1683 yılında başarısızlıkla sonuçlanan ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kellesine malolan II. Viyana Kuşatmasının ardından, Osmanlı Devleti’nin Macaristan’daki varlığına da son vermek isteyen Papa XI. İnnocentius’un önderliğinde Roma Germen, Lehistan, Malta, Venedik ve Rus Çarlığından oluşan Kutsal İttifak oluştu.
1683 ile 1699 yılları arasında Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak arasında süren savaşta birçok stratejik nokta kaybedilmiş ve Osmanlılar yorgun düşmüştü. Bu savaşın bir parçası olarak 1697 yılında gerçekleşen Zenta Muharebesi’ndede büyük bir yenilgi alan Osmanlı Devleti, savunmasız bir pozisyonda kaldı. Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak arasında gerçekleşen müzakerelerin neticesinde 1699 yılında Karlofça Antlaşması imzalandı.
BATI NELER ALDI?
1-Mora Yarımadası ve Dalmaçya Venediklilere bırakıldı.
2-Preveze Kalesi Osmanlılar tarafından yıkıldı; İnebahtı Kalesi ise Osmanlı Devleti’ne geri verildi.
3-Ukrayna ve Podolya Lehistan’a bırakıldı. Osmanlı Devleti, Kırım hanlarının Lehistan’a saldırmalarına engel oldu.
4-Banat ve Temeşvar hariç Macaristan ve Erdel Avusturya’ya bırakıldı.
5-Avusturya, Osmanlı Devleti egemenliği altında yaşayan Katoliklerin hamiliğini üstlendi.
6-Sava Nehri Avusturya ve Osmanlı arasında sınır oldu.
İmzalanan bu antlaşma 25 yıl boyunca geçerli oldu ve Avusturya antlaşmanın garantörü olarak kaldı.
A-ANTLAŞMANIN SONUÇLARI
7-Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, tarihinde ilk kez bu denli büyük toprak kaybı yaşadı.
8-O tarihe kadar savunma pozisyonunda kalan Avrupa; Osmanlılara karşı saldırı pozisyonuna geçti.
9-Osmanlı Devleti’nin askeri yetersizliği ortaya çıktı.
10-Macaristan’ın kontrolünün kaybedilmesiyle, Orta Avrupa’daki Osmanlı egemenliği sona erdi.
11-Katoliklerin hamiliğini üstlenen Avusturya, Osmanlı Devleti iç siyasetine müdahale etmeye başladı.
Uzun yılların ardından bir paylaşım savaşı daha oldu.
1914 VE SONRASI
Dünya Savaşı sonrasında galip gelen İtilaf Devletleri, mağlup ettiği ülkeler olan Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile barış antlaşmaları imzalamaya karar verdi. Almanya ile Versay, Avusturya ile Sen Jerman, Macaristan ile Triyanon ve Bulgaristan ile Nöyyi Antlaşmasını imzalayan İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne de Sevr Antlaşması’nı dayattılar.
SEVR ANTLAŞMASI
433 maddeden oluşan Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920 tarihinde Fransa’da bir porselen fabrikasındaimzalandı. Toprak kayıpları inanılmazdı.
12-İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalmaya devam edecek. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerler İstanbul ve çevresinden oluşan küçük bir toprak parçası olacak; eğer Osmanlı Devleti, şartlara uymazsa İstanbul da ellerinden alınacak,
13-Batı Anadolu ve Doğu Trakya Yunanlılara verilecek,
Ege Adaları Yunanistan’a bırakılacak, Rodos ve 12 Ada İtalya’ya verilecek,
14-Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti ve güneyindeKürdistanDevleti kurulacak,
15-Irak, Musul ve Arabistan İngiltere’ye verilecek,
Boğazlar, bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak ayrıca boğazlar on ülkeden oluşan bir Avrupa Komisyonu tarafından yönetilecek ve bu komisyonda Türk üye bulunmayacaktı.
16-Kapitülasyonlar; İngiliz, Japon, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek ve bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Ayrıca azınlıklara geniş haklar verilecek ve askerlik yapmayacaklardı.
17-Azınlıklar sınırlarımız içinde okul ve dini kurumları açabileceklerdi. Osmanlı’nın bu konuda yaptığı uygulamalar ise denetlenebilecekti.
18-Osmanlı Devleti’nin mali durumu ve bütçesi İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan komisyon ile Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından yönetilecekti. Bu komisyonda Osmanlı üyeleri sadece danışman olarak yer alacaktı.
19-Osmanlı, mali bakımdan zor durumda olduğu için savaş tazminatı vermeyecek ve borçları silinecekti.
20-Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik kaldırılacak ve askeri gücü 50.700’ü geçmeyecekti. Ayrıca orduda ağır silahlar ve uçaklar kesinlikle bulunmayacak ve Osmanlı donanması İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında olacaktı.
21-Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak isterlerse ve bu istek Cemiyet-i Akvam tarafından kabul edilirse, Osmanlılar bu durumu kabul edecekti.
22-Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Filistin, Irak ve Suriye için alınan kararlara uyacaktı.
23-Hicaz bağımsız bir devlet olacaktı (Arap ülkeleri istediğini aldı.)
24-Osmanlı Devleti İzmir’deki egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak ve kalelerden sadece birinde Türk bayrağı dalgalanacaktı.
25-Şam ve çevresi, Mardin, Antep ve Urfa Fransa’ya verilecek ve Sivas’ın kuzeyine kadar olan bölgede Fransız nüfusu yer alacaktı.
26-İzmir bölgesi dışındaki Batı Anadolu, İtalya’ya ait nüfus bölgesi olacaktı. (Antalya, Burdur, Alanya)
Türk İstiklal Savaşı’na giden yolda Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kararlı duruşlarını biliyorsunuz. Ancak Bursa’yı ilgilendiren ve ‘toprak kayıplarına son veren’ ilk mütarekenin Mudanya’da imzalandığını sakın ola aklınızdan çıkarmayın. Çünkü dönüm noktasıydı.
BÜYÜK TAARRUZ
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının İzmir’e girişi ile büyük ölçüde amacına ulaştı. Ancak, Trakya ve Boğazlar henüz işgal altındaydı. Bu bölgelerin de işgalden kurtarılması gerekiyordu.
Türk ordusu 18 Eylül’de Trakya’yı, İstanbul’u ve Boğazları kurtarmak üzere harekete geçti.Boğazlarda İngiliz ve Fransız askerleri vardı. İngiltere ne pahasına olursa olsun Boğazların ve İstanbul’un savunmasını düşünüyordu. Fransa ve İtalya bu düşünceye katılmadı. Nitekim Çanakkale’nin Anadolu kıyısında bulunan Fransız askerleri, Trakya kıyısına çekildi.İngiliz askerleri tek başlarına kaldı. İngiltere Başbakanı Lloyd George, bu harekatın yeni bir savaşa yol açabileceğini söylüyordu. Lloyd George son bir çabayla, Doğu Trakya’nın TBMM Hükümeti’nin eline geçmesini önlemek istiyordu. Bu nedenle de Fransa ile İtalya’dan askeri yardım istedi. Ancak ne Fransane de İtalya, Türklerle yeni bir savaşı başlatmayı uygun bulmadı. Çünkü bu devletlerin kamuoyları savaşa karşıydı. Lloyd George, İngiliz halkından da destek bulamadı ve son bir ümit olarak sömürgelerine başvurarak askeri destek istedi. Fakat onlar da bu isteği reddettiler. Bunun üzerine sorunun diplomatik yoldan çözümü gündeme geldi.
MUSTAFA KEMAL’İN HAKLI İNADI
İstanbul’daki Fransız Komiseri General Pelle, İzmir’e gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Pelle, İtilaf Devletleri’nin belirlemiş oldukları tarafsız bir bölgeye, Türk ordusunun girmesinin uygun olmayacağını belirtti.Mustafa Kemal Paşa böyle bir bölgeyi tanımadığını ve Trakya’yı kurtarmadıkça, askerî harekâtı durdurmayacağını söyledi.
İtilaf devletleri üst düzey temsilcileri -Fransız Başkanı Pioncare, İtalyan Başbakanı Sforza ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon- 20-23 Eylül 1922’de Paris’te bir toplantı yaparak, Türk birliklerinin “tarafsız” bölgeye girmemesi ve Boğazların serbestliği konusunda karar aldılar. Bu karar Mustafa Kemal Paşa’ya bildirildi. Ancak Mustafa Kemal Paşa, bu karara cevap vermedi. Türk birlikleri İngilizlerin tel örgülerle çevrelediği bölgeye kadar ilerledi. İtilaf devletleri Dışişleri Bakanları hazırladıkları ortak bir notayı Mustafa Kemal Paşa’ya ilettiler (23 Eylül 1922). Bu notada, askeri harekatın durdurulması isteniyor; Venedik ya da bir başka kentte İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve Yunanistan’ın çağrılacağı bir konferansa TBMM Hükümeti’nin katılıp katılmayacağı soruluyordu. Boğazlardaki tarafsız bölgeye asker gönderilmemesi koşuluyla Edirne dahil Meriç’e kadar, Doğu Trakya’nın Türklere verileceği bildiriliyordu. Konferanstan önce Mudanya’da ya da İzmit’te bir toplantı öneriliyordu. Bu nota üzerine Mustafa Kemal Paşa, 28 Eylül’de askeri harekâtı durdurdu ve Meriç nehrine kadar Trakya’nın derhal Türkiye’ye verilmesi koşuluyla Mudanya’da konferansın yapılmasını kabul ettiğini bildirdi (29 Eylül 1922).
MUDANYA MÜTAREKESİ
Bunun üzerine, İtilaf Devletleri’nin İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanlarından oluşan bir heyet -İngiltere adına General Harrington, İtalya hükÜmeti adına General Monbelli, Fransa hükÜmeti adına General Charpy ve yardımcıları-, 2 Ekim 1922 günü akşamı savaş gemileriyle Mudanya’ya geldi. Yunan delegesiMazarakishenüz gelmemişti. Türk tarafını ise Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa temsil ediyordu. Fevzi Paşa ile Refet Paşa da gözlemci olarak Mudanya’da bulunuyordu. Toplantı eski bir konsolosluk binasında, 3 Ekim 1922 günü saat 15.00’te başladı. 11 Ekim 1922’de anlaşmayla bitti. Görüşmelerin ana noktasını Doğu Trakya’nın boşaltılması oluşturdu. İlke olarak bu toprakların TBMM Hükümeti’ne verilmesi konusunda görüş birliği sağlanmıştı. Ancak yöntemi tartışmalara neden oldu. İsmet Paşa (İnönü) işgalci güçlerin vakit geçirilmeden topraklarımızı boşaltmalarını ve Meriç Nehri’nin doğusunda bulunan tüm yabancı askerlerin batı kıyısına çekilmesini istedi. Mudanya’ya gelmiş olan Yunan temsilcisi Mazarakis ise Meriç Nehri’ninbatısına çekilmenin askeri değilsiyasi bir konu olduğunu belirterek, askeri temsilcilerin bu konuyu görüşemeyeceklerini bildirdi. İngiliz temsilcisi Harrington da, Trakya’nın hemen boşaltılmasını kabul etmedi. Üstelik Boğazlardaki tarafsız bölge olarak nitelendirdikleri yerlerdeki Türk kuvvetlerinin çekilmesini istedi. Londra’da bulunan Venizelos da, Trakya hemen boşaltılırsa, Rumların katledileceği gibi görüşler ortaya atmaya başladı. Bu propaganda, İngiliz halkından destek görmedi. Görüşmelerin gidişatı iç açıcı değildi. Hatta bir ara tıkanma noktasına geldi. Görüşmeleri adım adım izleyen Mustafa Kemal Paşa,Trakya’nınTürkiye’ye verilmesinin kabul edilmemesi halinde Türk ordusunun İstanbul’a yürümesi emrini verdi (6 Ekim 1922). Türklerle İngilizler bir kez daha yüz yüze geldiler. Fakat İngilizler, Çanakkale’yi savunabilecek güçte değillerdi. Fransa’nın girişimiyle İtilaf Devletleri temsilcileri, İstanbul’da kendi aralarında yaptıkları özel görüşmelerden sonra 9 Ekim’de görüşmelere yeniden başladılar ve 11 Ekim 1922, sabah saat 06’da ateşkes antlaşmasını imzalayarak yeni bir savaşın başlamasını engellediler. Bu antlaşmaya göre:
1. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi üzerine Türk-Yunan silahlı kuvvetleri arasındaki çarpışmalar durdurulacaktı.
2. Bu sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra Yunan kuvvetleri, Adalar Denizi (Ege denizi) ağzından Trakya ile Bulgaristan sınırının kesiştiği yere dek Meriç’in sol kıyısı gerisine çekilecekti.
3. Barış yapılıncaya değin her türlü karışıklığın önlenebilmesi için, Karaağaç da dâhil olmak üzere, Meriç nehrinin sağ kıyısında İtilaf devletlerince saptanacak yerlere İtilaf devletlerinin askerleri yerleştirilecekti.
4. Doğu Trakya’nın Yunan askerleri tarafından boşaltılmasına, bu antlaşmanın yürürlüğe girişinden itibaren başlanacaktı. (15 gün verildi)
5. Jandarma da dahil olmak üzere Yunan mülki memurları ivedi bir biçimde çekilecek ve çekildikleri yerleri İtilaf devletlerinin temsilcilerine; onlar da vakit geçirmeden TBMM Hükûmeti memurlarına terk edecekti. (Bu işlem 30 gün içinde tamamlanacaktı.)
6. TBMM Hükümeti’ne devredilen yerlerin güvenliğini sağlamak için ulusal jandarma güçleri gönderilecekti. Subaylar da dahil olmak üzere, jandarma gücü 8.000 kişi olacaktı. Barış antlaşması yapılıncaya değin, TBMM Hükümeti, Doğu Trakya’ya asker geçirmeyecekti. Barış konferansına kadar, hatta konferans süresince Çanakkale ve Kocaeli bölgesinde belirlenen bir çizgide duracaktı.
7. İtilaf Devletleri askerleri bulundukları yerlerde barış yapılıncaya kadar kalacaklardı.
8. Ateşkes antlaşması, 14–15 Ekim 1922 gece yarısı yürürlüğe girecekti.
Mudanya Ateşkes Antlaşması, 15 Ekim’de yürürlüğe kondu. DOĞU TRAKYA
Doğu Trakya’nın alınması görevi; Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Refet Paşa’ya verildi ve Refet Paşa, Doğu Trakya Valiliği’ne atandı. 19 Ekim 1922’de İstanbul’da göreve başlayan Refet Paşa, barış sağlanıncaya kadar TBMM Hükümeti’nin bir temsilcisi olarak görevini sürdürdü. Bu ateşkes antlaşmasıyla Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın askeri bölümü başarıyla tamamlanmış oldu. Misak-ı Millî ile belirlenen yurt toprakları içinde bulunan Doğu Trakya, yeni bir savaşa başvurulmadan, yeni Türkiye Devleti’nin sınırları içine alınmış oldu. O güne değin TBMM Hükümeti’ni tanımayan İngiltere de, bu düşüncesini terk ederek yeni Türkiye Devleti’nin siyasal varlığını kabul etmek zorunda kalmıştır.Türk düşmanı olan Lloyd George, başbakanlık görevinden ayrıldı.
Kısaca söylemek gerekirse, Mudanya Ateşkes Antlaşması, akıl ve mantığın, ülke olanaklarının izin verdiği oranda, ülkeyi, ulusu ve orduyu maceralara sürüklemeden, onurlu bir barışa gidiş yolunu açan önemli bir siyasal aşamadır. Arnold Toynbe’nin deyimi ile “Kemalistlerin baskısı altında müttefiklerin teslim olmalarını simgeleyen bir belgedir.
Mudanya Müterakesi, Osmanlı Devleti yerine TBMM’nin imzaladığı ilk antlaşma olması hasabiyle de tarihidir.
YARIN: GÜNÜMÜZDE MUDANYA
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Can TOPAKTAŞ
Mudanya Mütarekesi Türkler’in onurudur (1)
1683 yılında başarısızlıkla sonuçlanan ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kellesine malolan II. Viyana Kuşatmasının ardından, Osmanlı Devleti’nin Macaristan’daki varlığına da son vermek isteyen Papa XI. İnnocentius’un önderliğinde Roma Germen, Lehistan, Malta, Venedik ve Rus Çarlığından oluşan Kutsal İttifak oluştu.
1683 ile 1699 yılları arasında Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak arasında süren savaşta birçok stratejik nokta kaybedilmiş ve Osmanlılar yorgun düşmüştü. Bu savaşın bir parçası olarak 1697 yılında gerçekleşen Zenta Muharebesi’nde de büyük bir yenilgi alan Osmanlı Devleti, savunmasız bir pozisyonda kaldı. Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak arasında gerçekleşen müzakerelerin neticesinde 1699 yılında Karlofça Antlaşması imzalandı.
BATI NELER ALDI?
1-Mora Yarımadası ve Dalmaçya Venediklilere bırakıldı.
2-Preveze Kalesi Osmanlılar tarafından yıkıldı; İnebahtı Kalesi ise Osmanlı Devleti’ne geri verildi.
3-Ukrayna ve Podolya Lehistan’a bırakıldı. Osmanlı Devleti, Kırım hanlarının Lehistan’a saldırmalarına engel oldu.
4-Banat ve Temeşvar hariç Macaristan ve Erdel Avusturya’ya bırakıldı.
5-Avusturya, Osmanlı Devleti egemenliği altında yaşayan Katoliklerin hamiliğini üstlendi.
6-Sava Nehri Avusturya ve Osmanlı arasında sınır oldu.
İmzalanan bu antlaşma 25 yıl boyunca geçerli oldu ve Avusturya antlaşmanın garantörü olarak kaldı.
A-ANTLAŞMANIN SONUÇLARI
7-Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, tarihinde ilk kez bu denli büyük toprak kaybı yaşadı.
8-O tarihe kadar savunma pozisyonunda kalan Avrupa; Osmanlılara karşı saldırı pozisyonuna geçti.
9-Osmanlı Devleti’nin askeri yetersizliği ortaya çıktı.
10-Macaristan’ın kontrolünün kaybedilmesiyle, Orta Avrupa’daki Osmanlı egemenliği sona erdi.
11-Katoliklerin hamiliğini üstlenen Avusturya, Osmanlı Devleti iç siyasetine müdahale etmeye başladı.
Uzun yılların ardından bir paylaşım savaşı daha oldu.
1914 VE SONRASI
Dünya Savaşı sonrasında galip gelen İtilaf Devletleri, mağlup ettiği ülkeler olan Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile barış antlaşmaları imzalamaya karar verdi. Almanya ile Versay, Avusturya ile Sen Jerman, Macaristan ile Triyanon ve Bulgaristan ile Nöyyi Antlaşmasını imzalayan İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne de Sevr Antlaşması’nı dayattılar.
SEVR ANTLAŞMASI
433 maddeden oluşan Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920 tarihinde Fransa’da bir porselen fabrikasında imzalandı. Toprak kayıpları inanılmazdı.
12-İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalmaya devam edecek. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerler İstanbul ve çevresinden oluşan küçük bir toprak parçası olacak; eğer Osmanlı Devleti, şartlara uymazsa İstanbul da ellerinden alınacak,
13-Batı Anadolu ve Doğu Trakya Yunanlılara verilecek,
Ege Adaları Yunanistan’a bırakılacak, Rodos ve 12 Ada İtalya’ya verilecek,
14-Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti ve güneyinde Kürdistan Devleti kurulacak,
15-Irak, Musul ve Arabistan İngiltere’ye verilecek,
Boğazlar, bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak ayrıca boğazlar on ülkeden oluşan bir Avrupa Komisyonu tarafından yönetilecek ve bu komisyonda Türk üye bulunmayacaktı.
16-Kapitülasyonlar; İngiliz, Japon, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek ve bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Ayrıca azınlıklara geniş haklar verilecek ve askerlik yapmayacaklardı.
17-Azınlıklar sınırlarımız içinde okul ve dini kurumları açabileceklerdi. Osmanlı’nın bu konuda yaptığı uygulamalar ise denetlenebilecekti.
18-Osmanlı Devleti’nin mali durumu ve bütçesi İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan komisyon ile Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından yönetilecekti. Bu komisyonda Osmanlı üyeleri sadece danışman olarak yer alacaktı.
19-Osmanlı, mali bakımdan zor durumda olduğu için savaş tazminatı vermeyecek ve borçları silinecekti.
20-Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik kaldırılacak ve askeri gücü 50.700’ü geçmeyecekti. Ayrıca orduda ağır silahlar ve uçaklar kesinlikle bulunmayacak ve Osmanlı donanması İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında olacaktı.
21-Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak isterlerse ve bu istek Cemiyet-i Akvam tarafından kabul edilirse, Osmanlılar bu durumu kabul edecekti.
22-Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Filistin, Irak ve Suriye için alınan kararlara uyacaktı.
23-Hicaz bağımsız bir devlet olacaktı (Arap ülkeleri istediğini aldı.)
24-Osmanlı Devleti İzmir’deki egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak ve kalelerden sadece birinde Türk bayrağı dalgalanacaktı.
25-Şam ve çevresi, Mardin, Antep ve Urfa Fransa’ya verilecek ve Sivas’ın kuzeyine kadar olan bölgede Fransız nüfusu yer alacaktı.
26-İzmir bölgesi dışındaki Batı Anadolu, İtalya’ya ait nüfus bölgesi olacaktı. (Antalya, Burdur, Alanya)
Türk İstiklal Savaşı’na giden yolda Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kararlı duruşlarını biliyorsunuz. Ancak Bursa’yı ilgilendiren ve ‘toprak kayıplarına son veren’ ilk mütarekenin Mudanya’da imzalandığını sakın ola aklınızdan çıkarmayın. Çünkü dönüm noktasıydı.
BÜYÜK TAARRUZ
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının İzmir’e girişi ile büyük ölçüde amacına ulaştı. Ancak, Trakya ve Boğazlar henüz işgal altındaydı. Bu bölgelerin de işgalden kurtarılması gerekiyordu.
Türk ordusu 18 Eylül’de Trakya’yı, İstanbul’u ve Boğazları kurtarmak üzere harekete geçti. Boğazlarda İngiliz ve Fransız askerleri vardı. İngiltere ne pahasına olursa olsun Boğazların ve İstanbul’un savunmasını düşünüyordu. Fransa ve İtalya bu düşünceye katılmadı. Nitekim Çanakkale’nin Anadolu kıyısında bulunan Fransız askerleri, Trakya kıyısına çekildi. İngiliz askerleri tek başlarına kaldı. İngiltere Başbakanı Lloyd George, bu harekatın yeni bir savaşa yol açabileceğini söylüyordu. Lloyd George son bir çabayla, Doğu Trakya’nın TBMM Hükümeti’nin eline geçmesini önlemek istiyordu. Bu nedenle de Fransa ile İtalya’dan askeri yardım istedi. Ancak ne Fransa ne de İtalya, Türklerle yeni bir savaşı başlatmayı uygun bulmadı. Çünkü bu devletlerin kamuoyları savaşa karşıydı. Lloyd George, İngiliz halkından da destek bulamadı ve son bir ümit olarak sömürgelerine başvurarak askeri destek istedi. Fakat onlar da bu isteği reddettiler. Bunun üzerine sorunun diplomatik yoldan çözümü gündeme geldi.
MUSTAFA KEMAL’İN HAKLI İNADI
İstanbul’daki Fransız Komiseri General Pelle, İzmir’e gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Pelle, İtilaf Devletleri’nin belirlemiş oldukları tarafsız bir bölgeye, Türk ordusunun girmesinin uygun olmayacağını belirtti. Mustafa Kemal Paşa böyle bir bölgeyi tanımadığını ve Trakya’yı kurtarmadıkça, askerî harekâtı durdurmayacağını söyledi.
İtilaf devletleri üst düzey temsilcileri -Fransız Başkanı Pioncare, İtalyan Başbakanı Sforza ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon- 20-23 Eylül 1922’de Paris’te bir toplantı yaparak, Türk birliklerinin “tarafsız” bölgeye girmemesi ve Boğazların serbestliği konusunda karar aldılar. Bu karar Mustafa Kemal Paşa’ya bildirildi. Ancak Mustafa Kemal Paşa, bu karara cevap vermedi. Türk birlikleri İngilizlerin tel örgülerle çevrelediği bölgeye kadar ilerledi. İtilaf devletleri Dışişleri Bakanları hazırladıkları ortak bir notayı Mustafa Kemal Paşa’ya ilettiler (23 Eylül 1922). Bu notada, askeri harekatın durdurulması isteniyor; Venedik ya da bir başka kentte İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve Yunanistan’ın çağrılacağı bir konferansa TBMM Hükümeti’nin katılıp katılmayacağı soruluyordu. Boğazlardaki tarafsız bölgeye asker gönderilmemesi koşuluyla Edirne dahil Meriç’e kadar, Doğu Trakya’nın Türklere verileceği bildiriliyordu. Konferanstan önce Mudanya’da ya da İzmit’te bir toplantı öneriliyordu. Bu nota üzerine Mustafa Kemal Paşa, 28 Eylül’de askeri harekâtı durdurdu ve Meriç nehrine kadar Trakya’nın derhal Türkiye’ye verilmesi koşuluyla Mudanya’da konferansın yapılmasını kabul ettiğini bildirdi (29 Eylül 1922).
MUDANYA MÜTAREKESİ
Bunun üzerine, İtilaf Devletleri’nin İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanlarından oluşan bir heyet -İngiltere adına General Harrington, İtalya hükÜmeti adına General Monbelli, Fransa hükÜmeti adına General Charpy ve yardımcıları-, 2 Ekim 1922 günü akşamı savaş gemileriyle Mudanya’ya geldi. Yunan delegesi Mazarakis henüz gelmemişti. Türk tarafını ise Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa temsil ediyordu. Fevzi Paşa ile Refet Paşa da gözlemci olarak Mudanya’da bulunuyordu. Toplantı eski bir konsolosluk binasında, 3 Ekim 1922 günü saat 15.00’te başladı. 11 Ekim 1922’de anlaşmayla bitti. Görüşmelerin ana noktasını Doğu Trakya’nın boşaltılması oluşturdu. İlke olarak bu toprakların TBMM Hükümeti’ne verilmesi konusunda görüş birliği sağlanmıştı. Ancak yöntemi tartışmalara neden oldu. İsmet Paşa (İnönü) işgalci güçlerin vakit geçirilmeden topraklarımızı boşaltmalarını ve Meriç Nehri’nin doğusunda bulunan tüm yabancı askerlerin batı kıyısına çekilmesini istedi. Mudanya’ya gelmiş olan Yunan temsilcisi Mazarakis ise Meriç Nehri’nin batısına çekilmenin askeri değil siyasi bir konu olduğunu belirterek, askeri temsilcilerin bu konuyu görüşemeyeceklerini bildirdi. İngiliz temsilcisi Harrington da, Trakya’nın hemen boşaltılmasını kabul etmedi. Üstelik Boğazlardaki tarafsız bölge olarak nitelendirdikleri yerlerdeki Türk kuvvetlerinin çekilmesini istedi. Londra’da bulunan Venizelos da, Trakya hemen boşaltılırsa, Rumların katledileceği gibi görüşler ortaya atmaya başladı. Bu propaganda, İngiliz halkından destek görmedi. Görüşmelerin gidişatı iç açıcı değildi. Hatta bir ara tıkanma noktasına geldi. Görüşmeleri adım adım izleyen Mustafa Kemal Paşa, Trakya’nın Türkiye’ye verilmesinin kabul edilmemesi halinde Türk ordusunun İstanbul’a yürümesi emrini verdi (6 Ekim 1922). Türklerle İngilizler bir kez daha yüz yüze geldiler. Fakat İngilizler, Çanakkale’yi savunabilecek güçte değillerdi. Fransa’nın girişimiyle İtilaf Devletleri temsilcileri, İstanbul’da kendi aralarında yaptıkları özel görüşmelerden sonra 9 Ekim’de görüşmelere yeniden başladılar ve 11 Ekim 1922, sabah saat 06’da ateşkes antlaşmasını imzalayarak yeni bir savaşın başlamasını engellediler. Bu antlaşmaya göre:
1. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi üzerine Türk-Yunan silahlı kuvvetleri arasındaki çarpışmalar durdurulacaktı.
2. Bu sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra Yunan kuvvetleri, Adalar Denizi (Ege denizi) ağzından Trakya ile Bulgaristan sınırının kesiştiği yere dek Meriç’in sol kıyısı gerisine çekilecekti.
3. Barış yapılıncaya değin her türlü karışıklığın önlenebilmesi için, Karaağaç da dâhil olmak üzere, Meriç nehrinin sağ kıyısında İtilaf devletlerince saptanacak yerlere İtilaf devletlerinin askerleri yerleştirilecekti.
4. Doğu Trakya’nın Yunan askerleri tarafından boşaltılmasına, bu antlaşmanın yürürlüğe girişinden itibaren başlanacaktı. (15 gün verildi)
5. Jandarma da dahil olmak üzere Yunan mülki memurları ivedi bir biçimde çekilecek ve çekildikleri yerleri İtilaf devletlerinin temsilcilerine; onlar da vakit geçirmeden TBMM Hükûmeti memurlarına terk edecekti. (Bu işlem 30 gün içinde tamamlanacaktı.)
6. TBMM Hükümeti’ne devredilen yerlerin güvenliğini sağlamak için ulusal jandarma güçleri gönderilecekti. Subaylar da dahil olmak üzere, jandarma gücü 8.000 kişi olacaktı. Barış antlaşması yapılıncaya değin, TBMM Hükümeti, Doğu Trakya’ya asker geçirmeyecekti. Barış konferansına kadar, hatta konferans süresince Çanakkale ve Kocaeli bölgesinde belirlenen bir çizgide duracaktı.
7. İtilaf Devletleri askerleri bulundukları yerlerde barış yapılıncaya kadar kalacaklardı.
8. Ateşkes antlaşması, 14–15 Ekim 1922 gece yarısı yürürlüğe girecekti.
Mudanya Ateşkes Antlaşması, 15 Ekim’de yürürlüğe kondu. DOĞU TRAKYA
Doğu Trakya’nın alınması görevi; Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Refet Paşa’ya verildi ve Refet Paşa, Doğu Trakya Valiliği’ne atandı. 19 Ekim 1922’de İstanbul’da göreve başlayan Refet Paşa, barış sağlanıncaya kadar TBMM Hükümeti’nin bir temsilcisi olarak görevini sürdürdü. Bu ateşkes antlaşmasıyla Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın askeri bölümü başarıyla tamamlanmış oldu. Misak-ı Millî ile belirlenen yurt toprakları içinde bulunan Doğu Trakya, yeni bir savaşa başvurulmadan, yeni Türkiye Devleti’nin sınırları içine alınmış oldu. O güne değin TBMM Hükümeti’ni tanımayan İngiltere de, bu düşüncesini terk ederek yeni Türkiye Devleti’nin siyasal varlığını kabul etmek zorunda kalmıştır. Türk düşmanı olan Lloyd George, başbakanlık görevinden ayrıldı.
Kısaca söylemek gerekirse, Mudanya Ateşkes Antlaşması, akıl ve mantığın, ülke olanaklarının izin verdiği oranda, ülkeyi, ulusu ve orduyu maceralara sürüklemeden, onurlu bir barışa gidiş yolunu açan önemli bir siyasal aşamadır. Arnold Toynbe’nin deyimi ile “Kemalistlerin baskısı altında müttefiklerin teslim olmalarını simgeleyen bir belgedir.
Mudanya Müterakesi, Osmanlı Devleti yerine TBMM’nin imzaladığı ilk antlaşma olması hasabiyle de tarihidir.
YARIN: GÜNÜMÜZDE MUDANYA