Küresel siyaset ikliminin en fazla hissedildiği ülkelerden olan Türkiye’de, ciddi bir siyasal değişim algoritmasının içerisinde buluyoruz kendimizi. 2002 yılından bugüne 22 yıldır Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi, gelinen son süreçte bir lider partisi olduğunu ve döneminin sonuna geldiğini tüm parametreler ile bizlere gösteriyor. Kongre sürecinde yenilenmeye gidemeyen AK Parti, hem genel seçimlerde hem de yerel seçimlerde gösterdiği değişimden uzak ve saha karşılığı yeterli olmayan aday profil bütünlüğü ile yenilenmeye kapalı olduğunu kanıtladı. Sokaktan kopan ve vatandaşlardan uzaklaşan ya da uzaklaştırılan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek gündemi; Suriye ile Filistin olurken, vatandaşlar yeni parti ve yeni lider arayışına çoktan girdiler.
Faiz’in haram olduğu İslam dinine rağmen ülkeyi faiz merkezli ekonomi yönetimi ile yüksek maliyetlerle yöneten ve vatandaşların ağır biçimde faiz enflasyonuna ezilmesine imkân veren AK Parti, 11 yıllık mülteci göçünün tüm ekonomik yükünü Suriye’de rejim değişimi zaferi ile kapatmaya çalışıyor!
Kabul etmeliyiz ki, Türkiye’nin 22 yıllık yol haritasında daha büyük ilerlememeler ve kazanımlar elde edilebilirdi. Elbette 101 yaşında olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün içerisinde bulunduğu süreç ilk defa yaşanmıyor. Kurucular dönemi de benzer örnekleri ile ülkenin gerilemesine neden olan yanlış uygulama örnekleriyle tarihten ders çıkarmamız gerektiğini bizlere öğütlüyor.
Geldiğimiz noktada Cumhuriyet Halk Partisi tarihçesini incelediğimizde de görmekteyiz ki; hem Mustafa Kemal Atatürk hem de İsmet İnönü halktan koptuktan sonra önce ekonomi akabinde toplum düzeni bozulmuştur!
Atatürk’ün korumaları ve devlet eşrafından kaçarak buluştuğu halk kitlelerinde yaşadığı izlenimler aslında ülkenin durma ve gerileme süreçlerini değiştirmesi açısından kendisine yol göstermiştir. Ve yine İsmet İnönü dönemlerinde yaşanan karne ile ekmek, süt, et gibi gıda maddelerini dağıtmanın genel nedeni olarak da İsmet İnönü’nün halktan koptuğu dönemsel süreçlerin toplumsal sorunlar olarak ortaya çıktığı doğrusalını kabul etmeliyiz. Öyle ki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde en güçlü olduğu dönemlerin Kemal Kılıçdaroğlu’nun meydanlarda ve şehirlerde yaz kış demeden verdiği güçlü saha mücadeleleri olduğunu kabul etmeliyiz. Ve yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da tek başına iktidar olmaktan Cumhur İttifakı olmaya döndüğü süreci de sokakları ve meydanları terk ettiği süreçler ile denkleştirebiliriz.
Bu şekli ile günümüz siyasetine ve Bursa’ya baktığımızda görmekteyiz ki; AK Parti şehirde iyiden iyiye tükenirken, Mustafa Bozbey ve CHP Belediyeleri şehirde varlığını her geçen gün hissettirmeye ve meydanlara hâkim olmaya devam ediyor. Tabi ki, AK Parti Yıldırım İlçe Başkanı İrfan Akkaya’nın “Cumhurbaşkanına Mektup Yazın” saha uygulaması gibi sessiz ve bir o kadar da değerli çıkışlarını görmezden gelmemiz imkânsız. İktidar ilçe Belediyelerinin Bursa ile bağını kopardığı bir dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisi elindeki son fırsat olan İl Başkanı Davut Gürkan’ı tartışmaya devam ediyor. İş dünyası ve sivil toplum kuruluşları ile güçlü bağları olan Davut Gürkan, AK Parti’nin Bursa’daki son seçimlerinde “aday gösterilsin ve aday gösterilmesin” diyerek işaret ettiği tüm isimlerde haklı çıktı! Yerel siyasetteki etkin varlığının ötesinde Bursalı kültürünü çok etkin bir saha argümanı olarak değerlendiren AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan, CHP İl ve İlçe yönetimlerinin de bu anlamda hamlelerini güçlü bir şekilde kesebilme yeteneğine sahip bir siyasetçi olarak karşımızda duruyor.
CHP’nin en büyük kozu Bursa genelinde Mustafa Bozbey olurken Osmangazi’de Erkan Aydın, Mudanya’da Deniz Dalgıç, Gemlik’te Necdet Ersoy ve Yenişehir’de İYİ Parti’li Ercan Özel iktidarın Bursa’da yerel anlamda güç kaybetmesini sağlayan sosyal politikalar ile öne çıkıyor. Bakanların sözlerinin yerde kaldığı Bursa’da, her ne kadar vatandaş Ankara’ya hızlı tren ile gidemiyor olsa bile Bakanlık makamlarından verilen sözlerin tutulmaması ve Milletvekillerinin çözüm üretememesi nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin oyu hızla düşmeye devam ediyor.
Ve tüm bu gerçekler ışığında biz Bursa’da; hem AK Parti hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için bir tiyatro eserinde ifade edildiği gibi “Olmak ya da Olmamak” repliğine bütün şehir olarak şahitlik ediyoruz…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ömer KÜÇÜKKAYA
Olmak ya da Olmamak…
Küresel siyaset ikliminin en fazla hissedildiği ülkelerden olan Türkiye’de, ciddi bir siyasal değişim algoritmasının içerisinde buluyoruz kendimizi. 2002 yılından bugüne 22 yıldır Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi, gelinen son süreçte bir lider partisi olduğunu ve döneminin sonuna geldiğini tüm parametreler ile bizlere gösteriyor. Kongre sürecinde yenilenmeye gidemeyen AK Parti, hem genel seçimlerde hem de yerel seçimlerde gösterdiği değişimden uzak ve saha karşılığı yeterli olmayan aday profil bütünlüğü ile yenilenmeye kapalı olduğunu kanıtladı. Sokaktan kopan ve vatandaşlardan uzaklaşan ya da uzaklaştırılan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek gündemi; Suriye ile Filistin olurken, vatandaşlar yeni parti ve yeni lider arayışına çoktan girdiler.
Faiz’in haram olduğu İslam dinine rağmen ülkeyi faiz merkezli ekonomi yönetimi ile yüksek maliyetlerle yöneten ve vatandaşların ağır biçimde faiz enflasyonuna ezilmesine imkân veren AK Parti, 11 yıllık mülteci göçünün tüm ekonomik yükünü Suriye’de rejim değişimi zaferi ile kapatmaya çalışıyor!
Kabul etmeliyiz ki, Türkiye’nin 22 yıllık yol haritasında daha büyük ilerlememeler ve kazanımlar elde edilebilirdi. Elbette 101 yaşında olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün içerisinde bulunduğu süreç ilk defa yaşanmıyor. Kurucular dönemi de benzer örnekleri ile ülkenin gerilemesine neden olan yanlış uygulama örnekleriyle tarihten ders çıkarmamız gerektiğini bizlere öğütlüyor.
Geldiğimiz noktada Cumhuriyet Halk Partisi tarihçesini incelediğimizde de görmekteyiz ki; hem Mustafa Kemal Atatürk hem de İsmet İnönü halktan koptuktan sonra önce ekonomi akabinde toplum düzeni bozulmuştur!
Atatürk’ün korumaları ve devlet eşrafından kaçarak buluştuğu halk kitlelerinde yaşadığı izlenimler aslında ülkenin durma ve gerileme süreçlerini değiştirmesi açısından kendisine yol göstermiştir. Ve yine İsmet İnönü dönemlerinde yaşanan karne ile ekmek, süt, et gibi gıda maddelerini dağıtmanın genel nedeni olarak da İsmet İnönü’nün halktan koptuğu dönemsel süreçlerin toplumsal sorunlar olarak ortaya çıktığı doğrusalını kabul etmeliyiz. Öyle ki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde en güçlü olduğu dönemlerin Kemal Kılıçdaroğlu’nun meydanlarda ve şehirlerde yaz kış demeden verdiği güçlü saha mücadeleleri olduğunu kabul etmeliyiz. Ve yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da tek başına iktidar olmaktan Cumhur İttifakı olmaya döndüğü süreci de sokakları ve meydanları terk ettiği süreçler ile denkleştirebiliriz.
Bu şekli ile günümüz siyasetine ve Bursa’ya baktığımızda görmekteyiz ki; AK Parti şehirde iyiden iyiye tükenirken, Mustafa Bozbey ve CHP Belediyeleri şehirde varlığını her geçen gün hissettirmeye ve meydanlara hâkim olmaya devam ediyor. Tabi ki, AK Parti Yıldırım İlçe Başkanı İrfan Akkaya’nın “Cumhurbaşkanına Mektup Yazın” saha uygulaması gibi sessiz ve bir o kadar da değerli çıkışlarını görmezden gelmemiz imkânsız. İktidar ilçe Belediyelerinin Bursa ile bağını kopardığı bir dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisi elindeki son fırsat olan İl Başkanı Davut Gürkan’ı tartışmaya devam ediyor. İş dünyası ve sivil toplum kuruluşları ile güçlü bağları olan Davut Gürkan, AK Parti’nin Bursa’daki son seçimlerinde “aday gösterilsin ve aday gösterilmesin” diyerek işaret ettiği tüm isimlerde haklı çıktı! Yerel siyasetteki etkin varlığının ötesinde Bursalı kültürünü çok etkin bir saha argümanı olarak değerlendiren AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan, CHP İl ve İlçe yönetimlerinin de bu anlamda hamlelerini güçlü bir şekilde kesebilme yeteneğine sahip bir siyasetçi olarak karşımızda duruyor.
CHP’nin en büyük kozu Bursa genelinde Mustafa Bozbey olurken Osmangazi’de Erkan Aydın, Mudanya’da Deniz Dalgıç, Gemlik’te Necdet Ersoy ve Yenişehir’de İYİ Parti’li Ercan Özel iktidarın Bursa’da yerel anlamda güç kaybetmesini sağlayan sosyal politikalar ile öne çıkıyor. Bakanların sözlerinin yerde kaldığı Bursa’da, her ne kadar vatandaş Ankara’ya hızlı tren ile gidemiyor olsa bile Bakanlık makamlarından verilen sözlerin tutulmaması ve Milletvekillerinin çözüm üretememesi nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin oyu hızla düşmeye devam ediyor.
Ve tüm bu gerçekler ışığında biz Bursa’da; hem AK Parti hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için bir tiyatro eserinde ifade edildiği gibi “Olmak ya da Olmamak” repliğine bütün şehir olarak şahitlik ediyoruz…