Hayat, bazen bir tamirhaneye benzer. Elimizde bir pense, dilimizde birkaç güzel söz, gönlümüzde bir miktar iyi niyet… Başkalarının kırıklarını onarmaya, paslarını temizlemeye, soğumuş yanlarını yeniden ısıtmaya çalışırız. Ama çaba dediğin şey, bazen sadece senin enerjini tüketir.
Gazâlî bu sözüyle aslında sadece fiziksel bir şeyi değil, insan ilişkilerini tarif ediyor.
Bazı insanlar vardır, kulakları duyar ama gönülleri duvar gibidir.
Onlara ne söylersen söyle, o söz çoktan kararını vermiş yargıların kapısında bekletilir, içeri alınmaz.
Birine laf anlatmaya çalışmak…
Oysa o, lafını çoktan hazırlamış.
Sana dinlemeye değil, cevap vermeye gelmiş.
İkna olmaya değil, sana kendi doğrusunu dayatmaya gelmiş.
Sen anlatıyorsun, “Ben seni düşünüyorum” diyorsun…
Ama onun kafası meşgul:
“Acaba beni ezmeye mi çalışıyor?”
“Altında başka niyet mi var?”
“Niye şimdi söyledi?”
Kalbi duvar olan birine pencere çizemezsin.
Sana kalpsiz olana hislerini açma…
Çünkü o, seni anlamaya değil, seni kullanmaya gelir.
Gönlünü sofrasına açarsın, o tabağındaki yemeği sayar.
Senin içini döktüğün anlarda, o sadece zaaflarını not eder.
Bazen "iyilik" dediğimiz şey, karşılıksız olduğu sürece değerlidir ama yine de her toprak her tohumu kabul etmez.
Çürümüş eşya gibi…
Bazı ilişkiler de artık taşınmamalıdır.
Hatıralar güzeldir ama sırtımızda taşıdığımız bir bavul olmamalı.
İyi niyetli olmak ayrı şeydir, boş yere yorulmak ayrı.
Bir demir soğumuşsa, artık dövülmez.
Bir insan kendi yanlışında kararlıysa, senin doğruların duvara çarpar.
Belki de bazen bırakmak en büyük iyiliktir.
Kendine.
Zihnine.
Vaktine.
Ruhuna.
Kendini harcama, seni anlamayana.
Çünkü sen anlatmak için değil, anlaşılmak için varsın.
Ve unutma:
İyi olmak her zaman herkese iyi davranmak değildir.
Bazen iyi kalmak için, bazılarına mesafe koymak gerekir.
İmâm Gazâlî’nin sözüyle bitirelim yine:
“Soğumuş demiri dövme.
Kendini yorma.
Kimseyi kurtarma görevin yok.
Ama kendini koruma sorumluluğun var.”
Düşün taşın…
Belki de susmak, söylemekten daha değerlidir artık.
Ve gitmek…
Kalmaktan daha kıymetli.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Çiğdem IŞIK KAYA
Yaralı Demir, Kırık Ruh ve Lüzumsuz Çaba Üzerine…
İmâm Gazâlî’nin o derinlikli sözü bir tokat gibi çarpıyor insana:
“Soğumuş demiri, çürümüş eşyayı sakın düzeltmeye çalışma.”
Hayat, bazen bir tamirhaneye benzer. Elimizde bir pense, dilimizde birkaç güzel söz, gönlümüzde bir miktar iyi niyet… Başkalarının kırıklarını onarmaya, paslarını temizlemeye, soğumuş yanlarını yeniden ısıtmaya çalışırız. Ama çaba dediğin şey, bazen sadece senin enerjini tüketir.
Gazâlî bu sözüyle aslında sadece fiziksel bir şeyi değil, insan ilişkilerini tarif ediyor.
Bazı insanlar vardır, kulakları duyar ama gönülleri duvar gibidir.
Onlara ne söylersen söyle, o söz çoktan kararını vermiş yargıların kapısında bekletilir, içeri alınmaz.
Birine laf anlatmaya çalışmak…
Oysa o, lafını çoktan hazırlamış.
Sana dinlemeye değil, cevap vermeye gelmiş.
İkna olmaya değil, sana kendi doğrusunu dayatmaya gelmiş.
Sen anlatıyorsun, “Ben seni düşünüyorum” diyorsun…
Ama onun kafası meşgul:
“Acaba beni ezmeye mi çalışıyor?”
“Altında başka niyet mi var?”
“Niye şimdi söyledi?”
Kalbi duvar olan birine pencere çizemezsin.
Sana kalpsiz olana hislerini açma…
Çünkü o, seni anlamaya değil, seni kullanmaya gelir.
Gönlünü sofrasına açarsın, o tabağındaki yemeği sayar.
Senin içini döktüğün anlarda, o sadece zaaflarını not eder.
Bazen "iyilik" dediğimiz şey, karşılıksız olduğu sürece değerlidir ama yine de her toprak her tohumu kabul etmez.
Çürümüş eşya gibi…
Bazı ilişkiler de artık taşınmamalıdır.
Hatıralar güzeldir ama sırtımızda taşıdığımız bir bavul olmamalı.
İyi niyetli olmak ayrı şeydir, boş yere yorulmak ayrı.
Bir demir soğumuşsa, artık dövülmez.
Bir insan kendi yanlışında kararlıysa, senin doğruların duvara çarpar.
Belki de bazen bırakmak en büyük iyiliktir.
Kendine.
Zihnine.
Vaktine.
Ruhuna.
Kendini harcama, seni anlamayana.
Çünkü sen anlatmak için değil, anlaşılmak için varsın.
Ve unutma:
İyi olmak her zaman herkese iyi davranmak değildir.
Bazen iyi kalmak için, bazılarına mesafe koymak gerekir.
İmâm Gazâlî’nin sözüyle bitirelim yine:
“Soğumuş demiri dövme.
Kendini yorma.
Kimseyi kurtarma görevin yok.
Ama kendini koruma sorumluluğun var.”
Düşün taşın…
Belki de susmak, söylemekten daha değerlidir artık.
Ve gitmek…
Kalmaktan daha kıymetli.