Yalan fıtratına ters olsa da doğru söyler ve "Bugün hava çok güzel” der.
Gerçek ona bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır.
Gün gerçekten çok güzeldir, yalanın doğru söylemesine şaşırsa da belli etmez.
Havadan sudan konuşa konuşa birlikte yürümeye başlarlar.
Ne gariptir ki yalanın yol boyunca kurduğu her cümle gerçeğin kafasını karıştıracak kadar doğrudur.
Bir süre sonra önlerine çıkan kuyunun başında dinlenmek için dururlar.
Yalan kuyuya bakıp "su çok güzel, hadi birlikte banyo yapalım!" der.
Gerçek bu teklif karşısında yalana olan güvensizliği nedeni ile suyu kontrol etme gereğini duyar kuyuya dikkatlice bakarak, elini suya sokar.
Su gerçekten temiz ve yüzülebilecek sıcaklıktadır.
Oraya gelene kadar yalanın her söylediğinin doğru olmasını da göz önüne alarak “peki” der.
İkisi de soyunup yüzmeye başlarlar.
Güle oynaya şakalaşıp yüzerlerken Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçıp kayıplara karışır.
Gerçek hem yalanın bu yaptığına, hem de ona inandığı için kendisine çok kızar. Kuyudan çırçıplak çıkar ve yalanı bularak giysilerini geri almak için yalanın ardından diyar diyar gezer.
Ancak gittiği her yerde onu çıplak görenler öyle tepkiler gösterirler, çıplak gerçeğe öyle öfkelenir öyle kinlenirler ki;
Zavallı gerçek çareyi kuyuya geri dönerek ve sonsuza dek ortadan kaybolmakta bulur.
İşte;
O zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş ve içimizde yaşamaktadır.
Dünya ise hala hiçbir şekilde çıplak gerçeği görmek istememektedir.
Arkadaşım Hande Özemre Gencosman’ın paylaşımını görünce bu mitolojik öyküyü biraz da dokunarak sizler ile de paylaşmak istedim.
Gerçek;
Her yalanın önünde sonunda varacağı son istasyon.
Her ne kadar Victor Hügo yalan için “Yalan, zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme ve cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.”diyerek yalanla zeka arasında bir illiyet bağı kurmuşsa da ben gerçeğin zeka işi olduğunu savunanlardanım.
Çünkü gerçek yalan üretip ardına saklanmak gibi son derece ağır bir ruh haletinden kurtarır insanı.
Zor durumda kalmamak yeteri kadar bir zeka göstergesi değil mi?
Zaten yalanın neresine saklanırsa saklansın hiçbir yalan kişiyi ardında gizleyecek kadar büyük ve hacimli değildir.
Mutlaka bir yerleri görülür saklandığının ardından.
Kafası, kulağı, ayağı, kolu en çok ta niyeti.
Buraya kadar ki paragraflar yazının başlığında ki öykü içindi.
Bu da hadis kısmı için
Ebu Hüreyre r.a. den rivayete göre Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, İman, 2/24, (I,14))
Bilmem anlatabildim mi?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Yalanla Gerçek Üzerine Bir Öykü Bir Hadis
Gerçek ve yalan bir gün buluşurlar.
Yalan fıtratına ters olsa da doğru söyler ve "Bugün hava çok güzel” der.
Gerçek ona bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır.
Gün gerçekten çok güzeldir, yalanın doğru söylemesine şaşırsa da belli etmez.
Havadan sudan konuşa konuşa birlikte yürümeye başlarlar.
Ne gariptir ki yalanın yol boyunca kurduğu her cümle gerçeğin kafasını karıştıracak kadar doğrudur.
Bir süre sonra önlerine çıkan kuyunun başında dinlenmek için dururlar.
Yalan kuyuya bakıp "su çok güzel, hadi birlikte banyo yapalım!" der.
Gerçek bu teklif karşısında yalana olan güvensizliği nedeni ile suyu kontrol etme gereğini duyar kuyuya dikkatlice bakarak, elini suya sokar.
Su gerçekten temiz ve yüzülebilecek sıcaklıktadır.
Oraya gelene kadar yalanın her söylediğinin doğru olmasını da göz önüne alarak “peki” der.
İkisi de soyunup yüzmeye başlarlar.
Güle oynaya şakalaşıp yüzerlerken Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçıp kayıplara karışır.
Gerçek hem yalanın bu yaptığına, hem de ona inandığı için kendisine çok kızar. Kuyudan çırçıplak çıkar ve yalanı bularak giysilerini geri almak için yalanın ardından diyar diyar gezer.
Ancak gittiği her yerde onu çıplak görenler öyle tepkiler gösterirler, çıplak gerçeğe öyle öfkelenir öyle kinlenirler ki;
Zavallı gerçek çareyi kuyuya geri dönerek ve sonsuza dek ortadan kaybolmakta bulur.
İşte;
O zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş ve içimizde yaşamaktadır.
Dünya ise hala hiçbir şekilde çıplak gerçeği görmek istememektedir.
Öyküyü çocukluğumda rahmetli babaannemden dinlemiştim.
Arkadaşım Hande Özemre Gencosman’ın paylaşımını görünce bu mitolojik öyküyü biraz da dokunarak sizler ile de paylaşmak istedim.
Gerçek;
Her yalanın önünde sonunda varacağı son istasyon.
Her ne kadar Victor Hügo yalan için “Yalan, zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme ve cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.”diyerek yalanla zeka arasında bir illiyet bağı kurmuşsa da ben gerçeğin zeka işi olduğunu savunanlardanım.
Çünkü gerçek yalan üretip ardına saklanmak gibi son derece ağır bir ruh haletinden kurtarır insanı.
Zor durumda kalmamak yeteri kadar bir zeka göstergesi değil mi?
Zaten yalanın neresine saklanırsa saklansın hiçbir yalan kişiyi ardında gizleyecek kadar büyük ve hacimli değildir.
Mutlaka bir yerleri görülür saklandığının ardından.
Kafası, kulağı, ayağı, kolu en çok ta niyeti.
Buraya kadar ki paragraflar yazının başlığında ki öykü içindi.
Bu da hadis kısmı için
Ebu Hüreyre r.a. den rivayete göre Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, İman, 2/24, (I,14))
Bilmem anlatabildim mi?