Evliyanın büyüklerinden Hatem-i Esam’ın huzuruna bir kadın gelir. Derdini anlatacak çözüm bulacak… Ancak tam derdini anlatacağı zamanda kazaen, istemeyerek kendisinden bir yellenme peyda olur. Kadın çok mu çok utanmıştır. “Yer yarılsa da içene girip kendimi gizlesem” diye düşünür. Kızarır bozarır…
Bu durumu hisseden Hatem-i Esam, kadını bu durumdan kurtarmak için elleriyle kulaklarını kapatıp. “ Bacım kulağım zor işitiyor, biraz yüksek sesle anlat, duyamadım” der.
Kadın rahat bir nefes alır. Kusurunun duyulmadığını düşünüp meramını anlatıp, çözüm bulup, oradan ayrılır.
Rivayet edildiğine göre Hatem-i Esam kadının sağır olmadığını duyup incinmesin diye yıllar boyu herkese karşı sağırmış gibi davranır. Zaten o gün bugün ona “Sağır Hatem-i” anlamında Hatem-i Esam denmeye başlanmıştır.
Evet, elleriyle kulaklarını kapatan bir insan zor duyar elbet. Yalan söylemeden kadının bu kusurunu örten Hatem-i Esem’ın yaptığı bu güzel davranışın bir ömür boyu arkasında durması başka bir erdemlilik değil de nedir!
İnsan kusur işlemeye meyilli yartatılmıştır. Bilerek ve bilmeyerek günahlara düşebilir, sürçebilir, bazen yüzükoyun yere kapandığı zamanlar da olur. Günah bataklığında çırpındığına da şahit oluruz. Önemli olan düşene bir el uzatmak, yere kapananı yerden tutup kaldırmak… Kusurlarını afişe ederek o kusurların sancaktarlığını yapmak değil, onu gizleyerek yardımcı olmak, merhamet ve şefkat örtüsüyle o kusurları örtmektir asıl olan.
Kulağın frekansını ayarlayan, gözün görebileceği mesafeyi tayin eden, bir ismi de “Settar” (örten, gizleyen) olan Allah, Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.(İsra, 36)buyurarak bizleri bu hususta uyarmıştır.
Başka bir ayeti kerime de ise şöyle buyurmuştur:
"Birbirinizin gizliliklerini (kusurlarını ve mahremiyetlerini) araştırmayın…"(Hucurât, 12)
Evet, kusurları örtmek, onu gizlemek; onu meşru görmek olarak asla algılanmamalı. Tam aksine kusurlara ve günahlara olan düşmanlığı şahsa yansıtmamaktır. Çünkü mümin kusurlara ve günahlara düşmandır, şahıslara değil.
Gizli işlenen günahın alenen işlenmesine sebep olan kusurların afişe edilmesi, hem ferdi planda hem de toplumsal olanda birçok kin, nefret, düşmanlık ve huzursuzluğa sebeptir. Başta kusur araştırana, sonra kusurlu olana nihayet topluma zarar verir.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
“ Müslümanların ayıplarını ve gizli hâllerini araştırmaya kalkışırsan onların ahlakını bozarsın ya da onları birbirine düşürmeye yaklaştırmış olursun.” (Riyâzü's-sâlihîn, III, 154)
Kusurunun yüze vurulması insanın nefsine ağır gelir. Nefsi kamçılanan insan günah ve hatada daha ısrarcı olur. Kibir ve enaniyet devreye girince de önü alınmaz bir hal alır.
“Nasıl olsa herkes benim kusurumu” biliyor diye toplum nezdinde kendince bir meşruiyet oluşturur. Göz alışır, kulak alışır nihayet tepkiler zayıflar zafiyetler artar, ahlaki değerler değersiz hale gelerek sıradanlaşır günahlar.
İbrahim Ethem Hazretleri ile uzun yıllar arkadaşlık yapmış olan bir kimse vardı. Bir defasında:
“Senelerdir beraber bulunuyoruz. Rica etsem, bende gördüğün ve hoşuna gitmeyen şeyleri söyler misin?” diyerek İbrahim Ehem Hazretleri’ne sordu. Hazret ise bu suale şu manidar cevabı verdi:
“Ben sana hiç o gözle bakmadım ki!”
Evet, nice bakışlar vardır ki, dosta güven verir; dostça bir bakıştır. Nice bakışlar vardır ki; hüsnü zan ve sevgi barındırır; merhamet kokar, güç ve cesaret aşılar. Nice bakışlar da vardır ki; kötü niyetlidir; bakılanı üzer, baktığı şeyi soldurur; kin, nefret, düşmanlık sezdirir.
En büyük örnek ve Önder Allah resulü kimsenin hatasını yüzüne vurmaz, incitmeden o hatayı düzeltme yoluna giderdi.
Başkalarının hatasını bile kendi engin ve derin bakışlarına yükleme ahlakı ve erdemine sahip olan Allah resulü toplum içerisinde kimseyi rencide etmeden o günahı gizlemiş ve ilgili insana yakıştıramadığının dersini vermiştir. “Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum.”(Buhari) buyurmuştur.
Yine kendisine olumsuz bir şey ulaştığında
“İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylüyorlar?” (Ebû Dâvûd, Edeb, 5/4788) buyurarak adeta hata ve kusurları ferdi plandan çıkarıp toplumun sırtına yükleyerek hem ilgili insanın yükünü hafifletmiş hem de bütün insanlığı uyarmıştı.
Elbette ki bütün bu ölçülerin tek istisnası; toplumu ilgilendiren meselelerde insanları zarardan korumak niyetiyle kusurları ifşa etmenin bir mahsurunun olmaması... Yeter ki iyi niyet ve başkalarını koruma maksadı bulunsun.
Selam ve dua ile…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullatif ACAR
Kusurları ifşa etmek toplumu ifsad eder
Evliyanın büyüklerinden Hatem-i Esam’ın huzuruna bir kadın gelir. Derdini anlatacak çözüm bulacak… Ancak tam derdini anlatacağı zamanda kazaen, istemeyerek kendisinden bir yellenme peyda olur. Kadın çok mu çok utanmıştır. “Yer yarılsa da içene girip kendimi gizlesem” diye düşünür. Kızarır bozarır…
Bu durumu hisseden Hatem-i Esam, kadını bu durumdan kurtarmak için elleriyle kulaklarını kapatıp. “ Bacım kulağım zor işitiyor, biraz yüksek sesle anlat, duyamadım” der.
Kadın rahat bir nefes alır. Kusurunun duyulmadığını düşünüp meramını anlatıp, çözüm bulup, oradan ayrılır.
Rivayet edildiğine göre Hatem-i Esam kadının sağır olmadığını duyup incinmesin diye yıllar boyu herkese karşı sağırmış gibi davranır. Zaten o gün bugün ona “Sağır Hatem-i” anlamında Hatem-i Esam denmeye başlanmıştır.
Evet, elleriyle kulaklarını kapatan bir insan zor duyar elbet. Yalan söylemeden kadının bu kusurunu örten Hatem-i Esem’ın yaptığı bu güzel davranışın bir ömür boyu arkasında durması başka bir erdemlilik değil de nedir!
İnsan kusur işlemeye meyilli yartatılmıştır. Bilerek ve bilmeyerek günahlara düşebilir, sürçebilir, bazen yüzükoyun yere kapandığı zamanlar da olur. Günah bataklığında çırpındığına da şahit oluruz. Önemli olan düşene bir el uzatmak, yere kapananı yerden tutup kaldırmak… Kusurlarını afişe ederek o kusurların sancaktarlığını yapmak değil, onu gizleyerek yardımcı olmak, merhamet ve şefkat örtüsüyle o kusurları örtmektir asıl olan.
Kulağın frekansını ayarlayan, gözün görebileceği mesafeyi tayin eden, bir ismi de “Settar” (örten, gizleyen) olan Allah, Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.(İsra, 36)buyurarak bizleri bu hususta uyarmıştır.
Başka bir ayeti kerime de ise şöyle buyurmuştur:
"Birbirinizin gizliliklerini (kusurlarını ve mahremiyetlerini) araştırmayın…"(Hucurât, 12)
Evet, kusurları örtmek, onu gizlemek; onu meşru görmek olarak asla algılanmamalı. Tam aksine kusurlara ve günahlara olan düşmanlığı şahsa yansıtmamaktır. Çünkü mümin kusurlara ve günahlara düşmandır, şahıslara değil.
Gizli işlenen günahın alenen işlenmesine sebep olan kusurların afişe edilmesi, hem ferdi planda hem de toplumsal olanda birçok kin, nefret, düşmanlık ve huzursuzluğa sebeptir. Başta kusur araştırana, sonra kusurlu olana nihayet topluma zarar verir.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
“ Müslümanların ayıplarını ve gizli hâllerini araştırmaya kalkışırsan onların ahlakını bozarsın ya da onları birbirine düşürmeye yaklaştırmış olursun.” (Riyâzü's-sâlihîn, III, 154)
Kusurunun yüze vurulması insanın nefsine ağır gelir. Nefsi kamçılanan insan günah ve hatada daha ısrarcı olur. Kibir ve enaniyet devreye girince de önü alınmaz bir hal alır.
“Nasıl olsa herkes benim kusurumu” biliyor diye toplum nezdinde kendince bir meşruiyet oluşturur. Göz alışır, kulak alışır nihayet tepkiler zayıflar zafiyetler artar, ahlaki değerler değersiz hale gelerek sıradanlaşır günahlar.
İbrahim Ethem Hazretleri ile uzun yıllar arkadaşlık yapmış olan bir kimse vardı. Bir defasında:
“Senelerdir beraber bulunuyoruz. Rica etsem, bende gördüğün ve hoşuna gitmeyen şeyleri söyler misin?” diyerek İbrahim Ehem Hazretleri’ne sordu. Hazret ise bu suale şu manidar cevabı verdi:
“Ben sana hiç o gözle bakmadım ki!”
Evet, nice bakışlar vardır ki, dosta güven verir; dostça bir bakıştır. Nice bakışlar vardır ki; hüsnü zan ve sevgi barındırır; merhamet kokar, güç ve cesaret aşılar. Nice bakışlar da vardır ki; kötü niyetlidir; bakılanı üzer, baktığı şeyi soldurur; kin, nefret, düşmanlık sezdirir.
En büyük örnek ve Önder Allah resulü kimsenin hatasını yüzüne vurmaz, incitmeden o hatayı düzeltme yoluna giderdi.
Başkalarının hatasını bile kendi engin ve derin bakışlarına yükleme ahlakı ve erdemine sahip olan Allah resulü toplum içerisinde kimseyi rencide etmeden o günahı gizlemiş ve ilgili insana yakıştıramadığının dersini vermiştir. “Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum.”(Buhari) buyurmuştur.
Yine kendisine olumsuz bir şey ulaştığında
“İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylüyorlar?” (Ebû Dâvûd, Edeb, 5/4788) buyurarak adeta hata ve kusurları ferdi plandan çıkarıp toplumun sırtına yükleyerek hem ilgili insanın yükünü hafifletmiş hem de bütün insanlığı uyarmıştı.
Elbette ki bütün bu ölçülerin tek istisnası; toplumu ilgilendiren meselelerde insanları zarardan korumak niyetiyle kusurları ifşa etmenin bir mahsurunun olmaması... Yeter ki iyi niyet ve başkalarını koruma maksadı bulunsun.
Selam ve dua ile…