Ya düşer ya da ayağı üzengiye takılır baş aşağı döner.
En nihayetinde de pes eder ve ‘‘Hey gidi gençlik hey’’ diye ah çeker.
Sonra etrafına bakınıp kimse olmadığını görünce de;
‘‘Hadi hadi... ben senin gençliğini de bilirim’’der.
Bu fıkra burada bi dursun.
Evet memlekette salgın üzeri ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor kabul.
Bu durum hepimizi ve dahi esnaf kesimini de tam alından vuruyor ona da kabul.
Girdilerde ki artışlar dükkanların raflarında hurraaa diye çığlık ata ata koşuşturuyor, etiketleri fiyat etiketi olduklarına bin pişman ediyor buna da söyleyecek bir söz yok…
Malından hizmetine her ne varsa gerçek üstü fiyatlarla ve hiçbir kurala tabi olunmaksın satılıyor ya da emeği ile çalışan hiç kimse artık asli ihtiyaçlarının dışında yine hiçbir şeye para ayıramadığı için satılır gibi yapılıyor dolayısı ile esnafta ayakta durmakta zorlanıyor önermesine de diyecek bir şey yok.
Yok olmasına yokta,
Biz ülkemizin her döneminde ki hayat pahalılığını içselleştirmiş bir millet olarak ortada böylesi derin kriz ve salgın koşulları yokken de öteden beri bire beş konulmuş fiyatlara şerbetliyiz.
Yani;
Günümüz koşullarının olmadığı dönemleri de yılları da çok iyi biliriz.
Hatta nesiller boyu yüksek fiyatlarla mal ve hizmet ala ala durumu açıklasın diye ‘‘Kazıklanmak’’ tabirini bulan belki de tek milletiz.
Mesela şu anda masamda rahmetli babamdan kalma 1969-1971 yılları arasında yayınlanan mizah dergisi ‘Ustura’nın bir türlü ciltletemediğim fasikülleri var.
Hemen hepsinde de hayat pahalılığına ve kazıklanmaya dair karikatürler.
Diyeceğim biz bu işi her dönemde izahı olmadığı için mizahını bile yapmış insanlarız.
Sürekli karşılaştığımız uçuk kaçık fiyatlar her zaman hayatımızda oldular.
Biz görmeyeceğiz ama gelecek nesillerinde temel sıkıntıları olacakları aşikar.
Her zaman birileri süte su katacaklar her zaman birileri fırsattır diye ahaliyi abalı parantezine alıp kıyasıya vuracaklar ekonomistler de televizyonlarda gazetelerde dergilerde sitelerde artık her nereyi mesken tutmuşlarsa orada meseleyi ekonomik türbülans-arz ve talep eğrisi vs gibi cakalı deyimler ve laf kalabalığı ile açıklayacaklar.
Ez cümle deveyi hamuduyla götürenlerle nasıl götürüyor diye şaşkınlıkla izleyenlerin macera dizileri kesin finali geçtim sezon finali bile yapmadan devam edecek.
Demem o ki;
Biz Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız.
Ne alaka mı?
Lütfen yazının başına dönüp orada bıraktığım fıkrayı bir kez daha okuyunuz.
Alaka orada.
Biz bu pahalılığın daha kabul edilebilir ekonomik koşullarda ve salgın hastalık olmadığı zamanlarını da biliriz;
İşin ekonomiden ziyade insanlık sorunu olduğunu da…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Ben Senin Gençliğini de Bilirim…
Nasreddin Hoca bir gün ata binmek ister;
Ama kaç kere denediyse bir türlü binemez,
Ya düşer ya da ayağı üzengiye takılır baş aşağı döner.
En nihayetinde de pes eder ve ‘‘Hey gidi gençlik hey’’ diye ah çeker.
Sonra etrafına bakınıp kimse olmadığını görünce de;
‘‘Hadi hadi... ben senin gençliğini de bilirim’’der.
Bu fıkra burada bi dursun.
Evet memlekette salgın üzeri ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor kabul.
Bu durum hepimizi ve dahi esnaf kesimini de tam alından vuruyor ona da kabul.
Girdilerde ki artışlar dükkanların raflarında hurraaa diye çığlık ata ata koşuşturuyor, etiketleri fiyat etiketi olduklarına bin pişman ediyor buna da söyleyecek bir söz yok…
Malından hizmetine her ne varsa gerçek üstü fiyatlarla ve hiçbir kurala tabi olunmaksın satılıyor ya da emeği ile çalışan hiç kimse artık asli ihtiyaçlarının dışında yine hiçbir şeye para ayıramadığı için satılır gibi yapılıyor dolayısı ile esnafta ayakta durmakta zorlanıyor önermesine de diyecek bir şey yok.
Yok olmasına yokta,
Biz ülkemizin her döneminde ki hayat pahalılığını içselleştirmiş bir millet olarak ortada böylesi derin kriz ve salgın koşulları yokken de öteden beri bire beş konulmuş fiyatlara şerbetliyiz.
Yani;
Günümüz koşullarının olmadığı dönemleri de yılları da çok iyi biliriz.
Hatta nesiller boyu yüksek fiyatlarla mal ve hizmet ala ala durumu açıklasın diye ‘‘Kazıklanmak’’ tabirini bulan belki de tek milletiz.
Mesela şu anda masamda rahmetli babamdan kalma 1969-1971 yılları arasında yayınlanan mizah dergisi ‘Ustura’nın bir türlü ciltletemediğim fasikülleri var.
Hemen hepsinde de hayat pahalılığına ve kazıklanmaya dair karikatürler.
Diyeceğim biz bu işi her dönemde izahı olmadığı için mizahını bile yapmış insanlarız.
Sürekli karşılaştığımız uçuk kaçık fiyatlar her zaman hayatımızda oldular.
Biz görmeyeceğiz ama gelecek nesillerinde temel sıkıntıları olacakları aşikar.
Her zaman birileri süte su katacaklar her zaman birileri fırsattır diye ahaliyi abalı parantezine alıp kıyasıya vuracaklar ekonomistler de televizyonlarda gazetelerde dergilerde sitelerde artık her nereyi mesken tutmuşlarsa orada meseleyi ekonomik türbülans-arz ve talep eğrisi vs gibi cakalı deyimler ve laf kalabalığı ile açıklayacaklar.
Anlayan anlayacak, anlayamayana cüzdanı anlatacak.
Ez cümle deveyi hamuduyla götürenlerle nasıl götürüyor diye şaşkınlıkla izleyenlerin macera dizileri kesin finali geçtim sezon finali bile yapmadan devam edecek.
Demem o ki;
Biz Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız.
Ne alaka mı?
Lütfen yazının başına dönüp orada bıraktığım fıkrayı bir kez daha okuyunuz.
Alaka orada.
Biz bu pahalılığın daha kabul edilebilir ekonomik koşullarda ve salgın hastalık olmadığı zamanlarını da biliriz;
İşin ekonomiden ziyade insanlık sorunu olduğunu da…