Bu makaleyi yazmaya beni yönlendiren bir gözlemimden bahsederek sözlerime başlamak
istiyorum. Bazı hastalarım sınırı hafifçe geçen kolesterol değerleri karşısında paniğe
kapıldıkları halde 300’lü sayılara ulaşan şekerlerini, 20’li sayılara ulaşan tansiyonlarını
umursamıyor, sigara içmekten korkmuyor, hatalı besleniyor ve hiç hareket etmiyor.
Biraz yükselmiş olan kolesterol hemen gidip damarları tıkayıverecek gibi bir endişe
çok yaygın. Ya da ani bir baş dönmesiyle karşılaşan pek çok kişi tansiyonlarıyla ilgili bir
problemden ziyade kolesterollerinin aniden yükselmiş olabileceğini düşünüyor.
Kolesterolün yüksek olması önemsizdir diyemeyiz elbette. Ama bu konuda ciddi bir kafa
karışıklığı olduğunu da görmezden gelemeyiz. Bu yazıyı yazmaktaki amacım kafa karışıklığının
giderilmesine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmektir.
Vücuttaki büyük ve orta boy atar damarların sertleşmesi anlamına gelen damar
sertliği, tıp diliyle ateroskleroz, aniden oluveren bir şey değildir. Erken çocukluk yaşlarında
başlayıp yavaş seyreden, çeşitli etkenlerle hızlanabilen bu durum bir hastalığın değil, sürecin
adıdır. Bu süreçte damarlarda aterom adı verilen şişlikler oluşup kan akımını yavaşlatabilir.
Hatta bu şişlikler nedeniyle damar tamamen tıkanıp kan akımı durabilir.
Damar sertliğini hızlandırabilen pek çok etken vardır. Bunlara risk faktörleri
diyoruz. Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, hareketsizlik, aşırı alkol, sağlıksız beslenme,
şişmanlık, insülin direnci, sigara, yaş, aile öyküsü, ağır stres, cinsiyet, kanda LDL nin
yüksek ve HDL nin düşük olması başlıca risk faktörleridir. Damar sertliği erkeklerde daha sık
görülürken, menopozdan sonra her iki cinste eşitlenir.
Risk faktörlerinin ortaya çıkardığı serbest radikal adı verilen maddeler bir yandan
damarların iç yüzeylerinde hasara neden olurken, bir yandan da LDL isimli kolesterolün yapısını
değiştirirler. Hipertansiyon bunlara ek olarak, mekanik etkiyle de damar iç yüzeyinde hasara yol
açar.
Oluşan bu hasara karşı savunma amaçlı bir yanıt verilmeye çalışılır. Hasar gören damar
yüzeyinin altında hücresel ve kimyasal olaylar serisi sahneye çıkar. Olay bölgesine başlangıçta
kan hücreleri ve yapısı değişmiş LDL gelir. Bu karmaşık olaylar sırasında HDL isimli kolesterol ise
LDL isimli kolesterolü damarlardan karaciğere taşımaya çalışır. Zamanla kalsiyum ve bağ
dokusuna ait hücreler de hasar bölgesinde toplanır. Aterom denilen şişlik işte böyle oluşur.
Serbest radikaller adı verilen zararlı maddelerin ortadan kaldırılmasına
çalışan maddelere anti oksidanlar adı verilir. Bu maddeler hem vücut tarafından üretilir hem de
dışarıdan özellikle sebze ve meyvelerle alınır. Aterom denilen şişliğin oluşması bir bakımdan da
serbest radikallerin galip gelmesi anlamına gelir.
Aterom adı verilen şişlikler uzun yıllar boyunca yavaş yavaş büyürler. Günün birinde böyle
bir şişlikte yırtık oluşursa içinden çıkan minik parçalar kan akımıyla sürüklenip daha ince
damarları tıkayabilir. Bazen bu şişlik yırtılmayıp gitgide büyüyerek damardaki kan akımını
yavaşlatabilir. Her iki durumda da kan akımı yetersizliğine bağlı olarak o damarın bulunduğu
organa ait sorunlar ortaya çıkabilir.
Bir başka ihtimal ise şişliğin olduğu yerde damarın anevrizma adı verilen baloncuk
yapmasıdır. Bu baloncuk patlayıp iç kanamaya neden olabilir.
En çok görülen durum ise ateromun yırtılması, orada kan pıhtısı oluşması ve kan akımının
durmasıdır. Bu durum kalpte olursa kalp krizine hatta ani ölüme neden olabilir. Tıkanma beyin
damarlarında olursa felce kadar varabilen sorunlar ortaya çıkabilir. Bu olay böbrek, bağırsaklar
veya bacaklarda da olabilir.
Özet olarak belirtmek isterim ki ülkemizde ve dünyada ölümlerin en büyük sebebi
olan kalp damar hastalıklarından korunmak için risk faktörlerini bilmek, tedavi ve
kontrolleri ihmal etmemek ve yaşam tarzı değişikliği yapmak şarttır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Cemal Nuri GÜRBÜZ
Damar sertliği
Bu makaleyi yazmaya beni yönlendiren bir gözlemimden bahsederek sözlerime başlamak
istiyorum. Bazı hastalarım sınırı hafifçe geçen kolesterol değerleri karşısında paniğe
kapıldıkları halde 300’lü sayılara ulaşan şekerlerini, 20’li sayılara ulaşan tansiyonlarını
umursamıyor, sigara içmekten korkmuyor, hatalı besleniyor ve hiç hareket etmiyor.
Biraz yükselmiş olan kolesterol hemen gidip damarları tıkayıverecek gibi bir endişe
çok yaygın. Ya da ani bir baş dönmesiyle karşılaşan pek çok kişi tansiyonlarıyla ilgili bir
problemden ziyade kolesterollerinin aniden yükselmiş olabileceğini düşünüyor.
Kolesterolün yüksek olması önemsizdir diyemeyiz elbette. Ama bu konuda ciddi bir kafa
karışıklığı olduğunu da görmezden gelemeyiz. Bu yazıyı yazmaktaki amacım kafa karışıklığının
giderilmesine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmektir.
Vücuttaki büyük ve orta boy atar damarların sertleşmesi anlamına gelen damar
sertliği, tıp diliyle ateroskleroz, aniden oluveren bir şey değildir. Erken çocukluk yaşlarında
başlayıp yavaş seyreden, çeşitli etkenlerle hızlanabilen bu durum bir hastalığın değil, sürecin
adıdır. Bu süreçte damarlarda aterom adı verilen şişlikler oluşup kan akımını yavaşlatabilir.
Hatta bu şişlikler nedeniyle damar tamamen tıkanıp kan akımı durabilir.
Damar sertliğini hızlandırabilen pek çok etken vardır. Bunlara risk faktörleri
diyoruz. Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, hareketsizlik, aşırı alkol, sağlıksız beslenme,
şişmanlık, insülin direnci, sigara, yaş, aile öyküsü, ağır stres, cinsiyet, kanda LDL nin
yüksek ve HDL nin düşük olması başlıca risk faktörleridir. Damar sertliği erkeklerde daha sık
görülürken, menopozdan sonra her iki cinste eşitlenir.
Risk faktörlerinin ortaya çıkardığı serbest radikal adı verilen maddeler bir yandan
damarların iç yüzeylerinde hasara neden olurken, bir yandan da LDL isimli kolesterolün yapısını
değiştirirler. Hipertansiyon bunlara ek olarak, mekanik etkiyle de damar iç yüzeyinde hasara yol
açar.
Oluşan bu hasara karşı savunma amaçlı bir yanıt verilmeye çalışılır. Hasar gören damar
yüzeyinin altında hücresel ve kimyasal olaylar serisi sahneye çıkar. Olay bölgesine başlangıçta
kan hücreleri ve yapısı değişmiş LDL gelir. Bu karmaşık olaylar sırasında HDL isimli kolesterol ise
LDL isimli kolesterolü damarlardan karaciğere taşımaya çalışır. Zamanla kalsiyum ve bağ
dokusuna ait hücreler de hasar bölgesinde toplanır. Aterom denilen şişlik işte böyle oluşur.
Serbest radikaller adı verilen zararlı maddelerin ortadan kaldırılmasına
çalışan maddelere anti oksidanlar adı verilir. Bu maddeler hem vücut tarafından üretilir hem de
dışarıdan özellikle sebze ve meyvelerle alınır. Aterom denilen şişliğin oluşması bir bakımdan da
serbest radikallerin galip gelmesi anlamına gelir.
Aterom adı verilen şişlikler uzun yıllar boyunca yavaş yavaş büyürler. Günün birinde böyle
bir şişlikte yırtık oluşursa içinden çıkan minik parçalar kan akımıyla sürüklenip daha ince
damarları tıkayabilir. Bazen bu şişlik yırtılmayıp gitgide büyüyerek damardaki kan akımını
yavaşlatabilir. Her iki durumda da kan akımı yetersizliğine bağlı olarak o damarın bulunduğu
organa ait sorunlar ortaya çıkabilir.
Bir başka ihtimal ise şişliğin olduğu yerde damarın anevrizma adı verilen baloncuk
yapmasıdır. Bu baloncuk patlayıp iç kanamaya neden olabilir.
En çok görülen durum ise ateromun yırtılması, orada kan pıhtısı oluşması ve kan akımının
durmasıdır. Bu durum kalpte olursa kalp krizine hatta ani ölüme neden olabilir. Tıkanma beyin
damarlarında olursa felce kadar varabilen sorunlar ortaya çıkabilir. Bu olay böbrek, bağırsaklar
veya bacaklarda da olabilir.
Özet olarak belirtmek isterim ki ülkemizde ve dünyada ölümlerin en büyük sebebi
olan kalp damar hastalıklarından korunmak için risk faktörlerini bilmek, tedavi ve
kontrolleri ihmal etmemek ve yaşam tarzı değişikliği yapmak şarttır.