Geçen gün bir okulun bahçesinden geçiyorum.
Bir çocuk, arkadaşına bağırıyor:
“Defol git, seninle oynamıyorum!”
Tam o sırada okulun duvarında kocaman bir afiş:
“Sevgi, saygı, hoşgörü haftası.”
Dedim ki kendi kendime,
Biz bu haftaları yaşıyoruz ama o haftalar bizi yaşamıyor galiba.
Evet, okullar bilgi veriyor, ama değer vermiyor.
Bir öğrenciye dünyanın bütün başkentlerini ezberletiyoruz ama
kalp kırmadan konuşmayı öğretemiyoruz.
Pi sayısının ondalıklarını biliyor ama
bir insanın onuruna nasıl dokunmaması gerektiğini bilmiyor.
Öğretmen anlatıyor, öğrenci dinliyor (ya da dinliyormuş gibi yapıyor),
zaman geçiyor, zil çalıyor.
Ve herkes, “Bugün de sistem kazandı” diyerek eve gidiyor.
Sistem, bilgiyi puana çeviriyor;
karakteri, sınav sonucuna katmıyor.
Bir öğrenci bana geçenlerde dedi ki:
“Hocam, empati kaç puan getiriyor?”
Cevap veremedim. Çünkü sistemde “insanlık” diye bir ders yok.
Ama ironik bir şekilde, “Hayat Bilgisi” var!
Sınıflarda akıllı tahta var,
ama bazen akıllı davranış yok.
Tablet var, ama tebessüm yok.
Kütüphane var, ama kitap sayısı kadar merak yok.
Veliler not peşinde, öğrenciler test peşinde,
kimse vicdan peşinde değil.
Bir veli toplantısında bir baba,
“Hocam, benim çocuğumun Türkçesi zayıf ama karakteri çok iyi.” dedi.
Yanında oturan başka bir veli hemen sordu:
“İyi de karakterin sınavı var mı hocam?”
Ben de dedim ki:
“Keşke olsaydı, o zaman bazı büyükler sınıfta kalırdı.”
Biliyor musunuz?
Eskiden çocuklar öğretmenine “Hocam” derken gözlerine bakardı.
Şimdi not sistemine bakıyorlar.
Eskiden yanlış yaptığında utanırdı,
şimdi ‘Hocam yanlış ama full doğru sayıldı’ diyor.
Sonra dönüp “Neden saygı azaldı, neden empati kalmadı?” diyoruz.
E çünkü biz, başarıyı ahlaktan ayırdık.
Birini seçmek zorundaymışız gibi davrandık.
Oysa ikisi birden mümkün:
Hem zeki hem vicdanlı,
hem bilgili hem değerli olmak.
Okullar bilgi veriyor,
ama değer vermiyor.
Ve biz o değer eksikliğini hayatın her alanında hissediyoruz.
Trafikte, sosyal medyada, siyasette, hatta ailede bile.
Bir gün bir çocuk bana dedi ki:
“Hocam, ben büyüyünce iyi insan olmak istiyorum ama
o meslek neydi tam hatırlamıyorum.”
İşte o an dedim ki,
Bu eğitim sistemi sadece aklı değil, kalbi de öğretmeli.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Çiğdem IŞIK KAYA
Okullar Bilgi Veriyor Ama Değer Vermiyor
Geçen gün bir okulun bahçesinden geçiyorum.
Bir çocuk, arkadaşına bağırıyor:
“Defol git, seninle oynamıyorum!”
Tam o sırada okulun duvarında kocaman bir afiş:
“Sevgi, saygı, hoşgörü haftası.”
Dedim ki kendi kendime,
Biz bu haftaları yaşıyoruz ama o haftalar bizi yaşamıyor galiba.
Evet, okullar bilgi veriyor, ama değer vermiyor.
Bir öğrenciye dünyanın bütün başkentlerini ezberletiyoruz ama
kalp kırmadan konuşmayı öğretemiyoruz.
Pi sayısının ondalıklarını biliyor ama
bir insanın onuruna nasıl dokunmaması gerektiğini bilmiyor.
Öğretmen anlatıyor, öğrenci dinliyor (ya da dinliyormuş gibi yapıyor),
zaman geçiyor, zil çalıyor.
Ve herkes, “Bugün de sistem kazandı” diyerek eve gidiyor.
Sistem, bilgiyi puana çeviriyor;
karakteri, sınav sonucuna katmıyor.
Bir öğrenci bana geçenlerde dedi ki:
“Hocam, empati kaç puan getiriyor?”
Cevap veremedim. Çünkü sistemde “insanlık” diye bir ders yok.
Ama ironik bir şekilde, “Hayat Bilgisi” var!
Sınıflarda akıllı tahta var,
ama bazen akıllı davranış yok.
Tablet var, ama tebessüm yok.
Kütüphane var, ama kitap sayısı kadar merak yok.
Veliler not peşinde, öğrenciler test peşinde,
kimse vicdan peşinde değil.
Bir veli toplantısında bir baba,
“Hocam, benim çocuğumun Türkçesi zayıf ama karakteri çok iyi.” dedi.
Yanında oturan başka bir veli hemen sordu:
“İyi de karakterin sınavı var mı hocam?”
Ben de dedim ki:
“Keşke olsaydı, o zaman bazı büyükler sınıfta kalırdı.”
Biliyor musunuz?
Eskiden çocuklar öğretmenine “Hocam” derken gözlerine bakardı.
Şimdi not sistemine bakıyorlar.
Eskiden yanlış yaptığında utanırdı,
şimdi ‘Hocam yanlış ama full doğru sayıldı’ diyor.
Sonra dönüp “Neden saygı azaldı, neden empati kalmadı?” diyoruz.
E çünkü biz, başarıyı ahlaktan ayırdık.
Birini seçmek zorundaymışız gibi davrandık.
Oysa ikisi birden mümkün:
Hem zeki hem vicdanlı,
hem bilgili hem değerli olmak.
Okullar bilgi veriyor,
ama değer vermiyor.
Ve biz o değer eksikliğini hayatın her alanında hissediyoruz.
Trafikte, sosyal medyada, siyasette, hatta ailede bile.
Bir gün bir çocuk bana dedi ki:
“Hocam, ben büyüyünce iyi insan olmak istiyorum ama
o meslek neydi tam hatırlamıyorum.”
İşte o an dedim ki,
Bu eğitim sistemi sadece aklı değil, kalbi de öğretmeli.