Hiç tutsak yada esir olduğunuzu düşündünüz mü? Özgür kalabilmek için neler yapardınız? Nelerden yada kimlerden vazgeçerdiniz? Özgürlüğünüz için can alır can verir miydiniz?

Bugün, tarihi yeni baştan okuma zamanı. Özgürlüğünüz için can alır can verirsiniz elbette. Aksini düşünenler Milli Mücadele sürecine ve yaşanan olaylara göz atsınlar. Türkiye’nin mücadele dolu tarihi her ne kadar bir varoluş hikâyesi olarak anlatılıyor olsa bile aslında bir varlığı sürdürme mücadelesidir. O sürdürülmesi hedeflenen varlık, Müslüman Anadolu Coğrafyasıdır.

Ağır ekonomik buhranlardan ve onlarca askeri süreçten sonra kendi uçağını, kendi gemisini, kendi füzelerini ve daha fazlasını yapabilen bir ülke olmak elbette kolay olmadı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temelinde var olan mücadele azmi onu koskoca bir imparatorluğun köklerinden yeni bir imparatorluğun çınarı olmaya mahkum etti.

Türkiye’nin coğrafi konumunu günümüz savaşları ve uluslararası hedefleri ile değerlendirdiğimizde hep birlikte görmekteyiz ki, “Türkiye Cumhuriyeti Birleşik Devletleri” çok uzak bir gerçeklik değil. Yaklaşık 10 yıl içerisinde bu hayalin Anadolu'dan Dünya'ya nasıl halkalar halinde büyüyeceğine hepimiz şahitlik edeceğiz. 2053 yılı “Türkiye Cumhuriyeti Birleşik Devletleri” için doğum tarihidir.

Amerika, İngiltere ve Avrupa'dan oluşan ana küresel güç ısrarla Anadolu'ya “Türkiyelilik” kimliğini bastırıyor. Bu sayede Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin içerisindeki Türklük ve Müslümanlık olgusunu bitirerek çok uluslu bir toplum yaratarak ülkeyi ele geçirebileceklerini düşünüyorlar. Fazla değil, yüz yıl öncesine baktıklarında görecekler ki; Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce yıl onlarca renk, ırk, din ve kültürden insanla yeryüzüne hükmetti. Türkiyelilik kavramı özünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yıkmak için bir oyun olarak görülse bile özgürlüğü için imparatorluklar kurup yıkan Türklerin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan dahi bir toplum olduklarını unutmamak gerekiyor. Bu özellikler Anadolu'nun gen haritasında var olduğu için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını büyüterek güçlenmeye devam ediyor.

Özgürlükler yerelde başlar. Sokaktan mahalleye sıçrar ordan beldeye, ilçeye ve oradan tüm şehirlere ulusal sınırların her bir köşesine yayılır. 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri toplumun yönetenlere karşı bir özgürlük mücadelesi idi. Halk kendi özgürlüğünü kısıtlayan prangalardan kurtulmak için kendi değeri bildiği tüm değerlerden vazgeçti. Öyle ki, yerel seçimler sonrası gördük ki; örneğin Bursa’da Büyükşehir Belediye Başkanı olan Mustafa Bozbey partisinin oylarını artırarak değil iktidar seçmeninin sandığa gitmemesi nedeni ile Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.

Bu nedenle Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin her yanında yerelde iktidar olan Cumhuriyet Halk Partisi, çok sakin ve toplum ile iç içe bağlar kurarak süreçleri yönetmek zorunda. Cumhuriyet Halk Partisi'nin özgürlüğü, kendi içinde var olan toplum ile karşıt duyguları öldürmesinden geçiyor.

Türk siyasetinde yeniden var olma mücadelesi gösteren ve hatta yeni bir doğuş yakalayan Cumhuriyet Halk Partisi'nin toplumun her kesimi ile bütünleşerek büyümesi Türkiye’nin yarınları açısından da fazlası ile önemli bir gerçeklik.

Türkiye’nin çalışkan, dürüst ve zeki insanları ile omuz omuza atılacak her adım bu coğrafyada başarı kazanmıştır. Özgürlüğün bedeli olduğu kadar özgür olmanın kriterleri de vardır. Özgür ve tam bağımsız bir Türkiye için tüm acıları soğutarak insanlara sevgi ve saygı ile yaklaşmak zorundayız.

Daha önce de söylediğim gibi “Uzak topraklarda neler olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilmiyoruz. Yakın topraklarda ki acıyı fazlasıyla yaşayanlar aramızda dolaşıyor. Türkiye'nin kıymetini bilmeliyiz. Birlikte tek yürek olmalıyız. Savaş etrafımızda, ancak bu savaşı içimize taşımak isteyenler var. Biz asla toplumsal bir savaşa fırsat vermemeliyiz. Çok iyi bilmeliyiz ki; bizden başka kimse bizi daha özgür kılamaz. ”