Ensar dedik, mülteci dedik, sığınmacı dedik, savaştan kaçanlar dedik… Dedik oğlu dedik… Merhamet damarlarımız kabardı ilk sıralar; Yemek verdik, ev verdik, iş verdik, hastanelerde sıramızı verdik, evdeki yatak yorganı verdik, varsa para verdik…

Kimlik verdik kimlik…

Onlar da daha önce hiç görmedikleri bir ülkede tüm ayrıcalıklardan yararlanarak istedikleri yerde kalmaya, istedikleri işte çalışmaya, istedikleri alanda iş yeri açmaya, başladılar… İstediklerini dövmeye hatta sakat bırakmaya kadar giden olayların fitilini ateşlediler. Şımardılar mı yoksa içlerindeki kin ve nefret tohumları ağaca mı dönüştü bilemiyorum ama gidişat hiç de iyi değil… Canımız yanmaya başladı…

Türkiye’yi ‘depo ülke’ haline getiren anlaşmaların içerikleri bir kez daha elden geçirilmeli ve mümkün olan en kısa sürede gelenlerin tahakkümü başlamadan doğdukları yere insani koşullar sağlanarak gönderilmeliler… Bakın halen ‘insani duygularımı muhafaza ediyorum, çaba gösteriyorum…’

Aksi halde istenmeyen olayların fitilini ateşleyecek çok sayıdaki adli olayla karşılaşabiliriz… Türk halkının şamarı inmeye başlarsa kimse tutamaz…

Elinde uzun menzilli silahla İstanbul’un Fatih semtindeki bir sokakta sandalyeye oturarak “Hadi gelsin Türkler de görelim” diye nara atan bir yabancı hatırlıyorum…

Eminönü’nde “keseceğiz sizi” diye höyküren ve etrafa korku salanları seyrettim sosyal medyada… Gözlerinden ve sözlerinden nefret akıyordu… Bir emir bekliyor gibiydi.  

Daha neler var neler…

Münferit diye bakıyordum olaylara ancak Kahramanmaraş merkezli 11 kentimizde  meydana gelen asrın depremi sonrasında bölgenin nüfusundaki aşırı azalma dikkatimi çekti… Aleviler, Hristiyanlar ve Ermenilerden ülkenin başka yerlerine giden çoktu ancak bazıları orada kalmaya devam etti… Nüfus dengesi bir grup yabancının lehine dönmeye başladı… Hatay Belediye Başkanı feryat etti ama sesi kesildi…

Yağma ve tecavüz olaylarında aktif rol alan kesimin içinde yine onlar vardı… Büyük market ve AVM’lerden televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi dayanıklı ürünleri çalanlar da onlardı… Evlere girerek ne varsa götürenlerin içinde çoğunluk onlardı… Asker ve polis gelinceye kadar cirit attılar orta yerde…

Ensar dedik sineye çektik… Beşar Esat’ın kimlik dahi vermedikleri şimdi kimlik alır oldu… Oy kullanma hakları dahi yoktu ülkelerinde şimdi Türkiye’nin kaderine etki edecek hale geldiler… Bursa’da iktidar partisi AKP’den milletvekili aday adayı dahi oldular… Olsun onlar Ensar’dı ya hep sustuk… Susmaya da devam ediyoruz…

Ancak yüzlerce olaydan sonra bir görüntü çekildi ve sosyal medyada yayımlandı… Yer Karacabey ve dayak atılan genç Erkan Sarı’ydı… Bursa’nın en güzel ilçesinde mukim bir grup yabancı, başına kuru sıkı tabanca dayadıkları Erkan’ı aşağılıyor, tokatlıyor, tekme atıyor, vurdukça da zevkle bağırıyordu… Videonun altına döşedikleri müzik parçasının üzerine de konuşuyordu dayak atanlar… Hani hep kutsal diye dokunamadığımız Arapça dilinden bir şeyler zırvalıyorlardı…

Ünlü İngiliz ajan Sir Thomas Lawrence da öyle bağırıyordu. Şerif Hüseyin’i avucuna almış, binlerce Arap erkek atlara ve develere binmişti… Hedef, Türk askerlerini öldürmekti… Yaralı bırakmak yasaktı… Hastanelerde yaralı olan Türk askerlerini bile öldürdüler. Yetmedi karınlarını yardılar ve altın aradılar… Çünkü ‘Türkler altınları yuttu’ yalanı yayılmıştı… Bir İngiliz ajan, Araplarla birlikte Osmanlı askerlerini Arap yarımadasından sildi süpürdü… Geride kalanların mezarları bile yok şimdi…

Bu arada ayakta ve diri olduğumuzu gösteren gelişmeler yaşandı…

Karacabey’deki menfur saldırı sonrası İYİ Parti Bursa İl Başkanı Dr. Mehmet Hasanoğlu ile Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, bir grup yabancı tarafından pusuya düşürülerek öldüresiye dövülen Erkan Sarı ve ailesine geçmiş olsun ziyaretinde bulundular.

Mağdur gencin kız arkadaşına tacizle başlayan hadisenin ölümcül saldırıya dönüşmesinin, özellikle sığınmacılara sorgusuz sualsiz kucak açıp sahiplenenler için ibret verici olduğuna değinen Dr. Hasanoğlu ve milletvekili Türkoğlu şunları söyledi;
“Erkan kardeşimiz, kız arkadaşından ısrarla fotoğraf isteyen ‘Suriyeli’ sığınmacıyı bir kaç kez uyarıyor. Suriyeli genç ‘tamam anlaştık’ deyip Erkan’ı yaş günü kutlama bahanesiyle çamlık diye bilinen bölgeye çağırıyor. Tam geldiğinde arkadaşları ile birlikte acımasızca saldırıyorlar. Öldüresiye dövdükleri Türk genci Erkan’ın başına kuru sıkı silah dayayıp ayaklarını ve ayakkabılarını öptürüyorlar. Darp var, tehdit var, ölümcül darbeler, küfür, hakaret hepsi var.
Bundan sonrası daha da vahim.
4 Eylül’deki olay, yetkililerce kamuoyundan gizleniyor. Basına yazılmaması yönünde baskı yapılıyor, olay tam 7 gün sonra patlayınca, Valilik tarafından görev savma niteliğinde bir açıklama yapılıyor.
Deniyor ki failler 6 Eylül’de yakalandı, 7 Eylül’de 2 kişi tutuklandı, firarda olan 1 kişi aranıyor. Serbest kalan var mı, varsa bu kişilerin nerelerde daha başka hangi vukuatları işlemek üzere barındırıldıklarını bilen eden yok! Emniyet Müdürümüz ile de görüştük, kendisi olayın titizlikle takiplerinde olduğuna vurgu yaptı.”

Zafer Partisi İl Başkanı Cihat Gazi ve Yönetim Kurulu üyeleri de yaptıkları açıklamada ‘Ya İşgal Ya Zafer’ sloganıyla herkesi bu tip olaylara karşı duyarlı olmaya davet ettiler…

Çözümün adı belli… Evli evine köylü köyüne…