Dünyanın dört bir yanında ateş ve iç savaşlar devam ediyor. Rusya ile Ukrayna resmen karşılıklı savaşırken, katil İsrail’de başta Filistin olmak üzere Lübnan ve etrafındaki ülkelere yönelik işgal ve saldırılarını devam ettiriyor.
Bu arada, 2024 yılının son günlerini yaşıyoruz. 2025 yılına birkaç gün kaldı. Takvim yaprakları değişirken, tarih ilerlerken, saatlerde durmak bilmiyorlar. Çünkü, hayat devam ediyor.
Ülkemize bakalım. Ekonomik olarak güç günler yaşıyoruz. 2024 yılından 2025 yılına geçtiğimiz dakikalardan itibaren yüzde 43.93 oranlı yeniden değerlendirme ölçeğinde iğneden ipliğe otomatik zamlar gelecek. Bu kamunun yaptığı vergi, harç, işlemlerde uygulanacak olan tarifelere yapılan zamlar.
Bu zamlar üzerine esnaf, üreticiler, satıcılar da kendi aradaki kazançlarını garanti altına alabilme adına zam yapacaklar. Yani, bir kişi yüzde 43.93 oranlı kamu zammını ödeyebilme adına ekonomistlerin hesaplarına göre yüzde 60 oranlı zam yapması gerekiyor.
Bununda piyasalardaki anlamı, mal ve hizmet bedellerine en az yüzde 60 zam geleceği beklentisi. Hal böyle iken, asgari ücret, emeklilere yapılacak zamlar, kamu hizmetlerindeki zamlar, kamu kira zamları, trafik cezalarından tutunda köprü ve yol geçişlerine yapılacak olan zamlarda yeni yıl ile beraber bizleri karşılayacaklar. Yeni yıl geliyor diye sevinelim mi, sevinmeyelim mi? Bilemedik.
Aslında, kamu mal ve hizmet bedellerine zam yapmasa da ülkemizdeki iğneden ipliğe yapılan zamlar önlense. İşte o zaman ne enflasyondan söz ederiz ne de hayat pahalılığından. Birde ülkemizdeki ekonomik düzendeki belirsizlik kendiliğinden ortadan kalkar.
Şimdi pek çok medya, 2024 yılının önemli olaylarını belirleyip konuları tekrar hatırlatıyor. Aslında fazla derinlere inilmesine gerek yok. 2024 yılının Mart ayında halkımız hükümete büyük bir ültimatom verdi. Mahalli seçimleri iktidar kaybetti diyebiliriz. Fakat, bunu anlamamakta ısrar eden hükümetin bazı uygulamaları hala halk arasında tartışılıyor.
Hükümetin yeni sınavı 2025 yılı asgari ücret belirlemesi ve emekli maaş zamları olacak. Bu olayları bir kenara yazalım. Yazdık. Not aldık.
Sonrasında gelelim 2024 yılının en önemli ve dünyayı sarsan olaylarına. Suriye meselesi. 13 yıldır dünya kamuoyunda iç savaş nedeniyle tartışılıyor. İnsanlar ülkelerini, evlerini, barklarını bırakıp kaçtılar. Kimilerine göre 10 milyon, kimilerine göre 5 milyon, resmi kayıtlara göre ise 3 milyon Suriyeli göçmen Türkiye’ye geldi. Yerleştiler. Buralarda iş güç sahibi oldular. Evlenip aile sahibi oldular. Çocuk sahibi oldular.
Bazıları kendilerine iş yeri açtılar. Bazıları gayrimenkul satın alıp iyice yerleşmiş gibi hava estiriyorlar.
2024 yılının son günlerinde çok değil daha geçen hafta içinde HTŞ isimli bir oluşum, Suriye’de İdlib’ten yola çıkıp Şam’a geldiler ve Şam rejimini devirip, yönetime el koydular.
Bu olay bizi başta terör olmak üzere çok yönlü ilgilendiriyor.
Birincisi, terör örgütünün Suriye topraklarında barınıp, ülkemize yönelik saldırılarda bulunması.
İkincisi, bölgedeki belirsizlik ve dünyanın pek çok ülkesinin petrol ve gaz nedeniyle buraları işgal edip bölücülere destek vermesiyle iyice bitleri kanlanan bu canilerin Türkiye topraklarını da içine alan bir harita çizip devlet kuracaklarını söylemeleri.
Üçüncüsü ve ülkemiz için en önemlisi ise göçmen ve mülteci durumundaki Suriyelilerin ülkemizdeki durumları.
Dördüncü olarak da Suriye’nin ekonomik ilişkilerin kesilmesiyle Türkiye’nin uğradığı ticari ve ekonomik kayıpları.
Hepsini alt alta yazıp genel bir toplama alındığında ülkemizin ne kadar güç ve zor durumda kaldığının ortaya çıkarılması zor değil.
Şimdi ne oldu?
Suriye’de artık Türkiye ile düşmanlık kurmak istemeyen ve ülke topraklarında terör örgütü mensubu ve uzantılarını istemediklerini ilan eden ve onların kamplarına yönelik temizleke harekatı yapan bir yönetim anlayışı var. Bu durum Türkiye’nin lehine gözüküyor. Uluslar arası düzeyde de Türkiye, Suriye’deki değişimin en büyük kazananı olarak konuşuluyor. Çünkü, Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu sürekli söylüyor.
Suriye’deki değişimin Türkiye’ye gölgesi nasıl düşecek?
Asıl önemli olan sorumuz bu.
Birinci sorumuz ve en büyük beklentimiz; Türkiye’deki Suriyeliler geri dönecekler mi?
Bugünkü duruma baktığımızda, Suriyelerden bazıları eşyalarını alıp ülkelerine dönüş yapmaya başladılar. Bazıları ise gidip, duruma bakıyorlar. İşler, güçler, mal mülk olayları ve hayat garantisinin nasıl olacağına dair kafalarındaki sorulara cevap arıyorlar.
İkinci soru; Suriye’nin yeni yönetimi, ülkedeki ekonomik olaylar ve herkesin iş ve yaşam hakkının garantisi olabilecek düzeyde olaylara hakim olabilecekler mi? Aslında bu durum iç güvenlikle ilgili.
Üçüncü soru; Türkiye başta olmak üzere başka ülkelere sığınan mültecilerin Suriye’ye geri dönüp dönmeme konusundaki idareleri nasıl? 13 yıldır alıştıkları yaşam şartlarını bırakıp ülkelerindeki duruma göre bugünkü bilinmezliğe geri dönüp dönmeyeceklerine ne gibi durumları dikkate alın karar verecekler?
Bu soruların cevapları aslında iki ülke arasında yapılacak olan yöne dönem anlaşmalarına bağlı. Türkiye açısından baktığımızda ise iş piyasasında eleman ve çalışan eksikliği olacak şeklindeki yorumlara katılmak mümkün değil. Çünkü, milyonlarca insan var işsiz ülkemizde. Hatta, Suriyelilerin düşük ücretle ve SGK ödemesi olmadan çalıştırıldığı iddiaları nedeniyle ülkemizin de kamu gelir kayıpları mevcut.
Kısaca, bu misafirlik çok fazla uzadı. Suriye’deki durum kontrol altına alınır alınmaz, ülkemizde yeni bir göç ve mülteci politikası geliştirilip; bu insanların vatanlarına geri dönüş yapmaları sağlanmalı. Çünkü, Türkiye artık bu ekonomik yükü taşıyabilecek durumda değil. En azından hastane kuyruğunda tedavi için bekleyen vatandaşların “Suriyeliler yüzünden randevu alıp tedavi olamıyoruz” şeklindeki eleştirilerine son verimle.
Tabi ki Suriye’de ortaya çıkan insanlık dramı ve hapishanelerdeki işkence olaylarına yönelik de bu insanların hayatları garanti altına alınmalı.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Suriye’nin Türkiye gölgesi
Dünyanın dört bir yanında ateş ve iç savaşlar devam ediyor. Rusya ile Ukrayna resmen karşılıklı savaşırken, katil İsrail’de başta Filistin olmak üzere Lübnan ve etrafındaki ülkelere yönelik işgal ve saldırılarını devam ettiriyor.
Bu arada, 2024 yılının son günlerini yaşıyoruz. 2025 yılına birkaç gün kaldı. Takvim yaprakları değişirken, tarih ilerlerken, saatlerde durmak bilmiyorlar. Çünkü, hayat devam ediyor.
Ülkemize bakalım. Ekonomik olarak güç günler yaşıyoruz. 2024 yılından 2025 yılına geçtiğimiz dakikalardan itibaren yüzde 43.93 oranlı yeniden değerlendirme ölçeğinde iğneden ipliğe otomatik zamlar gelecek. Bu kamunun yaptığı vergi, harç, işlemlerde uygulanacak olan tarifelere yapılan zamlar.
Bu zamlar üzerine esnaf, üreticiler, satıcılar da kendi aradaki kazançlarını garanti altına alabilme adına zam yapacaklar. Yani, bir kişi yüzde 43.93 oranlı kamu zammını ödeyebilme adına ekonomistlerin hesaplarına göre yüzde 60 oranlı zam yapması gerekiyor.
Bununda piyasalardaki anlamı, mal ve hizmet bedellerine en az yüzde 60 zam geleceği beklentisi. Hal böyle iken, asgari ücret, emeklilere yapılacak zamlar, kamu hizmetlerindeki zamlar, kamu kira zamları, trafik cezalarından tutunda köprü ve yol geçişlerine yapılacak olan zamlarda yeni yıl ile beraber bizleri karşılayacaklar. Yeni yıl geliyor diye sevinelim mi, sevinmeyelim mi? Bilemedik.
Aslında, kamu mal ve hizmet bedellerine zam yapmasa da ülkemizdeki iğneden ipliğe yapılan zamlar önlense. İşte o zaman ne enflasyondan söz ederiz ne de hayat pahalılığından. Birde ülkemizdeki ekonomik düzendeki belirsizlik kendiliğinden ortadan kalkar.
Şimdi pek çok medya, 2024 yılının önemli olaylarını belirleyip konuları tekrar hatırlatıyor. Aslında fazla derinlere inilmesine gerek yok. 2024 yılının Mart ayında halkımız hükümete büyük bir ültimatom verdi. Mahalli seçimleri iktidar kaybetti diyebiliriz. Fakat, bunu anlamamakta ısrar eden hükümetin bazı uygulamaları hala halk arasında tartışılıyor.
Hükümetin yeni sınavı 2025 yılı asgari ücret belirlemesi ve emekli maaş zamları olacak. Bu olayları bir kenara yazalım. Yazdık. Not aldık.
Sonrasında gelelim 2024 yılının en önemli ve dünyayı sarsan olaylarına. Suriye meselesi. 13 yıldır dünya kamuoyunda iç savaş nedeniyle tartışılıyor. İnsanlar ülkelerini, evlerini, barklarını bırakıp kaçtılar. Kimilerine göre 10 milyon, kimilerine göre 5 milyon, resmi kayıtlara göre ise 3 milyon Suriyeli göçmen Türkiye’ye geldi. Yerleştiler. Buralarda iş güç sahibi oldular. Evlenip aile sahibi oldular. Çocuk sahibi oldular.
Bazıları kendilerine iş yeri açtılar. Bazıları gayrimenkul satın alıp iyice yerleşmiş gibi hava estiriyorlar.
2024 yılının son günlerinde çok değil daha geçen hafta içinde HTŞ isimli bir oluşum, Suriye’de İdlib’ten yola çıkıp Şam’a geldiler ve Şam rejimini devirip, yönetime el koydular.
Bu olay bizi başta terör olmak üzere çok yönlü ilgilendiriyor.
Birincisi, terör örgütünün Suriye topraklarında barınıp, ülkemize yönelik saldırılarda bulunması.
İkincisi, bölgedeki belirsizlik ve dünyanın pek çok ülkesinin petrol ve gaz nedeniyle buraları işgal edip bölücülere destek vermesiyle iyice bitleri kanlanan bu canilerin Türkiye topraklarını da içine alan bir harita çizip devlet kuracaklarını söylemeleri.
Üçüncüsü ve ülkemiz için en önemlisi ise göçmen ve mülteci durumundaki Suriyelilerin ülkemizdeki durumları.
Dördüncü olarak da Suriye’nin ekonomik ilişkilerin kesilmesiyle Türkiye’nin uğradığı ticari ve ekonomik kayıpları.
Hepsini alt alta yazıp genel bir toplama alındığında ülkemizin ne kadar güç ve zor durumda kaldığının ortaya çıkarılması zor değil.
Şimdi ne oldu?
Suriye’de artık Türkiye ile düşmanlık kurmak istemeyen ve ülke topraklarında terör örgütü mensubu ve uzantılarını istemediklerini ilan eden ve onların kamplarına yönelik temizleke harekatı yapan bir yönetim anlayışı var. Bu durum Türkiye’nin lehine gözüküyor. Uluslar arası düzeyde de Türkiye, Suriye’deki değişimin en büyük kazananı olarak konuşuluyor. Çünkü, Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu sürekli söylüyor.
Suriye’deki değişimin Türkiye’ye gölgesi nasıl düşecek?
Asıl önemli olan sorumuz bu.
Birinci sorumuz ve en büyük beklentimiz; Türkiye’deki Suriyeliler geri dönecekler mi?
Bugünkü duruma baktığımızda, Suriyelerden bazıları eşyalarını alıp ülkelerine dönüş yapmaya başladılar. Bazıları ise gidip, duruma bakıyorlar. İşler, güçler, mal mülk olayları ve hayat garantisinin nasıl olacağına dair kafalarındaki sorulara cevap arıyorlar.
İkinci soru; Suriye’nin yeni yönetimi, ülkedeki ekonomik olaylar ve herkesin iş ve yaşam hakkının garantisi olabilecek düzeyde olaylara hakim olabilecekler mi? Aslında bu durum iç güvenlikle ilgili.
Üçüncü soru; Türkiye başta olmak üzere başka ülkelere sığınan mültecilerin Suriye’ye geri dönüp dönmeme konusundaki idareleri nasıl? 13 yıldır alıştıkları yaşam şartlarını bırakıp ülkelerindeki duruma göre bugünkü bilinmezliğe geri dönüp dönmeyeceklerine ne gibi durumları dikkate alın karar verecekler?
Bu soruların cevapları aslında iki ülke arasında yapılacak olan yöne dönem anlaşmalarına bağlı. Türkiye açısından baktığımızda ise iş piyasasında eleman ve çalışan eksikliği olacak şeklindeki yorumlara katılmak mümkün değil. Çünkü, milyonlarca insan var işsiz ülkemizde. Hatta, Suriyelilerin düşük ücretle ve SGK ödemesi olmadan çalıştırıldığı iddiaları nedeniyle ülkemizin de kamu gelir kayıpları mevcut.
Kısaca, bu misafirlik çok fazla uzadı. Suriye’deki durum kontrol altına alınır alınmaz, ülkemizde yeni bir göç ve mülteci politikası geliştirilip; bu insanların vatanlarına geri dönüş yapmaları sağlanmalı. Çünkü, Türkiye artık bu ekonomik yükü taşıyabilecek durumda değil. En azından hastane kuyruğunda tedavi için bekleyen vatandaşların “Suriyeliler yüzünden randevu alıp tedavi olamıyoruz” şeklindeki eleştirilerine son verimle.
Tabi ki Suriye’de ortaya çıkan insanlık dramı ve hapishanelerdeki işkence olaylarına yönelik de bu insanların hayatları garanti altına alınmalı.