15 nisan 1912 de Titanic buzdağına doğru giderken, garibanlar en altta gün ışığı görmeyen balık istifi kamaralarında Amerika'ya varınca yeni zenginliklere uzanacağı hayali ile uyuyordu ter kokusu içinde.
Kazan dairesindeki kara kömüre bulanmış işçiler kömürle dolduruyordu kazanları günlüğü 2 dolardan... Bu arada balo salonunda havyarlar yiyenler, dans edenler, saray ayarı kamaralarında keyif çatıp kaptana ve gemiye çok güveniyorlardı. Orta sınıftan insanlar genellikle güvertede geziyor, tabldot yemeğe talim ediyorlardı. Hepsinin hayali kendi çapında büyüktü.
Kaptan kibirli ve öz güvenle gemisini New York limanına vardıracağına iman etmişti.......
Bir ara genç bir gözcü buzdağlarını gördüğünde kaptanın onların yanından geçeceğini sanmıştı. Oysa küçük buzdağlarının altta kalan kısmı Titanic ten büyüktü.
Yaklaştılar ve gövde sürtündü. O anda titreşimden oynamış perçinler teker teker atmaya başladı. Gövde yırtılırken gemi duvara sürtünür gibi hırpalanıyordu. Kazan dairesine dolan su ateşle karşılaşmış ve kızgın buhar insanları yakmıştı. Birden alt kamara güvertelerine ateş sıçradı. Kaptan devasa geminin sıyırıp gideceğini sandı. Oysa perçinli sağlam gövde ve gemi sacı bu çarpmaya göre değildi. Perçin yerine elektrik kaynağı ile ve bazik elektronlar yapılan kaynak olsaydı belki dayanabilirdi.
Sonra sular doldu ve gövde dikilirken ortadan ikiye bölündü.
3000 kişiyle buzlu okyanusun dibine karanlıklara doğru gitti 100 yıl sonra bulunmak üzere.
Atlantik'in -2 derecelik sularına gömülürken ne yeterli filika vardı ne de insanları kurtaracakları bir yer.
Nova Sctoia ve New Foundland teki deniz fenerleri imdat çağrısını duydular. Ama hem uzak hem de deniz çok soğuktu.
Bu gemiyi batıran buzdağı değil uyarılara kulak asmayan kibirli bir kaptan ve mürettebat ve tüm yolcuların ona olan inanılmaz özgüvenidir.
Kaptanı gibi gemide öyle kibirliydi ki gemiye dolan kalabalık ona olan güvenlerinden dolayı gemiye binerken yeterli filika olmadığını göremediler , fark edemediler.
Kaptanın kibri bugün birçok siyasetçi de ve bürokratlar da iş adamlarında da görülmektedir.
Eğer gemi buzdağına çarpacak deseydiniz emin olun yine binerdi bazıları umutları için...
TİTANİK FİLMİ
Gerçek felaketi konu edinse de Titanik’te aktarılan, gemide tanışıp birbirine aşık Jack ve Rose’un hikâyesi tamamen kurgudur.
Jack (Leonardo DiCaprio) ve Rose’un (Kate Winslet) trajik aşk hikâyesi gerçek yolculara dayanmıyor.
Rose Dewitt-Bukkater ve Jack Dawson kurgusal karakterlerdir.
Filmdeki gibi birbirine aşık Rose ve Jack çifti 1912’de battığı gece Titanik’te bulunmuyordu.
Hikâye, genç ve özgür ruhlu bir ressam olan Jack Dawson (Leonardo DiCaprio) ile üst sınıftan güzel bir genç kadın olan Rose DeWitt Bukater (Kate Winslet) arasında geçer. Rose, zengin nişanlısı Cal Hockley (Billy Zane) ile Titanic’e binerken, Jack ise ekonomik olarak sınırlı imkanlara sahip bir şekilde gemiye bilet alarak yolculuğa katılır.
Rose ve Jack, gemide bir tesadüf eseri karşılaşırlar ve hızla birbirlerine çekerler. İkisi arasında güçlü bir aşk başlar, ancak sosyal sınıflarının ve Rose’un zoraki nişanlısının varlığı bu ilişkiyi zorlaştırır. Bir yandan romantizm yaşanırken, diğer yandan ise gemi buzdağına çarpar ve Titanic batmaya başlar.
Tam kapasitesi 3.547 kişi olan Titanik’te bulunan 2.224 kişiden sadece 710’inin kurtulduğu, geriye kalan 1.514 kişinin hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Encyclopedia Titanica gibi kaynaklarda Titanik gemi kazasında vefat edenlerin esame listesinde Rose Dewitt-Bukkater ve Jack Dawson isimlerinin yer almadığı görülebiliyor.
Gemide birinci sınıfta yolcu olan bir kadının üçüncü sınıfta yolcu olan bir erkeğe aşık olduğuna dair bir bilgi mevcut değil. Ancak, James Cameron bu karakterleri oluştururken gerçek hayattaki bazı figürlerden ilham almış.
James Cameron, Rose karakterini tasarlarken, Titanik faciası ile hiçbir bağlantısı bulunmayan Amerikalı sanatçı Beatrice Wood’dan esinlenmiş. Cameron, Titanik’in senaryosunu hazırlarken biyografisini okuduğu Beatrice Wood’un kişiliğinden, sanata olan ilgisinden, ailesinden ve geçmişinden etkilendiğini ve Rose karakterini oluştururken Wood’dan ilham aldığını açıklamış.
“Titanic: James Cameron’s Illustrated Screenplay” adlı kitapta Cameron, Beatrice Wood’tan aldığı ilhamı ve filmdeki Rose’un Beatrice Wood’un kurgu öğelerle birleştirilmiş bir yansıması olduğunu aktarmış.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmet KOYUNCU
Tıtanik ve filmi
TİTANİK
15 nisan 1912 de Titanic buzdağına doğru giderken, garibanlar en altta gün ışığı görmeyen balık istifi kamaralarında Amerika'ya varınca yeni zenginliklere uzanacağı hayali ile uyuyordu ter kokusu içinde.
Kazan dairesindeki kara kömüre bulanmış işçiler kömürle dolduruyordu kazanları günlüğü 2 dolardan... Bu arada balo salonunda havyarlar yiyenler, dans edenler, saray ayarı kamaralarında keyif çatıp kaptana ve gemiye çok güveniyorlardı. Orta sınıftan insanlar genellikle güvertede geziyor, tabldot yemeğe talim ediyorlardı. Hepsinin hayali kendi çapında büyüktü.
Kaptan kibirli ve öz güvenle gemisini New York limanına vardıracağına iman etmişti.......
Bir ara genç bir gözcü buzdağlarını gördüğünde kaptanın onların yanından geçeceğini sanmıştı. Oysa küçük buzdağlarının altta kalan kısmı Titanic ten büyüktü.
Yaklaştılar ve gövde sürtündü. O anda titreşimden oynamış perçinler teker teker atmaya başladı. Gövde yırtılırken gemi duvara sürtünür gibi hırpalanıyordu. Kazan dairesine dolan su ateşle karşılaşmış ve kızgın buhar insanları yakmıştı. Birden alt kamara güvertelerine ateş sıçradı. Kaptan devasa geminin sıyırıp gideceğini sandı. Oysa perçinli sağlam gövde ve gemi sacı bu çarpmaya göre değildi. Perçin yerine elektrik kaynağı ile ve bazik elektronlar yapılan kaynak olsaydı belki dayanabilirdi.
Sonra sular doldu ve gövde dikilirken ortadan ikiye bölündü.
3000 kişiyle buzlu okyanusun dibine karanlıklara doğru gitti 100 yıl sonra bulunmak üzere.
Atlantik'in -2 derecelik sularına gömülürken ne yeterli filika vardı ne de insanları kurtaracakları bir yer.
Nova Sctoia ve New Foundland teki deniz fenerleri imdat çağrısını duydular. Ama hem uzak hem de deniz çok soğuktu.
Bu gemiyi batıran buzdağı değil uyarılara kulak asmayan kibirli bir kaptan ve mürettebat ve tüm yolcuların ona olan inanılmaz özgüvenidir.
Kaptanı gibi gemide öyle kibirliydi ki gemiye dolan kalabalık ona olan güvenlerinden dolayı gemiye binerken yeterli filika olmadığını göremediler , fark edemediler.
Kaptanın kibri bugün birçok siyasetçi de ve bürokratlar da iş adamlarında da görülmektedir.
Eğer gemi buzdağına çarpacak deseydiniz emin olun yine binerdi bazıları umutları için...
TİTANİK FİLMİ
Gerçek felaketi konu edinse de Titanik’te aktarılan, gemide tanışıp birbirine aşık Jack ve Rose’un hikâyesi tamamen kurgudur.
Jack (Leonardo DiCaprio) ve Rose’un (Kate Winslet) trajik aşk hikâyesi gerçek yolculara dayanmıyor.
Rose Dewitt-Bukkater ve Jack Dawson kurgusal karakterlerdir.
Filmdeki gibi birbirine aşık Rose ve Jack çifti 1912’de battığı gece Titanik’te bulunmuyordu.
Hikâye, genç ve özgür ruhlu bir ressam olan Jack Dawson (Leonardo DiCaprio) ile üst sınıftan güzel bir genç kadın olan Rose DeWitt Bukater (Kate Winslet) arasında geçer. Rose, zengin nişanlısı Cal Hockley (Billy Zane) ile Titanic’e binerken, Jack ise ekonomik olarak sınırlı imkanlara sahip bir şekilde gemiye bilet alarak yolculuğa katılır.
Rose ve Jack, gemide bir tesadüf eseri karşılaşırlar ve hızla birbirlerine çekerler. İkisi arasında güçlü bir aşk başlar, ancak sosyal sınıflarının ve Rose’un zoraki nişanlısının varlığı bu ilişkiyi zorlaştırır. Bir yandan romantizm yaşanırken, diğer yandan ise gemi buzdağına çarpar ve Titanic batmaya başlar.
Tam kapasitesi 3.547 kişi olan Titanik’te bulunan 2.224 kişiden sadece 710’inin kurtulduğu, geriye kalan 1.514 kişinin hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Encyclopedia Titanica gibi kaynaklarda Titanik gemi kazasında vefat edenlerin esame listesinde Rose Dewitt-Bukkater ve Jack Dawson isimlerinin yer almadığı görülebiliyor.
Gemide birinci sınıfta yolcu olan bir kadının üçüncü sınıfta yolcu olan bir erkeğe aşık olduğuna dair bir bilgi mevcut değil. Ancak, James Cameron bu karakterleri oluştururken gerçek hayattaki bazı figürlerden ilham almış.
James Cameron, Rose karakterini tasarlarken, Titanik faciası ile hiçbir bağlantısı bulunmayan Amerikalı sanatçı Beatrice Wood’dan esinlenmiş. Cameron, Titanik’in senaryosunu hazırlarken biyografisini okuduğu Beatrice Wood’un kişiliğinden, sanata olan ilgisinden, ailesinden ve geçmişinden etkilendiğini ve Rose karakterini oluştururken Wood’dan ilham aldığını açıklamış.
“Titanic: James Cameron’s Illustrated Screenplay” adlı kitapta Cameron, Beatrice Wood’tan aldığı ilhamı ve filmdeki Rose’un Beatrice Wood’un kurgu öğelerle birleştirilmiş bir yansıması olduğunu aktarmış.