Bu gün sevdiğim bir kardeşimin kayınpederinin koronadan öldüğü haberini aldım.
Yine sadece bu gün tüm ülkede babalar, anneler, oğullar, kızlar, kardeşler, kuzenler yeğenler akrabalar dostlar arkadaşlar seksen sekiz sevdiklerinin ölüm haberi ile üzüldüler.
Bilinen kadarı ile;
Dün seksen altı
Eveli gün seksen yedi.
17 Marttan bu yana on bir bin iki yüz otuz üç kez yaşandı bu üzüntü.
Yarın,öbür gün,daha öbür gün,daha daha öbür gün…
Yaşanmaya da devam edecek.
Artık nerede duracağını sadece Tanrı biliyor.
Elbette ölümlerin yanı sıra yaklaşık dokuz ayda üç yüz kırk altı bin yedi yüz doksan dört kişinin de koronadan sağ çıkmayı başardıkları gerçeği de var ortada da,
Ölenler yaşayanların diyetleri değiller ki…
Hele kup kuru,buz gibi,ruhsuz rakamlardan oluşmuş istatistik veri hiç değiller.
Hepsinin bir hikayesi var;
Kiminin başkalarının yazdığı,kiminin yazılanı okuyamadığı,kiminin yarım bırakıp gittiği hikayeleri.
O hikayeler ki,son paragrafları talihsiz ecelleri ile yazılmış.
Ya kalanlar ne diyorlar bu duruma; ya da henüz sırası gelmeyenler?
Onlar da ağızlarından çıkanı duyamayacak kadar garip bir kabullenmişlik içerisindeler.
***
-Haberin var mı; karşı apartmanda biri koronadan ölmüş
-Sorma duydum duydum da kaç yaşındaymış onu bilmiyorum
-Yetmiş altı
-Eeee Allah taksiratını affetsin…
Eeee ne allasen?
Meftanın yaşı yetmiş altı değil de kırk altı olsa daha mı çok üzülecektin?
Hayır duan yaşa mı tabi?
Yoksa sence o rahmetli hak etti mi Allah’ın belası bir virüse yakalanıp çırpına çırpına ölmeyi ?
Olur mu öyle şey diyorsan ;
O eee ne peki?
Öznesiz ya rahmetli, önemsiz de tabi sence.
Hele yaşı seninkinden on fazlaysa haklı da ölmekte.Öyle mi düşünüyorsun hakikaten?
Hatırlaman da fayda var;onlar toprağa bile yalnız giriyorlar tıpkı ölüme de yalnız gittikleri gibi.
Hiçbir yakınından helallik alamayanları bile var aralarında.
Yaşları on beş olmuş,yirmi beş,otuz beş,kırk beş, yetmiş beş hiç fark etmiyor; birbirlerini aynı yazgıyı paylaşarak tanıyorlar.
Belki de senden tek bekledikleri hiç birini kategorize etmeden sadece gönülden bir Fatiha…
***
Bizi yönetenler ne kadar farkındalar bilmiyorum ama salgın gün geçtikçe daha bir önemsenmesinin aksine sıradanlaşıyor.
Halk korkmasın ,paniğe kapılmasın diye inceltilerek alınan önlemler ve o artık o meşhur turkuaz tabloda ki veriler sanki arzulananın dışında birer tetikleyici unsur haline geldiler.
Kim bilir belki de çivi çiviyi sökünce azıcık paniklemek çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktı.
İnsanlar daha bir dikkat edeceklerdi;
En azından ben bu virüse filan inanmıyorum diye ortalıkta dolanıp birbirlerini enfekte etmeyeceklerdi.
Ama geçti Borun pazarı…
Bu saatten sonra bilim insanlarının adeta haykırarak söyledikleri toplu kapanmadan başka hiçbir önlemin milletimizi bu salgından koruyacak gücü olmadığı aşikar.
Malum onun da uygulanamamasının tamamen duygusal sebepleri var.
Çok merak ediyorum 12 Kasım 2095 te acaba bu günler için neler yazılıp çizilecek, gelecek kuşaklar ülkelerinin geçmişte ki salgınla imtihanını hangi başlıklarla anacaklar.
Mesela;
Çocuğunu karşısına alıp konuşan bir baba ‘‘O salgın zamanında şunu şunu yapsalardı dedem vakitsiz ölmeyecek,babam da okulu bırakmak zorunda kalmayacak,ben de daha iyi bir tahsil yapabilecektim der mi acaba?
Gencecik bir anne anneannesine ait bir dantele bakarken yavrusuna ben doyamadım sen anneannenin kıymetini bil kızım diye içlenir mi?
Ya da;
Evlerin bir köşelerinde sanki savaşta topluca ölüp yitmişler gibi binlerce insanın fotoğraflarına bakılıp göz yaşları dökülür mü?
Bunları bilmek ben yaştakiler için mümkün değil elbet;
Ancak dün olduğu gibi bu gün de ve yarın da tüm kuşakların bildikleri, bilecekleri bir gerçek var;
Ölümden öte köy yok.
Dilerim bilim insanlarının önerilerine kulak verilir de,en azından çok daha fazla can kaybının önüne geçilebilir.
Canın borsası yok;
Bir ay kendimizi karantinaya alırsak bu devlet batmaz.
Ama sağlıkçılarımız biraz nefes alırlar ve yine o nefesi bize verirler.
Hadi 2095 ten geçtim bu yılları kim nasıl anarsın da;
Bir de en güçlü vakanüvis tarih var?
Acaba o nasıl yazacak bu günlerde ki hali pür melali?
(Yıldızlarla ayırdığım kısım bizzat taraf olduğum bir diyalog. Allah hiç kimseyi bir başkasının ölümünü küçümseyecek kadar küçülmekle cezalandırmasın…)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Ölümden öte köy yok…
Bu gün sevdiğim bir kardeşimin kayınpederinin koronadan öldüğü haberini aldım.
Yine sadece bu gün tüm ülkede babalar, anneler, oğullar, kızlar, kardeşler, kuzenler yeğenler akrabalar dostlar arkadaşlar seksen sekiz sevdiklerinin ölüm haberi ile üzüldüler.
Bilinen kadarı ile;
Dün seksen altı
Eveli gün seksen yedi.
17 Marttan bu yana on bir bin iki yüz otuz üç kez yaşandı bu üzüntü.
Yarın,öbür gün,daha öbür gün,daha daha öbür gün…
Yaşanmaya da devam edecek.
Artık nerede duracağını sadece Tanrı biliyor.
Elbette ölümlerin yanı sıra yaklaşık dokuz ayda üç yüz kırk altı bin yedi yüz doksan dört kişinin de koronadan sağ çıkmayı başardıkları gerçeği de var ortada da,
Ölenler yaşayanların diyetleri değiller ki…
Hele kup kuru,buz gibi,ruhsuz rakamlardan oluşmuş istatistik veri hiç değiller.
Hepsinin bir hikayesi var;
Kiminin başkalarının yazdığı,kiminin yazılanı okuyamadığı,kiminin yarım bırakıp gittiği hikayeleri.
O hikayeler ki,son paragrafları talihsiz ecelleri ile yazılmış.
Ya kalanlar ne diyorlar bu duruma; ya da henüz sırası gelmeyenler?
Onlar da ağızlarından çıkanı duyamayacak kadar garip bir kabullenmişlik içerisindeler.
***
-Haberin var mı; karşı apartmanda biri koronadan ölmüş
-Sorma duydum duydum da kaç yaşındaymış onu bilmiyorum
-Yetmiş altı
-Eeee Allah taksiratını affetsin…
Eeee ne allasen?
Meftanın yaşı yetmiş altı değil de kırk altı olsa daha mı çok üzülecektin?
Hayır duan yaşa mı tabi?
Yoksa sence o rahmetli hak etti mi Allah’ın belası bir virüse yakalanıp çırpına çırpına ölmeyi ?
Olur mu öyle şey diyorsan ;
O eee ne peki?
Öznesiz ya rahmetli, önemsiz de tabi sence.
Hele yaşı seninkinden on fazlaysa haklı da ölmekte.Öyle mi düşünüyorsun hakikaten?
Hatırlaman da fayda var;onlar toprağa bile yalnız giriyorlar tıpkı ölüme de yalnız gittikleri gibi.
Hiçbir yakınından helallik alamayanları bile var aralarında.
Yaşları on beş olmuş,yirmi beş,otuz beş,kırk beş, yetmiş beş hiç fark etmiyor; birbirlerini aynı yazgıyı paylaşarak tanıyorlar.
Belki de senden tek bekledikleri hiç birini kategorize etmeden sadece gönülden bir Fatiha…
***
Bizi yönetenler ne kadar farkındalar bilmiyorum ama salgın gün geçtikçe daha bir önemsenmesinin aksine sıradanlaşıyor.
Halk korkmasın ,paniğe kapılmasın diye inceltilerek alınan önlemler ve o artık o meşhur turkuaz tabloda ki veriler sanki arzulananın dışında birer tetikleyici unsur haline geldiler.
Kim bilir belki de çivi çiviyi sökünce azıcık paniklemek çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktı.
İnsanlar daha bir dikkat edeceklerdi;
En azından ben bu virüse filan inanmıyorum diye ortalıkta dolanıp birbirlerini enfekte etmeyeceklerdi.
Ama geçti Borun pazarı…
Bu saatten sonra bilim insanlarının adeta haykırarak söyledikleri toplu kapanmadan başka hiçbir önlemin milletimizi bu salgından koruyacak gücü olmadığı aşikar.
Malum onun da uygulanamamasının tamamen duygusal sebepleri var.
Çok merak ediyorum 12 Kasım 2095 te acaba bu günler için neler yazılıp çizilecek, gelecek kuşaklar ülkelerinin geçmişte ki salgınla imtihanını hangi başlıklarla anacaklar.
Mesela;
Çocuğunu karşısına alıp konuşan bir baba ‘‘O salgın zamanında şunu şunu yapsalardı dedem vakitsiz ölmeyecek,babam da okulu bırakmak zorunda kalmayacak,ben de daha iyi bir tahsil yapabilecektim der mi acaba?
Gencecik bir anne anneannesine ait bir dantele bakarken yavrusuna ben doyamadım sen anneannenin kıymetini bil kızım diye içlenir mi?
Ya da;
Evlerin bir köşelerinde sanki savaşta topluca ölüp yitmişler gibi binlerce insanın fotoğraflarına bakılıp göz yaşları dökülür mü?
Bunları bilmek ben yaştakiler için mümkün değil elbet;
Ancak dün olduğu gibi bu gün de ve yarın da tüm kuşakların bildikleri, bilecekleri bir gerçek var;
Ölümden öte köy yok.
Dilerim bilim insanlarının önerilerine kulak verilir de,en azından çok daha fazla can kaybının önüne geçilebilir.
Canın borsası yok;
Bir ay kendimizi karantinaya alırsak bu devlet batmaz.
Ama sağlıkçılarımız biraz nefes alırlar ve yine o nefesi bize verirler.
Hadi 2095 ten geçtim bu yılları kim nasıl anarsın da;
Bir de en güçlü vakanüvis tarih var?
Acaba o nasıl yazacak bu günlerde ki hali pür melali?
(Yıldızlarla ayırdığım kısım bizzat taraf olduğum bir diyalog. Allah hiç kimseyi bir başkasının ölümünü küçümseyecek kadar küçülmekle cezalandırmasın…)