Yağdır Mevlam su!

Son yılların en kurak ve yağışsız geçen kış aylarını yaşıyoruz. Meteoroloji yağmur ve kar tahminlerinde ise bir türlü gerçekleri tutturamıyor. Vatandaşlarımız kış aylarında susuz kalabilme ihtimaline karşı nasıl hareket edeceklerini düşünürken, çiftçilerimiz, köylülerimiz ise tarlalarına ektikleri ürünlerin kuraklık nedeniyle verimli olmaması karşısında ne yapacaklarını düşünüyorlar.

Dünya genelinde bir iklim değişikliği ve su krizinden söz ediliyor.

Pek çok ülke, bu iklim değişikliği ve kuraklık tehlikesine karşı önlemler alıyor. Bazıları ise, olayları akışına bırakıp, hayır dualarla sorunları çözme peşinde.

Türkiye’de son yılların en kurak günlerini yaşayan ülkelerden birisi.

Balkan ülkelerindeki yağış ve kar yağışlarının ülkemize gelmesini dört gözle bekliyoruz. Balkanlarda da kurak etkisini devam ettirirken, geçen hafta başlayan kar yağışı, hepimizin yüreklerine su serpti.

Yağışlı havalar, hafta sonu ülkemize geldi. Bursa’da yağmur, Uludağ’da kar yağışının başlaması “kış kurak geçiyor. Kar yağmayıp, barajlarımız dolmazsa, yaz aylarında ne yapacağız?” diye konuşan Bursalıları bir nebze sevindirdi.

Yine de kar yağışı beklenildiği kadar değil. Her sene Uludağ’da yeni senenin başlangıcı yaklaşık 2 metre kar altında kutlanırdı. Bu sene bırakın kar birikimini, havalar o kadar sıcak geçti ki yaz aylarındaki havalar gibi mevsimleri yaşadık kış şartlarında.

Geçen hafta sonu başlayan yağış umarım bereketli olur.

Devamlı olur.

Doğancı ve Nilüfer Barajımız tıka basa dolarda yaz aylarında susuz kalmayız.

Su, derken geçen hafta BUSKİ bütün abonelerine mesaj gönderip, Bursa’nın barajlarında 45 günlük su kapasitesinin kaldığını, bu nedenle suyun tasarruflu kullanılmasını istedi. Bu çok doğru ve yerinde bir uygulama. Keşke, su kullanımı ve suların boş yere akıtılıp heba edilmesinin önüne geçilmesi konusunda sürekli eğitim, kalıcı eğitim konusunda da adımlar atılsa.

Öyle, sokaklara üç beş tane afiş asıp su tasarrufu ile ilgili çalışmalar yapmak halkın üzerinde pek de kalıcı tesir bırakmıyor. Bu konuyla ilgili olarak BUSKİ’nin, Büyükşehir Belediyesi’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile, Orman Bakanlığı ile ortaklaşa bir eylem planı hazırlayıp, halk eğitim, ilkokul, lise ve üniversitelerde eş güdümlü eğitim çalışması yapmasında fayda var diye düşünüyorum.

Her ne kadar susuzluk tehlikesine karşı iklim değişikliği, çevre kirlenmesine karşı karbon ayak izi programlarıyla ilgili çalışmalar yapılıyor ise de bu çalışmaların halka çok fazla yansımadığı, hep aynı kişi ve kitliler arasında kaldığı gözleniyor.

Dünyanın pek çok ülkesi, önümüzdeki yüzyılın su savaşları yüzyılı olacağını işaret edip, su ve su kaynakları konusunda çok önemli kararlar alıyorlar. Bizler ise Bursa örneğine baktığımızda, su kaynaklarının, özellikle tabi göl ve etrafındaki, Uludağ’daki su kaynaklarının damacana su firmalarına kiralandığı, bunların sayısının her geçen gün daha da arttığı yolundaki şikayetlere maruz kalıyoruz. Yine, ova, tarım alanlarındaki sanayileşmeye göz yuman mahalli idarelerin ve genel iktidarın, sürekli imar affı çıkarılmasıyla ilgili olarak, tarım alanlarının yok olmasına seyirci kalmasını tartışmamıza rağmen önleyici adımlar atamıyoruz. Sermayenin yönetimi ele geçirdiği yolundaki Avrupa’daki söylemleri bire bir aynen yaşamaya başladık mı acaba diye düşünmek gerekiyor.

Tarım alanlarındaki kaçak yapılaşma ile temelleri atılan, sonrasında imar affıyla yasal hale getirilen bilmem kaç tane sanayi kuruluşunun, toprak altındaki yer altı sularına sondaj vurup kullanması ise doğanın dengesini bozan en önemli faktör Bursa’da. Uzmanlar, bilim adamları bu işin sonrasının çok fena olacağını söylüyorlar. Hani, öncesinde 3-5 metreden çıkan kuyu sularıyla insanlar evlerinde, barklarında ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Şimdi, yer altında 50 metreden bile kullanılabilecek kadar suyun çıkmayışı, bırakın kuyu kazmayı, sondajların 200 metre ve daha fazla vurulmasına kadar ilerletmiş su meselesini. Demek ki, yer altı suları çekiliyor, kuruyor. Kuraklık halinde ise bizlerin kullanımına sunulan yer altı su kuyularından çekme suların bile depo miktarlarının azılması, tehlikenin işareti değil midir?

Sözün özü, pek çok vatandaşlarımız ve Bursalı hemşerilerimiz, “bizim ülkemizde bıçak kemiğe dayanmadan hiçbir iş yapılmaz” düşüncesine hakim.

Oysa ki, bizim ülkemizde bıçak kemiğe dayanmadan, tehlike baş göstermeden, ihtiyaçların zamanında belirlenip, ileriye dönük önlemlerin alınması ve eğitimlerin yapılması neden olmasın ki?

Bu sene çok söyledik, dualar ettik. Hep, “yağdır mevlam su!” dedik.

Başlayan bu yağışlar umarım uzun süreli olur. Barajlarımızı doldurur. Kış aylarında su sıkıntısı çekmemiz önlenmiş olur. Yaz aylarında ise rahatlıkla su ihtiyacımız karşılanır.

Velhasıl, Bursa sudan ibaret. (Evliya Çelebi)