Bir toplumda en çok konuşulan ama en az yapılan eylem nedir diye sorsalar, hiç düşünmeden “dinleme becerisi” derim. Konuşmayı öğreniyoruz; kelimeleri yan yana dizmeyi, cümleleri süslemeyi, sesimizi yükseltmeyi… Ama dinlemeyi? O çoğu zaman ihmal edilen bir ayrıntı.
Dinlemek, sadece karşımızdakinin sözünü kesmemek değildir. Göz temasında kalabilmek, niyetini anlamaya çalışmak, cümlenin arkasındaki duyguyu sezebilmektir. Birinin anlattığını, cevap vermek için değil, gerçekten anlamak için dinlemek… İşte zor olan budur.
Günümüzün hız çağında kulaklarımız açık ama zihnimiz kapalı. Karşımızdaki daha cümlesini bitirmeden vereceğimiz cevabı düşünüyoruz. Dinliyor gibi yapıyoruz; oysa bekliyoruz. Beklemekle dinlemek arasındaki fark, saygıyla sabırsızlık arasındaki fark gibidir.
İyi bir dinleyici olmak, ilişkileri onarır. Tartışmaları yumuşatır. Çocukların kendini güvende hissetmesini sağlar, yetişkinlerin anlaşılmış olma ihtiyacını karşılar. Dinlenen insan sakinleşir; sesi değil, derdi duyulmuştur çünkü.
Aslında biliyor musun, dinlemek sadece karşı tarafa yapılan bir nezaket de değil; insanın kendi iç dünyasını zenginleştiren bir tür zihin temizliğidir. Sürekli biz konuştuğumuzda, sadece bildiğimiz şeyleri tekrar edip dururuz. Oysa sustuğumuzda ve bir başkasının dünyasına pencere açtığımızda, daha önce hiç geçmediğimiz sokaklarda dolaşmaya başlarız.
Birinin hayat tecrübesini, acısını ya da sevincini yargılamadan dinlemek, o kişinin gözlüklerini ödünç alıp dünyaya bir de oradan bakmak gibi bir şey. Eğer hep kendi sesimizin yankısıyla yaşarsak, yeni bir şey öğrenmemiz imkansız hale gelir. Dinlemek, bizi kendi egomuzun dar koridorlarından çıkarıp “başka hayatlar” denen o uçsuz bucaksız okyanusa taşıyan en güvenli köprüdür.
Belki de bu yüzden dinlemek bir beceriden çok bir terbiyedir. Kendini geri çekebilme, egoyu susturabilme, “Ben buradayım” demeden var olabilme hâli… Herkes konuşmak ister, az kişi dinlemeyi göze alır.
Bugün bir deneme yapalım. Birini gerçekten dinleyelim. Telefonu masaya koyalım, gözlerimizi kaçırmayalım, araya girmeyelim. Cevap vermek zorunda olmadığımızı hatırlayalım. Bazen en güçlü cümle, sessizliktir.
Sevgiyle kalın!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Çiğdem IŞIK KAYA
Konuşmaktan daha zor olan beceri
Bir toplumda en çok konuşulan ama en az yapılan eylem nedir diye sorsalar, hiç düşünmeden “dinleme becerisi” derim. Konuşmayı öğreniyoruz; kelimeleri yan yana dizmeyi, cümleleri süslemeyi, sesimizi yükseltmeyi… Ama dinlemeyi? O çoğu zaman ihmal edilen bir ayrıntı.
Dinlemek, sadece karşımızdakinin sözünü kesmemek değildir. Göz temasında kalabilmek, niyetini anlamaya çalışmak, cümlenin arkasındaki duyguyu sezebilmektir. Birinin anlattığını, cevap vermek için değil, gerçekten anlamak için dinlemek… İşte zor olan budur.
Günümüzün hız çağında kulaklarımız açık ama zihnimiz kapalı. Karşımızdaki daha cümlesini bitirmeden vereceğimiz cevabı düşünüyoruz. Dinliyor gibi yapıyoruz; oysa bekliyoruz. Beklemekle dinlemek arasındaki fark, saygıyla sabırsızlık arasındaki fark gibidir.
İyi bir dinleyici olmak, ilişkileri onarır. Tartışmaları yumuşatır. Çocukların kendini güvende hissetmesini sağlar, yetişkinlerin anlaşılmış olma ihtiyacını karşılar. Dinlenen insan sakinleşir; sesi değil, derdi duyulmuştur çünkü.
Aslında biliyor musun, dinlemek sadece karşı tarafa yapılan bir nezaket de değil; insanın kendi iç dünyasını zenginleştiren bir tür zihin temizliğidir. Sürekli biz konuştuğumuzda, sadece bildiğimiz şeyleri tekrar edip dururuz. Oysa sustuğumuzda ve bir başkasının dünyasına pencere açtığımızda, daha önce hiç geçmediğimiz sokaklarda dolaşmaya başlarız.
Birinin hayat tecrübesini, acısını ya da sevincini yargılamadan dinlemek, o kişinin gözlüklerini ödünç alıp dünyaya bir de oradan bakmak gibi bir şey. Eğer hep kendi sesimizin yankısıyla yaşarsak, yeni bir şey öğrenmemiz imkansız hale gelir. Dinlemek, bizi kendi egomuzun dar koridorlarından çıkarıp “başka hayatlar” denen o uçsuz bucaksız okyanusa taşıyan en güvenli köprüdür.
Belki de bu yüzden dinlemek bir beceriden çok bir terbiyedir. Kendini geri çekebilme, egoyu susturabilme, “Ben buradayım” demeden var olabilme hâli… Herkes konuşmak ister, az kişi dinlemeyi göze alır.
Bugün bir deneme yapalım. Birini gerçekten dinleyelim. Telefonu masaya koyalım, gözlerimizi kaçırmayalım, araya girmeyelim. Cevap vermek zorunda olmadığımızı hatırlayalım. Bazen en güçlü cümle, sessizliktir.
Sevgiyle kalın!