk olduğu da iddia edilir). Aslen Arap olmayan Ebu Hanife'nin dedelerinin Fars kökenli olduğu ihtimali daha güçlüdür. Dedesi Zuta'nın, aslen Kâbil bölgesinde yaşayan Farisoğulları'na mensup bir uçbeyi olduğu söylenir
İmam-ı Azam Ebu Hanife, Emevi sultanlarına karşı mümin olmanın izzetini korumak için kendisine yapılan her türlü teklifi reddeder.
Zira, dinin alimler eliyle devletin kontrolüne girmesinin doğru olmadığını düşünüyordu.
Bu düşüncesinde kararlıydı ve Müslümanlık adına, iktidar gücüyle yapılanları asla onaylamadı, karşı çıkmayı vazife saydı.
Bu sebeple, Emevîler tarafından çeşitli zulümlere uğradı, hapislere atıldı.
Emevî iktidarının devrilmesi için verilen mücadelelere maddi destek verdi.
Emevî iktidarı devrildikten sonra, iktidara gelen Abbasîlerde, Emevîler gibi baskıya meyledince onlara da karşı çıktı.
Öyle ki, İmamı Azam,
Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur’un,
Baş Kadı teklifini reddetti.
Abbasilere karşı çıktığı için yine zindana atıldı, kırbaçlandı.
Sonunda, hapiste iken çorbasına zehir katılarak Zehirlendiğini anlayınca, zindandaki öğrencilerine meşhur vasiyetnamesini yazdırdı.
Mısır'lı ilim adamı Prof.Dr.Muhammed Ebu Zehra'nın, "Ebu Hanife" isimli eserinde de yer alan vasiyetname şöyle;
1-Arap olmayan Müslümanların, anadilleri ile ibadet etmeleri meşrudur.
2-Bir insanının mümin olduğunu ibadeti belirlemez.
3-Kimin cennete veya cehenneme gideceğini Allah'tan başka hiç kimse bilemez.
4-Beşerî ilişkilerde dindarlık ölçü değildir.
5-Namaz kıldırdığı için para almak helal değildir.
6-İmana dair son sözü Allah söyler.
7-Din için toprak gasp etmek meşru değildir.
8- Evlenme ve eş seçme hakkı kadının kendisine aittir.
9-Arapça kutsal dil değildir, kutsal olan anlamıdır.
10-Allah'ın elçileri, Allah'ın kitabına aykırı konuşmazlar.
11- Kur’ana ve akla aykırı rivayetler, kaynağı ne olursa olsun reddedilir.
Durum bu iken, hem İmam-ı Azam'a, hem Emevî diktatörlüğüne ve hem de Abbasî'lere toz kondurmayan bir güruh peydah oldu.
Ebû Hanîfe, bütün zorlamalara rağmen Emevî ve Abbâsî saltanat sahiplerine boyun eğmemiş, yönetim anlayışını onaylamadığı Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi Ebû Cafer "el-Mansûr", Ebu Hanîfe'yi Bağdat'ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleterek öldürtmüştür. Mezhebi, İslâm dünyasının büyük bir kısmına yayıldı. Selçuklu Sultanı Melikşah'ın vezirlerinden Ebu Sa'd-i Harezmi, Ebu Hanîfe'nin kabri üzerine bir türbe ve çevresine bir medrese yaptırdı.
El-Fıkhu'l-Ekber: Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammad'ın babasından naklettiği en şöhretli eseridir. Ayrı silsilelerle zamanımıza kadar gelen birbirinden kısmen farklı üç nüshası vardır. Bu eser başta Ebû Mansur el-Matûridi olmak üzere birçok âlim tarafından şerhedilmiş, defalarca Türkçeye çevrilmiştir.