Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ümit ve korku arasındaki denge

Yazının Giriş Tarihi: 11.01.2019 00:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.01.2019 00:04

Hayat dengemizi sağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi de ümit ve korku arasında bir yaşam sürmektir. Diyoruz ya! Şeytan insanı çoğu zaman Allah ile aldatır. "Nasıl olsa Allah'ın merhameti geniştir, o affeder" düşüncesine kapılan bir mümin dengenin sağlandığı vasat çizgiden uzaklaşmış, gaflet içerisine dalmış olur. Böyle bir durum, insanın ibadet ve itaatini ertelemesine sebep olacağı gibi yaptığı ibadetlerde gevşekliğe, vurdumduymazlığa da sebep olur. Bazense "Nasıl olsa Allah, bu kadar günahım varken beni affetmez, ne yapsam fayda yok" gibi düşünceyle korkuda ileri gidilir. Bu da günahta devam etmeye insanı sürükler, insanın geleceğini öldürür, hayatla ilgi ve alakasını keser, Allah muhafaza inancı yok eder farklı inanç ve düşüncelerle tatmin yoluna bile sürükleyebilir insanı. İnsanın ümitsiz olmasını Hz Ali işlenen günahtan daha büyük görmüştür.

   Evet, şüphesiz Allah sonsuz rahmet ve kerem sahibidir; insanın ne kadar günahı olursa olsun, O'nun merhameti o günahı eritir. Yeter ki samimi bir şekilde O'na rükû edelim. Buna karşı O'nun azabı da çok şiddetlidir. O'nun cezası hiç bir cezayla kıyaslanamayacak derecede ağırdır.

   Korku ve ümit, insanın hem kulluktaki dengesini ayakta tutan hem de terakki etmesine vesile olan iki kanat gibidir; birinin olmadığı yerde ötekinin varlığı, insanın Allaha yaklaşmasına değil, felaketine sebep olur.

    Biri ötekini ötelemeyen, birinin varlığı ötekini güçlendiren korku ve ümit bir anda veya yerine göre biraz fazla veya biraz az bulunmalıdır. Peygamberimiz "Ben. İçinizde en fazla Allahtan korkanız ve en fazla takva olanınızım" ( Buhari) Buyurarak Allah katında çok farklı değeri ve kıymetinin olmasına rağmen bu dengeyi korumuştur.

  Mesela bir defasında Peygamberimiz kızı Fatma’ya namazı emrederken "Benim babam peygamberdir diye sakın bana güvenme" diyerek uyarmış ve Allah korkusunun ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak göstermiştir.

   Sabahlara kadar ayakları şişinceye dek namaza devam etmesi nedeniyle "Niye bu kadar kendini yoruyorsun? Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladı" dediklerinde " şükreden bir kul olamayayım mı? Yani bende şükretmek istiyorum" diyerek şükürle bu dengeyi sağlamıştır. Kendisinin yarın nasıl muamele göreceğini bilmediğini, beyan etmesi ve hayatını buna göre yaşaması "Kul Muhammed" gibi bir yaşamı tercih etmesinin en bariz ifadesidir.

      İnsanı olumlu şeyleri yapmaya sevk eden böyle bir korku Allah'ı hakkıyla bilmekle mümkündür. "Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar. "( Fatır, 28) ayeti buna işaret etmektedir. Bilgi arttıkça kalpte korku meydana gelir. Ümidi içinde besleyen korku olunca, bu korku insanı bunalıma götürmez, tam aksine isyandan uzaklaşmaya, her daim ibadet ve itaat halinde olmaya, günah işlemeden şiddetle kaçınmaya vesile olur.

   Peygamberimiz buyuruyor ki

  "Müminin kalbinde korku ve ümit toplandığı müddetçe Allah Teâlâ umduğunu o koluna verir, korktuğundan da emin kılar" (Tirmizi)

   Allah korkusu kullardan korkulduğu gibi değildir. Allah korkusu insanı ümitsizliğe itmez, ibadet ve itaatleri zoraki yapma gibi bir duyguya kaptırmaz.  Bu korku ki dizginlemeyen sonsuz istek ve arzulara, nefsin pervasız telkinlerine karşı bir set vazifesi görür. Teşbihte hata olmasa, bir evladın annesinden korkup,  yine onun kucağına sığınması gibi bir korkudur bu.

   Öyle ya! Çocuğu ağlatan annenin bu davranışı çocuğuna karşı merhametsizliği sebebiyle değildir. Evlatta bilir ki, beni ağlatan annem olduğu gibi, güldürecek olan, ihtiyacımı giderecek olan da ondan başkası değildir.

   Allah ise bir annenin evladına olan şefkatinden daha fazla kuluna merhamet eder.

   Peygamberimiz buyuruyor ki:

   "Nefsim kudret elinde bulunduran Allaha yemin ederim ki, Allah Teâlâ kuluna şefkatli bir annenin yavrusuna olan merhametinden daha şefkatli ve merhametlidir "(Buhari)

  Son söz olarak: Bir mümin elinden gelen bütün gayretleri gösterip iyi ameller işlemeli,  samimiyet ve ihlâs ile mükâfatını Allahtan bekleyerek ibadet ve itaatine devam etmeli. Günahlar karşısında da O'nun azabının çok şiddetli olduğunu düşünüp o günahlara bulaşmaktan kendini korumalı.  Bütün bunlar bir ölçü içerisinde devam etmeli. Vesselam…

    

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.