Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Acıklı bir hayat hikayesi

Yazının Giriş Tarihi: 19.05.2025 00:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.05.2025 00:12

Her zaman ailenin bir sığınak olduğuna inanmıştım.
Çocukların yaşlandığımda yanımda olacaklarına…
Evimi, sevdiklerimin sıcaklığına değişebileceğime…
Ama artık, her sabah bana ait olmayan köşelerde uyanıyorum.
Ve geceleri nerede yatacağımı bilmeden yaşıyorum.

İşte bugün böyle yaşıyor büyükannem Rosa Elena —
Bir zamanlar La Rioja’daki düzenli büyük eviyle herkesin tanıdığı o Rosa.

Bugün sığınakları, ödünç mutfaklar, geçici odalar…
Ve hiç peşini bırakmayan bir soru:
“Rahatsız mı ediyorum?”

Her şey, oğulları Sergio ve Daniel’in onu eski evi satmaya ikna ettiği gün başladı:
— Anne, neden yalnız başına köyde kalmak istiyorsun?
Artık odun kesmeye, bahçeyle ilgilenmeye, karlı kışlara dayanacak gücün yok.
Biraz bizimle yaşarsın.
Sen de daha huzurlu olursun, biz de sana yakın oluruz.
Parayı da torunlar için kullanırız…

Bir anne ne diyebilirdi ki?
Tabii ki “evet” dedi.
Yardım etmek istedi.
Ait olmak istedi.

Komşusu olan anne-babam onu uyarmaya çalışmıştı:
— Bunu yapma Rosa.
İyi düşün.
Sonra geri dönüşü olmaz.
Bir kez sattın mı, tekrar alamazsın. Başkasının evinde, kurallar vardır… Artık kendi evinde olmayacaksın. Sen ki hep açık havayı sevdin, apartmanda kendini hapsolmuş gibi hissedersin.

Ama kimse onları dinlemedi.
Ev satıldı.
Para paylaşıldı.
Ve başladı Rosa büyükannenin yolculuğu — hep hazır bir bavulla,
bir oğuldan diğerine geçerek.
Bugün Zaragoza’da Sergio’nun yanında, yarın Logroño’daki Daniel’in küçük evinde.
Bu durum üç yılı aşkındır sürüyor.

— Daniel’in yanında daha iyiyim, demişti bir gün anneme.
Küçük bir bahçesi var, biraz ilgileniyorum.
Eşi Clara nazik, sakin biri. Çocuklar terbiyeli.
Bana küçük bir oda verdiler, televizyon bile var, bir de mini buzdolabı.
Sessizim, rahatsız etmem.
Herkes işe ya da okula gidince çiçekleri sularım, çamaşırları asarım. Sonra köşeme çekilirim.

Sonbahara kadar orada kalmayı umuyordu.
Sonra sıra Sergio’ya gelecekti.
Ama onunla yaşamak… bambaşka bir şeydi.

Orada sadece bir köşe vardı — kelimenin tam anlamıyla — mutfakla çamaşır odası arasında.
Eski bir kanepe.
Bir küçük çanta dolusu kıyafet. Yamuk bir masa, bir ocak.
Yemeklerini tek başına yer, gizlice pişirir, sessizce temizlik yapardı.
Ve en önemlisi… kendini fazlalık gibi hissederdi.

— Sergio’nun karısı Marta neredeyse hiç konuşmaz benimle. Torunum yüzüme bile bakmaz. Ben başka bir zamana aitim…
O hep kulaklıkla, ekranlarla. Görünmezim.
Hiç pikniğe götürülmedim.
Dışarı çıkmak isteyip istemediğimi kimse sormaz.
Yemeğimi ısıtmak için kaloriferin üstüne koyuyorum.
Mutfağa girmeye korkuyorum, rahatsız ederim diye.

Son zamanlarda hastalandı.
— Ateşim vardı, her yerim ağrıyordu.
Sonum geldi sandım.
Doktor çağırdılar, ilaç verdiler…
İki gün yataktan çıkamadım.
Ama en kötüsü ağrı değildi. En kötüsü, kimsenin beni görmeye gelmemesiydi.
Bir kelime bile etmediler.
Sadece: “Orada kal, iyileş… ama rahatsız etme.”

Ailem ona sordu:
— Rosa, ya daha kötü olursan? Kim bakacak sana?
Artık gücün yok.
Bir çatıdan diğerine sürükleniyorsun, evsiz, dinlenemeden…

Sadece iç çekti:
— Hata yaptım.
Büyük bir hata.
Evimi sattım… onunla birlikte özgürlüğümü de.
Kalbimi değil, çocuklarımı dinledim.
Yardımcı olacağımı sandım, herkes için daha iyi olur diye düşündüm.
Ama artık çok geç.
Para gitti.
Geriye az bir şey kaldı…
cenazem için.
Bir ev? Artık hayal bile edemem.

Sık sık tekrarlar:
— Keşke evimde yalnız kalsaydım. Soğuk da olsa.
Zor da olsa.
Ama orası benim krallığımdı.
Şimdi elimde bavul ve bir çantayla kalan yaşlı bir kadınım.
Ne köşem var, ne sesim.

Her vedasında ailem onu uzaklaşırken izliyor, kalpleri ağırlaşıyor.
Ve fısıldıyorlar:
— Tanrım… yaz gelsin, o zamana kadar dayansın.
Toprağa, yeşile, bahçenin havasına kavuşsun.
Ancak orada nefes alabiliyor…

Bugün Rosa artık ne sevgi ne de eşlik hayal ediyor.
Sadece rahatsız etmeden ölmeyi…
Kendi sözleriyle:

— Dayanamayacak hale gelirsem, beni bir huzurevine koyun.
En azından orada biri bana zaman ayırır.
Çocuklarımın artık böyle bir vakti yok.

İşte böyle yaşıyor büyükanne Rosa: bir bavulla ve takvimle.
Artık ne telefon bekliyor, ne sarılma.
Sadece kısa bir mesaj:
“İki ay bizde kalabilir misin?”

Ve ben… onu her gördüğümde kendi kendime soruyorum:
Hayatlarını bize adamış insanlara bunu kaç kez daha yapacağız?
Umarım bu hikayeden dersler çıkarılır.
Evini barkını sen sen ol yaşarken kimseye verme.
Senden sonra nasıl olsa paylaşacaklar.
Tekrar görüşünceye dek,
Merhamet ve sevgiyle kalın.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.