Bazı günler otobüse biniyorum, bir bakıyorum herkes konuşuyor. Kimisi telefonda, kimisi yanındakine… Ama kimse kimseyi dinlemiyor. Herkesin sesi var, ama kimsenin kulağı yok.
Bir teyze mesela, yanındaki genç kıza “Evladım eskiden insanlar birbirine ‘Nasılsın?’ derdi, şimdi herkes ‘Ne yaptın?’ diye başlıyor” dedi. Kız ise tam o sırada kulaklığını taktı. Teyze içini döküyor, ama dinleyen yok. İşte tam bu: konuşuyoruz ama duymuyoruz.
Bir arkadaş ortamına gidiyorsun; herkes kendi hikâyesini anlatmak için sırada. Sanki yarış var: “Benim derdim seninkinden büyük.” Biri işinden şikâyet ediyor, öteki araya girip “Boşver onu, ben geçen hafta patrona ne dedim biliyor musun?” diyor. Yani kimse dertleşmiyor, sadece sırasını bekliyor.
Bir dönem vardı, insanlar birbirini gerçekten dinlerdi. “Anlat bakalım, ne oldu?” derlerdi, sonra sessizlik olurdu… Şimdi?
“Anlat bakalım, ne oldu?” diyorlar ama ikinci cümlede telefonuna gelen bildirimi okuyorlar.
Dinlemek sabır ister, ama biz “sabır” kelimesini artık sadece trafik ışığında hatırlıyoruz.
Anne mutfaktan bağırıyor: “Ahmet çöpü dök!”
Ahmet: “Anne ders çalışıyorum!”
Anne: “Aferin oğlum, birazdan yemek hazır!”
Yani biri çöp diyor, öteki yemek anlıyor. İletişim var ama bağlantı yok.
Wi-Fi çekiyor ama duygu çekmiyor.
Sosyal medyada da aynı. Herkes paylaşım yapıyor, yorum yazıyor ama kimse okumuyor. Herkes “kendi fikrini” bağırıyor, ama başkasının fikrine kulak asmıyor. Hâlbuki dinlemek, anlamanın ilk adımıdır.
Ama bizde “anlamak” değil, “haklı çıkmak” makbul.
“Sen beni dinle” diyor herkes, ama kimse “Seni dinliyorum” demiyor.
Herkes konuşuyor.
Herkes yorum yapıyor.
Ama kimse okumuyor.
Bir paylaşım altına “Haklısın kardeşim!” yazanların yarısı ne yazıyı okumuş, ne fotoğrafa bakmış.
Bir arkadaşım geçen gün deneme yaptı, “Bugün kedim cumhurbaşkanı oldu” diye yazdı, altına “Helal olsun reis!” yorumları geldi. İşte durum bu!
Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı: “Öğrencilerim artık sadece konuşmak istiyor. Söz hakkı verdiğimde hemen başlıyorlar ama kimse arkadaşının cevabını duymuyor.”
Bu sadece sınıfta değil, evde de böyle.
Anne konuşuyor, baba telefonu kurcalıyor.
Çocuk bir şey anlatıyor, anne “Tamam tamam, sonra anlat” diyor.
Sonra diyoruz ki: “Bu çocuklar niye içine kapanık?”
E çünkü yıllardır onları duymuyoruz.
Bakın, dinlemek aslında bir nezaket meselesi.
Birine “Seni dinliyorum” demek, “Sen önemlisin” demektir.
Ama biz önemsemeyi unuttuk.
Yine de geç değil.
Birini dinleyerek başlayabiliriz.
Konuşmadan önce durup “Ben şimdi cevap vermek için mi dinliyorum, yoksa anlamak için mi?” diye sormalıyız kendimize.
Biz artık konuşmayı çok sevdik ama dinlemeyi gereksiz bulduk.
Oysa bazen birini dinlemek, ona vereceğiniz en büyük hediyedir.
Ne para ister, ne zaman.
Sadece biraz dikkat, biraz sabır.
Çünkü bazen susmak, bin kelimeden daha güçlüdür.
Bazen karşındaki insanın tek ihtiyacı “haklı çıkmak” değil, sadece “duyulmak”tır.
Ve belki de toplum olarak en çok ihtiyacımız olan şey şu:
Biraz sessizlik…
Biraz anlayış…
Ve bolca kulak vermek.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Çiğdem IŞIK KAYA
“Birbirimizi Dinlemiyoruz, Sadece Konuşuyoruz”
Bazı günler otobüse biniyorum, bir bakıyorum herkes konuşuyor. Kimisi telefonda, kimisi yanındakine… Ama kimse kimseyi dinlemiyor. Herkesin sesi var, ama kimsenin kulağı yok.
Bir teyze mesela, yanındaki genç kıza “Evladım eskiden insanlar birbirine ‘Nasılsın?’ derdi, şimdi herkes ‘Ne yaptın?’ diye başlıyor” dedi. Kız ise tam o sırada kulaklığını taktı. Teyze içini döküyor, ama dinleyen yok. İşte tam bu: konuşuyoruz ama duymuyoruz.
Bir arkadaş ortamına gidiyorsun; herkes kendi hikâyesini anlatmak için sırada. Sanki yarış var: “Benim derdim seninkinden büyük.” Biri işinden şikâyet ediyor, öteki araya girip “Boşver onu, ben geçen hafta patrona ne dedim biliyor musun?” diyor. Yani kimse dertleşmiyor, sadece sırasını bekliyor.
Bir dönem vardı, insanlar birbirini gerçekten dinlerdi. “Anlat bakalım, ne oldu?” derlerdi, sonra sessizlik olurdu… Şimdi?
“Anlat bakalım, ne oldu?” diyorlar ama ikinci cümlede telefonuna gelen bildirimi okuyorlar.
Dinlemek sabır ister, ama biz “sabır” kelimesini artık sadece trafik ışığında hatırlıyoruz.
Anne mutfaktan bağırıyor: “Ahmet çöpü dök!”
Ahmet: “Anne ders çalışıyorum!”
Anne: “Aferin oğlum, birazdan yemek hazır!”
Yani biri çöp diyor, öteki yemek anlıyor. İletişim var ama bağlantı yok.
Wi-Fi çekiyor ama duygu çekmiyor.
Sosyal medyada da aynı. Herkes paylaşım yapıyor, yorum yazıyor ama kimse okumuyor. Herkes “kendi fikrini” bağırıyor, ama başkasının fikrine kulak asmıyor. Hâlbuki dinlemek, anlamanın ilk adımıdır.
Ama bizde “anlamak” değil, “haklı çıkmak” makbul.
“Sen beni dinle” diyor herkes, ama kimse “Seni dinliyorum” demiyor.
Herkes konuşuyor.
Herkes yorum yapıyor.
Ama kimse okumuyor.
Bir paylaşım altına “Haklısın kardeşim!” yazanların yarısı ne yazıyı okumuş, ne fotoğrafa bakmış.
Bir arkadaşım geçen gün deneme yaptı, “Bugün kedim cumhurbaşkanı oldu” diye yazdı, altına “Helal olsun reis!” yorumları geldi. İşte durum bu!
Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı: “Öğrencilerim artık sadece konuşmak istiyor. Söz hakkı verdiğimde hemen başlıyorlar ama kimse arkadaşının cevabını duymuyor.”
Bu sadece sınıfta değil, evde de böyle.
Anne konuşuyor, baba telefonu kurcalıyor.
Çocuk bir şey anlatıyor, anne “Tamam tamam, sonra anlat” diyor.
Sonra diyoruz ki: “Bu çocuklar niye içine kapanık?”
E çünkü yıllardır onları duymuyoruz.
Bakın, dinlemek aslında bir nezaket meselesi.
Birine “Seni dinliyorum” demek, “Sen önemlisin” demektir.
Ama biz önemsemeyi unuttuk.
Yine de geç değil.
Birini dinleyerek başlayabiliriz.
Konuşmadan önce durup “Ben şimdi cevap vermek için mi dinliyorum, yoksa anlamak için mi?” diye sormalıyız kendimize.
Biz artık konuşmayı çok sevdik ama dinlemeyi gereksiz bulduk.
Oysa bazen birini dinlemek, ona vereceğiniz en büyük hediyedir.
Ne para ister, ne zaman.
Sadece biraz dikkat, biraz sabır.
Çünkü bazen susmak, bin kelimeden daha güçlüdür.
Bazen karşındaki insanın tek ihtiyacı “haklı çıkmak” değil, sadece “duyulmak”tır.
Ve belki de toplum olarak en çok ihtiyacımız olan şey şu:
Biraz sessizlik…
Biraz anlayış…
Ve bolca kulak vermek.