Bir köy varmış…
Köyün tek okulunda üç öğrenci, bir öğretmen ve koca bir umut varmış.
Ama çocuklar ders dinlemez, veliler “Benim işim var, ilgilenemem” dermiş.
Bir gün öğretmen demiş ki:
“Bu çocuklar tek başıma benden bir şey öğrenemez. Onlara hepimiz öğretmeliyiz.”
O günden sonra köyün bakkalı, çocuğa para üstünü hesaplatarak matematik öğretmiş.
Fırıncı, ekmek tartısını gösterip ağırlık kavramını anlatmış.
Anne, evde yemeği birlikte pişirip malzeme oranlarını sormuş.
Bir yıl geçmiş.
O köyün çocukları sınavda derece yapmış.
Gazeteciler gelmiş, “Nasıl başardınız?” diye sormuş.
Öğretmen sadece gülümseyip demiş ki:
“Tek başına öğretmen değil, el ele veren köy kazandı.”
Bu hikâye masal değil.
Aslında bugün şehirlerin ortasında kaybettiğimiz bir gerçeğin özeti.
Eğitim, artık sadece okulun işi değil.
Sokakta, evde, otobüste, pazarda, hatta sosyal medyada bile çocuk öğreniyor.
Yani çocukla kim temas ediyorsa, o da öğretmenin bir parçası.
Biz bu “eğitim” işini yıllardır hep tek yönlü yürüttük.Öğretmen anlattı, öğrenci dinledi.Veli şikâyet etti, okul savunma yaptı.Bakanlık genelge gönderdi, müdür yazı yazdı.Ama bir türlü aynı masada oturamadık.Herkes kendi köşesinden konuştu, kimse birbirini duymadı.
Oysa eğitim dediğin şey, tek başına öğretmenin ya da okulun sırtlayacağı bir yük değil.Bir zincir bu: öğretmen, öğrenci, veli, idare, hatta mahalledeki bakkal bile bu zincirin halkası.Bir yerde koparsa, sistem komple çöküyor.
Ama biz ne yapıyoruz?
Veliler “Okul ne işe yarıyor?” diyor.
Öğretmenler “Veli ilgilenmiyor” diyor.
Okul idaresi “Sistem tıkalı” diyor.
Herkes haklı, ama sonuçta kimse kazanmıyor.
Bakın geçenlerde bir okulda şahit oldum.
Öğrenciler bir proje yapıyor, “Yerel Lezzetleri Tanıyalım.”
Öğretmen planı yapıyor, veliler evde yemek hazırlıyor, belediye sergi alanı veriyor.
Çocuklar hem kültürünü öğreniyor, hem özgüveni artıyor.
İşbirliği dediğin şey tam olarak bu işte!
Bir öğretmen, sınıf grubuna şöyle bir mesaj atmış:
“Bu hafta çocuklara sabah kahvaltısı alışkanlığını kazandıralım mı birlikte?”
Veliler sabah çocuklarıyla kahvaltı yapıp fotoğraf atmış.
O hafta sınıfta uyuyan, dalgın öğrenci kalmamış.
Bir kahvaltı kadar basit bir işbirliği, koskoca fark yaratmış.
Eğitimde işbirliği, sadece çocuk için değil, toplum için de terapi gibi.
Çünkü beraber bir şey başardığında, insanlar birbirine güvenmeyi hatırlıyor.
Bir öğretmenle bir veli yan yana geldiğinde, “Biz aynı çocuğun geleceği için uğraşıyoruz” diyorsa, işte o ülke doğru yoldadır.
Eğitimde mucize, akıllı tahtalarda değil; el birliğinde gizli.
Bir çocuğun elinden tutan herkes, aslında geleceği yönlendiriyor.
Birlikte öğrenen toplum, birlikte büyür.
Tek başına okul değil, el ele verince millet eğitilir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Çiğdem IŞIK KAYA
Eğitimde İş birliğinin Gücü
Bir köy varmış…
Köyün tek okulunda üç öğrenci, bir öğretmen ve koca bir umut varmış.
Ama çocuklar ders dinlemez, veliler “Benim işim var, ilgilenemem” dermiş.
Bir gün öğretmen demiş ki:
“Bu çocuklar tek başıma benden bir şey öğrenemez. Onlara hepimiz öğretmeliyiz.”
O günden sonra köyün bakkalı, çocuğa para üstünü hesaplatarak matematik öğretmiş.
Fırıncı, ekmek tartısını gösterip ağırlık kavramını anlatmış.
Anne, evde yemeği birlikte pişirip malzeme oranlarını sormuş.
Bir yıl geçmiş.
O köyün çocukları sınavda derece yapmış.
Gazeteciler gelmiş, “Nasıl başardınız?” diye sormuş.
Öğretmen sadece gülümseyip demiş ki:
“Tek başına öğretmen değil, el ele veren köy kazandı.”
Bu hikâye masal değil.
Aslında bugün şehirlerin ortasında kaybettiğimiz bir gerçeğin özeti.
Eğitim, artık sadece okulun işi değil.
Sokakta, evde, otobüste, pazarda, hatta sosyal medyada bile çocuk öğreniyor.
Yani çocukla kim temas ediyorsa, o da öğretmenin bir parçası.
Biz bu “eğitim” işini yıllardır hep tek yönlü yürüttük.Öğretmen anlattı, öğrenci dinledi.Veli şikâyet etti, okul savunma yaptı.Bakanlık genelge gönderdi, müdür yazı yazdı.Ama bir türlü aynı masada oturamadık.Herkes kendi köşesinden konuştu, kimse birbirini duymadı.
Oysa eğitim dediğin şey, tek başına öğretmenin ya da okulun sırtlayacağı bir yük değil.Bir zincir bu: öğretmen, öğrenci, veli, idare, hatta mahalledeki bakkal bile bu zincirin halkası.Bir yerde koparsa, sistem komple çöküyor.
Ama biz ne yapıyoruz?
Veliler “Okul ne işe yarıyor?” diyor.
Öğretmenler “Veli ilgilenmiyor” diyor.
Okul idaresi “Sistem tıkalı” diyor.
Herkes haklı, ama sonuçta kimse kazanmıyor.
Bakın geçenlerde bir okulda şahit oldum.
Öğrenciler bir proje yapıyor, “Yerel Lezzetleri Tanıyalım.”
Öğretmen planı yapıyor, veliler evde yemek hazırlıyor, belediye sergi alanı veriyor.
Çocuklar hem kültürünü öğreniyor, hem özgüveni artıyor.
İşbirliği dediğin şey tam olarak bu işte!
Bir öğretmen, sınıf grubuna şöyle bir mesaj atmış:
“Bu hafta çocuklara sabah kahvaltısı alışkanlığını kazandıralım mı birlikte?”
Veliler sabah çocuklarıyla kahvaltı yapıp fotoğraf atmış.
O hafta sınıfta uyuyan, dalgın öğrenci kalmamış.
Bir kahvaltı kadar basit bir işbirliği, koskoca fark yaratmış.
Eğitimde işbirliği, sadece çocuk için değil, toplum için de terapi gibi.
Çünkü beraber bir şey başardığında, insanlar birbirine güvenmeyi hatırlıyor.
Bir öğretmenle bir veli yan yana geldiğinde, “Biz aynı çocuğun geleceği için uğraşıyoruz” diyorsa, işte o ülke doğru yoldadır.
Eğitimde mucize, akıllı tahtalarda değil; el birliğinde gizli.
Bir çocuğun elinden tutan herkes, aslında geleceği yönlendiriyor.
Birlikte öğrenen toplum, birlikte büyür.
Tek başına okul değil, el ele verince millet eğitilir.