“Değerlerle Büyüyen Çocuklar, Aydınlık Bir Gelecek”
Yazının Giriş Tarihi: 08.07.2025 23:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.07.2025 23:33
Günümüz dünyasında teknoloji, bilgi, iletişim her şey hızla gelişiyor; ama biz farkında olmadan bir şeyleri geride bırakıyoruz. Ne mi? Değerleri… Evet, insanı insan yapan o görünmeyen ama hissedilen cevherleri. Sevgi, saygı, hoşgörü, dürüstlük, adalet… Bunlar öyle kelimeler ki, bir çocuğun ruhuna işlendiğinde ömrü boyunca onun pusulası oluyor. Ama eksik kaldığında ne kalıyor geriye? Belirsiz yönler, çatışmalar, yalnızlıklar...
Değerler eğitimi, bir çocuğa sadece “iyi insan ol” demek değildir. Ona nasıl iyi insan olunacağını göstermek, yaşatmak ve yaşamasını teşvik etmektir. Çocuğun içindeki iyiliği, merhameti, hakkaniyeti besleyen bir tohum gibidir. Eğer bu tohum küçük yaşta toprağa ekilmezse, ileride ne kadar bilgiyle donatırsanız donatın, o bilgiyi nerede, nasıl, ne için kullanacağı daima soru işareti olarak kalır.
Kabul edelim ki; bugün çocuklarımızın akademik başarısı üzerine uzun uzun konuşuyoruz. Hangi okul, hangi sınav, hangi derece... Peki ya hangi değer? Hangi duyarlılık? Hangi sorumluluk?
Çünkü bir çocuğun matematik bilmesi, dürüstlüğü bilmediği sürece ne ifade eder? Ya da bilimle uğraşırken adalet duygusundan yoksun bir birey, bilimi insanlık için değil, hırsı için kullanmaz mı?
Oysa bir çocuğa empatiyi öğretmek, bir başka canı anlamasını sağlamak, onun gözünden bakmayı göstermek; ömürlük bir rehberliktir. Bu yüzden değerler eğitimi sadece okul duvarları içinde kalmamalı. Evde, sokakta, ekranda, kitapta… Her yerde hissedilmeli. Çünkü çocuklar duyarak değil, görerek öğrenir. “Paylaşım güzeldir” diyen bir babanın kimseyle ekmeğini bölmediğini gören çocuk, sözle eylem arasındaki farkı çok iyi anlar.
Ailede başlayan bu serüven, okulda formal hale gelir. Ama burada da öğretmenin rolü büyüktür. Çünkü öğretmen sadece bilgi aktaran kişi değil; tutum aşılayan, tavır kazandıran, örnek olandır.
Bir öğretmen sınıfta dürüstlüğü anlatırken, sınavda göz yumulmuş bir kopyaya sessiz kalırsa, çocuk hangi dürüstlüğe inanır?
Değerler eğitiminin bir diğer yönü de çocuğun kendini tanımasına katkı sağlamasıdır. Öz farkındalık… Belki de en eksik olduğumuz yer. Kendini tanımayan çocuk, başkasını da anlayamaz. Kendi duygusunun farkında olmayan bir birey, başkasının duygusunu göremez. İşte bu yüzden, değerler eğitimi aynı zamanda duygusal zekânın da gelişmesidir.
Gelin kabul edelim; geleceğin toplumunu inşa etmek için önce bugünün çocuklarına sahip çıkmalıyız. Onlara sadece test çözmeyi değil, “dürüstçe kaybetmeyi” de öğretmeliyiz. Sadece hızlı olmayı değil, “başkasını beklemeyi” de… Başarıya koşarken arkasında kimi ezdiğini görebilmeyi de öğretmeliyiz. Çünkü vicdanlı bireyler, toplumun çimentosudur.
Ve unutmayalım: Her çocuğun ruhunda bir ülke vardır. O ülke, hangi değerlerle yoğrulursa, gelecekte o ülkenin sınırlarını da o çizer.
Ne mutlu bize ki, çocuklarına ahlakı, sevgiyi, adaleti miras bırakan bir toplum olabiliriz. Bunun için çok geç değil. Belki de sadece bir kitapla, bir hikâyeyle, bir örnek davranışla başlayabiliriz. Çünkü değerler, küçük yaşta fısıldanırsa kulağa, büyüyünce vicdan olur kalpte.
Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, banka hesapları değil; karakter hesaplarıdır. Hesaplarımızda sevgi varsa, dürüstlük varsa, merhamet ve sorumluluk varsa… Bilin ki bu toplumun geleceği emin ellerdedir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Çiğdem IŞIK KAYA
“Değerlerle Büyüyen Çocuklar, Aydınlık Bir Gelecek”
Günümüz dünyasında teknoloji, bilgi, iletişim her şey hızla gelişiyor; ama biz farkında olmadan bir şeyleri geride bırakıyoruz. Ne mi? Değerleri… Evet, insanı insan yapan o görünmeyen ama hissedilen cevherleri. Sevgi, saygı, hoşgörü, dürüstlük, adalet… Bunlar öyle kelimeler ki, bir çocuğun ruhuna işlendiğinde ömrü boyunca onun pusulası oluyor. Ama eksik kaldığında ne kalıyor geriye? Belirsiz yönler, çatışmalar, yalnızlıklar...
Değerler eğitimi, bir çocuğa sadece “iyi insan ol” demek değildir. Ona nasıl iyi insan olunacağını göstermek, yaşatmak ve yaşamasını teşvik etmektir. Çocuğun içindeki iyiliği, merhameti, hakkaniyeti besleyen bir tohum gibidir. Eğer bu tohum küçük yaşta toprağa ekilmezse, ileride ne kadar bilgiyle donatırsanız donatın, o bilgiyi nerede, nasıl, ne için kullanacağı daima soru işareti olarak kalır.
Kabul edelim ki; bugün çocuklarımızın akademik başarısı üzerine uzun uzun konuşuyoruz. Hangi okul, hangi sınav, hangi derece... Peki ya hangi değer? Hangi duyarlılık? Hangi sorumluluk?
Çünkü bir çocuğun matematik bilmesi, dürüstlüğü bilmediği sürece ne ifade eder? Ya da bilimle uğraşırken adalet duygusundan yoksun bir birey, bilimi insanlık için değil, hırsı için kullanmaz mı?
Oysa bir çocuğa empatiyi öğretmek, bir başka canı anlamasını sağlamak, onun gözünden bakmayı göstermek; ömürlük bir rehberliktir. Bu yüzden değerler eğitimi sadece okul duvarları içinde kalmamalı. Evde, sokakta, ekranda, kitapta… Her yerde hissedilmeli. Çünkü çocuklar duyarak değil, görerek öğrenir. “Paylaşım güzeldir” diyen bir babanın kimseyle ekmeğini bölmediğini gören çocuk, sözle eylem arasındaki farkı çok iyi anlar.
Ailede başlayan bu serüven, okulda formal hale gelir. Ama burada da öğretmenin rolü büyüktür. Çünkü öğretmen sadece bilgi aktaran kişi değil; tutum aşılayan, tavır kazandıran, örnek olandır.
Bir öğretmen sınıfta dürüstlüğü anlatırken, sınavda göz yumulmuş bir kopyaya sessiz kalırsa, çocuk hangi dürüstlüğe inanır?
Değerler eğitiminin bir diğer yönü de çocuğun kendini tanımasına katkı sağlamasıdır. Öz farkındalık… Belki de en eksik olduğumuz yer. Kendini tanımayan çocuk, başkasını da anlayamaz. Kendi duygusunun farkında olmayan bir birey, başkasının duygusunu göremez. İşte bu yüzden, değerler eğitimi aynı zamanda duygusal zekânın da gelişmesidir.
Gelin kabul edelim; geleceğin toplumunu inşa etmek için önce bugünün çocuklarına sahip çıkmalıyız. Onlara sadece test çözmeyi değil, “dürüstçe kaybetmeyi” de öğretmeliyiz. Sadece hızlı olmayı değil, “başkasını beklemeyi” de… Başarıya koşarken arkasında kimi ezdiğini görebilmeyi de öğretmeliyiz. Çünkü vicdanlı bireyler, toplumun çimentosudur.
Ve unutmayalım: Her çocuğun ruhunda bir ülke vardır. O ülke, hangi değerlerle yoğrulursa, gelecekte o ülkenin sınırlarını da o çizer.
Ne mutlu bize ki, çocuklarına ahlakı, sevgiyi, adaleti miras bırakan bir toplum olabiliriz. Bunun için çok geç değil. Belki de sadece bir kitapla, bir hikâyeyle, bir örnek davranışla başlayabiliriz. Çünkü değerler, küçük yaşta fısıldanırsa kulağa, büyüyünce vicdan olur kalpte.
Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, banka hesapları değil; karakter hesaplarıdır. Hesaplarımızda sevgi varsa, dürüstlük varsa, merhamet ve sorumluluk varsa… Bilin ki bu toplumun geleceği emin ellerdedir.