Pahalı markalar alacağınıza hemen aklınızı başınıza alın
Yazının Giriş Tarihi: 26.08.2025 00:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.08.2025 00:10
Marka giyinmek, marka evlerde oturmak, marka otomobiller kullanmak, marka ayakkabı, saat, iç çamaşırı veya marka tatil yerleri... Hemen hepsi için “Evet, param çok alıyorum, yiyorum ve geziyorum. Kime ne?” diyebilirsiniz, sözüm olmaz.
Amma velakin unuttuğunuz bir şeyler var...
Hızla yaşlanıyorsunuz ve artık marka ürünler yerine marka ilaçlar kullanmak zorundasınız. Olgunlaşma zamanı ile çılgınca para harcama dönemi arasında olsa olsa 25 yıl var... Bilebildiğim kadarıyla 40 ile 70 yaş arası bir yerdesiniz.
Şimdi geleceğinizi bilme, olanları anlama ve karar alıcıları belirleme zamanı.
Ne yeterince yaşadınız ne ülkenize yeterince ilgi gösterdiniz ne de çocuklarınızla yeterince ilgilenebildiniz... Paranızın çok olması size yetti...
***
Kaçırdığınız onlarca film, tiyatro oyunu, müzik eseri, faydalı işler var.
Kazandığınız paranın kaybolmaması için harcadığınız çabayı, ülkenizin gençleri için, çiftçisi için, ormanları için, su kaynakları için, engelliler için, sanatçılar için, ülkeyi terkeden doktorlar, mühendisler ve yazılımcılar için göstermediniz.
Buğday ekip biçen çiftçinin sorunlarını, harcadığı emeğin karşılığını alamayan işçinin haykırışlarını, çocuğuna süt alamayan annenin intiharını, ev kirasını ödeyemeyen 75 yaşındaki yalnız kadının acısını, yurtlardaki çocuklara tecavüz eden sapık zihniyetli insanları, dünyanın her yanından ülkeye gelen mafya bozuntularını, hızla artan uyuşturucuların ailelerde yarattığı yıkımı, orman yangınlarının köylerde göçe neden olacağını, maden ruhsatlarının peynir-ekmek gibi dağıtıldığını, soluduğunuz havadaki partiküllerin siz havuzda serinlerken bile burnunuzdan akciğerlerinize girebildiğini, mikro plastiklerin hemen her yerde olduğunu ve vucudunuza zarar vereceğini, işsiz kalan insanların milyonlara ulaştığını, AVM’lere giren kişi sayısında artış ancak alışveriş miktarında düşüş olduğunu, kirazın 500 TL’den etiket taşıdığını, yetersiz beslenme yüzünden çocuk ve gençlerde gelişim bozuklukları olduğunu atladınız.
***
Fakirler umurunuzda değildi belki... Onlara iş verirken asgari ücreti bile çok görenleriniz oldu. Oysa ev kiraları artık 15.000 TL’den başlıyor Bursa’da...
Etin, soğanın, patatesin, marulun, taze fasulyenin, makarnanın, tavuk filetosunun kilogram fiyatını hiç bilmediniz, gereği de yoktu belki. Nasıl olsa evin aşçısı, şoförü ya da yardımcılar hallediyordu.
Marka işyerinizde sekreterinizle kırıştırırken bunlar zaten aklınızın ucundan geçmez... Özgen’de tavla oynarken ortaya koyduğunuz marka otomobilin fiyatı, asgari ücretli 5 bin işçinin maaşına eşitti ama siz hiç bir zaman sorun etmediniz.
Benim maaşımdan kesilen vergi kadar vergi verdiğinizde bile iç geçirdiniz. Neymiş efendim; “Bu kadar vergi verilir miymiş...?” Muhasebecinizi çağırıp fırça attığınız günleri unutmadık daha. Koridorda yürürken çalışanların kenara çekildiğini, çekilmeyenlerin azarlandığını, her sabah işçisini duvara dizip tokat atanları biliyorum. Kibir abideleri şimdi tek tek sahneden inmek üzereler.
Marka giyinsen ne olur, marka otomobile binsen marka okullarda okusan ne olur...! Böyle adamlara ya da kadınlara “Önce insan ol” diyesim var...
***
Kendiniinsan sanan deyyus-u ekber hele bir dinle...
Sana başka bir yerden aktarayım...
Bak “ruhunu eğitmiş bir işinsanı neler söylüyor...?”
30’lu yaşlardayken kol saatim 5000 liraydı. Bugün 52 yaşımdayım ve babamın 80 yıllık saatini kullanıyorum; 10 liraya almış. İkisi de aynı zamanı gösteriyor.
Yine 30’lu yaşlarımdayken ceylan derisinden cüzdanım vardı, 400 dolara almıştım. Bugün 52 yaşımdayım, cüzdanım sıradan 30 liralık yapay deriden. İçine ne kadar para koyarsam koyayım bir fark yok, pazarda kimse cüzdana bakmıyor.
30’lu yaşlarımda tripleks bir villada oturuyordum. Bugün 1 oda 1 salonda yaşıyorum. ...Ve aynı yalnızlık var evin her köşesinde, tıpkı koca villada olduğu gibi... ***
30’lu yaşlarımda BMW arabam, motorsikletim vardı. Şimdi 52 yaşımdayken onlarla gittiğim aynı yerlere otobüsle gidiyorum, hemen hemen aynı sürede ve yine hemen hemen aynı konforda.
...Ve gençken pahalı içkiler içerdim, şimdi 30 liralık şarap içiyorum. 4’üncü kadehten sonra aynı sarhoşluk var. Sadece pahalının farkı cebimde kalıyor. ***
Mutluluğu lükste, markada, pahalı tatminlerde yaşadığımı zannederdim. Şimdi mütevazı bir hayatta daha sakin ama huzurlu olduğumu fark ettim. Seçimleri 30’lu yaşlarımdakileri ölçü alarak yapanlarla, 52 yaşımdakileri ölçü alanlar arasında tek fark var; “son virajda hafızada kalacak olan, nefes mesafesi, yaşanan sevgi ve tutku olacak. Elimi tuttuğunda kolumdaki saatin fiyatı ya da markası değil, hissettiğin güven, sıcaklık ve kalbindeki mutluluk kalacak.”
Anılarınızda markalar değil, duygularınız ve ilgi alanlarınız olsun...
Paranın alamayacağı şeyler var;
Örneğin sadakat; ülkemize, eşimize, işimize, değerlerimize, bayrağımıza ve İstiklalimize...
Geleceğe güvenle bakabilmemiz için size, hepimize çok iş düşüyor.
Tam bağımsız Türkiye sloganı boşuna atılmadı.
Ahlaklı olun, cesur olun, bilgili olun!
Sizi parmakla göstersinler!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Can TOPAKTAŞ
Pahalı markalar alacağınıza hemen aklınızı başınıza alın
Marka giyinmek, marka evlerde oturmak, marka otomobiller kullanmak, marka ayakkabı, saat, iç çamaşırı veya marka tatil yerleri... Hemen hepsi için “Evet, param çok alıyorum, yiyorum ve geziyorum. Kime ne?” diyebilirsiniz, sözüm olmaz.
Amma velakin unuttuğunuz bir şeyler var...
Hızla yaşlanıyorsunuz ve artık marka ürünler yerine marka ilaçlar kullanmak zorundasınız. Olgunlaşma zamanı ile çılgınca para harcama dönemi arasında olsa olsa 25 yıl var... Bilebildiğim kadarıyla 40 ile 70 yaş arası bir yerdesiniz.
Şimdi geleceğinizi bilme, olanları anlama ve karar alıcıları belirleme zamanı.
Ne yeterince yaşadınız ne ülkenize yeterince ilgi gösterdiniz ne de çocuklarınızla yeterince ilgilenebildiniz... Paranızın çok olması size yetti...
***
Kaçırdığınız onlarca film, tiyatro oyunu, müzik eseri, faydalı işler var.
Kazandığınız paranın kaybolmaması için harcadığınız çabayı, ülkenizin gençleri için, çiftçisi için, ormanları için, su kaynakları için, engelliler için, sanatçılar için, ülkeyi terkeden doktorlar, mühendisler ve yazılımcılar için göstermediniz.
Buğday ekip biçen çiftçinin sorunlarını, harcadığı emeğin karşılığını alamayan işçinin haykırışlarını, çocuğuna süt alamayan annenin intiharını, ev kirasını ödeyemeyen 75 yaşındaki yalnız kadının acısını, yurtlardaki çocuklara tecavüz eden sapık zihniyetli insanları, dünyanın her yanından ülkeye gelen mafya bozuntularını, hızla artan uyuşturucuların ailelerde yarattığı yıkımı, orman yangınlarının köylerde göçe neden olacağını, maden ruhsatlarının peynir-ekmek gibi dağıtıldığını, soluduğunuz havadaki partiküllerin siz havuzda serinlerken bile burnunuzdan akciğerlerinize girebildiğini, mikro plastiklerin hemen her yerde olduğunu ve vucudunuza zarar vereceğini, işsiz kalan insanların milyonlara ulaştığını, AVM’lere giren kişi sayısında artış ancak alışveriş miktarında düşüş olduğunu, kirazın 500 TL’den etiket taşıdığını, yetersiz beslenme yüzünden çocuk ve gençlerde gelişim bozuklukları olduğunu atladınız.
***
Fakirler umurunuzda değildi belki... Onlara iş verirken asgari ücreti bile çok görenleriniz oldu. Oysa ev kiraları artık 15.000 TL’den başlıyor Bursa’da...
Etin, soğanın, patatesin, marulun, taze fasulyenin, makarnanın, tavuk filetosunun kilogram fiyatını hiç bilmediniz, gereği de yoktu belki. Nasıl olsa evin aşçısı, şoförü ya da yardımcılar hallediyordu.
Marka işyerinizde sekreterinizle kırıştırırken bunlar zaten aklınızın ucundan geçmez... Özgen’de tavla oynarken ortaya koyduğunuz marka otomobilin fiyatı, asgari ücretli 5 bin işçinin maaşına eşitti ama siz hiç bir zaman sorun etmediniz.
Benim maaşımdan kesilen vergi kadar vergi verdiğinizde bile iç geçirdiniz. Neymiş efendim; “Bu kadar vergi verilir miymiş...?” Muhasebecinizi çağırıp fırça attığınız günleri unutmadık daha. Koridorda yürürken çalışanların kenara çekildiğini, çekilmeyenlerin azarlandığını, her sabah işçisini duvara dizip tokat atanları biliyorum. Kibir abideleri şimdi tek tek sahneden inmek üzereler.
Marka giyinsen ne olur, marka otomobile binsen marka okullarda okusan ne olur...! Böyle adamlara ya da kadınlara “Önce insan ol” diyesim var...
***
Kendini insan sanan deyyus-u ekber hele bir dinle...
Sana başka bir yerden aktarayım...
Bak “ruhunu eğitmiş bir işinsanı neler söylüyor...?”
30’lu yaşlardayken kol saatim 5000 liraydı. Bugün 52 yaşımdayım ve babamın 80 yıllık saatini kullanıyorum; 10 liraya almış. İkisi de aynı zamanı gösteriyor.
Yine 30’lu yaşlarımdayken ceylan derisinden cüzdanım vardı, 400 dolara almıştım. Bugün 52 yaşımdayım, cüzdanım sıradan 30 liralık yapay deriden. İçine ne kadar para koyarsam koyayım bir fark yok, pazarda kimse cüzdana bakmıyor.
30’lu yaşlarımda tripleks bir villada oturuyordum. Bugün 1 oda 1 salonda yaşıyorum. ...Ve aynı yalnızlık var evin her köşesinde, tıpkı koca villada olduğu gibi...
***
30’lu yaşlarımda BMW arabam, motorsikletim vardı. Şimdi 52 yaşımdayken onlarla gittiğim aynı yerlere otobüsle gidiyorum, hemen hemen aynı sürede ve yine hemen hemen aynı konforda.
...Ve gençken pahalı içkiler içerdim, şimdi 30 liralık şarap içiyorum. 4’üncü kadehten sonra aynı sarhoşluk var. Sadece pahalının farkı cebimde kalıyor.
***
Mutluluğu lükste, markada, pahalı tatminlerde yaşadığımı zannederdim. Şimdi mütevazı bir hayatta daha sakin ama huzurlu olduğumu fark ettim. Seçimleri 30’lu yaşlarımdakileri ölçü alarak yapanlarla, 52 yaşımdakileri ölçü alanlar arasında tek fark var; “son virajda hafızada kalacak olan, nefes mesafesi, yaşanan sevgi ve tutku olacak. Elimi tuttuğunda kolumdaki saatin fiyatı ya da markası değil, hissettiğin güven, sıcaklık ve kalbindeki mutluluk kalacak.”
Anılarınızda markalar değil, duygularınız ve ilgi alanlarınız olsun...
Paranın alamayacağı şeyler var;
Örneğin sadakat; ülkemize, eşimize, işimize, değerlerimize, bayrağımıza ve İstiklalimize...
Geleceğe güvenle bakabilmemiz için size, hepimize çok iş düşüyor.
Tam bağımsız Türkiye sloganı boşuna atılmadı.
Ahlaklı olun, cesur olun, bilgili olun!
Sizi parmakla göstersinler!