Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Tut ki Öldük Birader…

Yazının Giriş Tarihi: 28.10.2021 00:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.10.2021 00:11

Rahmetli Büyük Babam öyküsünü anlatırken ismi için ‘Tut ki Yedim’ demişti.

Benim aklımda da öyle kalmış.

Aslının Sanki Yedim olduğunu bundan on yıl kadar önce öğrendim, şimdilerde de doktora yapıyorum.

Tut ki-San ki-Velev ki-Say ki…

Aralarında anlam bakımından pek bir fark yok.

Ama gerçek ve gerçek olduğu kadar da ilginç bir öyküsü var deyimin.

Osmanlı döneminde 18. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilen  İstanbul’un Fatih ilçesinde ki Zeyrek mahallesinin Kırbacı sokağında mütevazi bir cami var. …

Yapılış tarihi  ve kim tarafından yaptırıldığı  kesin olarak bilinmemesine karşın hakkında çeşitli rivayetler türetilerek günümüze kadar  gelmiş.

Rivayetlerden en revaçta olanını paylaşayım;

Keçeci zade Hayreddin Efendi (bir başka rivayete göre de Adanalı Şakir Efendi)dar gelirli bir esnafmış.

 “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur.” Ayetindeki müjdeyi duyunca bir cami yaptırmaya karar vermiş.

Gel gelelim bunun içinde gerekli parası yokmuş.

O da nefsinin arzularını sermaye yaparak,hiç birini dinlemeden dünyevi isteklerini yerine getirmek için harcayacağı paraları  biriktirmeye başlamış.

Ne zaman  canı bir şey istese: ‘Sanki yedim’ demiş ve parasını bir kenara koymuş.

Bu eyleminin  20. Yılında Ayette ki  koşulları tamamladığına ve biriktirdiği paranın bir cami yaptırmak için yeterli olduğuna karar vererek eyleminin adı olan bu küçük ve mütevazi camiyi yaptırmış.

Caminin adını da halk koymuş;

‘‘Tut ki Yedim Camii’’

Geçen gün hanım ile markete gittiğimizde yine aklıma geldi bu öykü.

Ama evrilmiş ve güncellenmiş haliyle tabii.

Reyonlar arasında dolanırken önceleri rahatlıkla  aldığımız ürünleri pas geçip hatta bazılarını görmemek için başımı öte tarafa çevirirken kulaklarımda hep o caminin ismi yankılanıyordu.

Tut ki yedim…

Artık bu iki sözcüğün parantezine aldığımız bir yaşam sürüyoruz..

Hayatta kalabileceğimiz kadar besin maddesi alarak,evimizde karanlıkta kalmadan,susuzluktan kurumadan,kışın soğuktan donmadan yaşayabilmek adına tatil,kültür,hobi ve daha ne varsa tamamını yani hayatı anlamlı kılan diğer unsurlarını yok sayarak.

Ama hepsini de yaptığımızı varsayarak.

-Hayatım pideli köfte yiyelim mi?

-Tut ki yedik canım.

-İki günlüğüne Erdek’e gidelim mi?

-Tut ki gittik hayatım

-Kış geliyor,parkan çok yıprandı; gel yeni bir tane alalım.

-Tut ki aldık balım.

-İlaçların bitti,yazdıralım da alalım,gerçi katkı payı ödeyeceğiz ama olsun.

-Tut ki aldık bir tanem.

-Aaaa ama öleceksin be adam; sağlıktan tasarruf mu olurmuş?

-Tut ki hiçbir sağlık sıkıntım yok canımın içi.

Bu Tut ki bir kere başladı mı,davranış biçimi haline gelmeden de durmuyor.

Vazgeçilip hayattan çıkartıların sayısı artıkça da insanın ruhu da yoksullaşıyor.

Ha bir de bu tut kilerin sonunda harcamaları kısınca biriktirecek para da artmıyor artık.

Değil cami yaptırmak evin kirası uç uca denkleştirilip  ödenebiliyor.

Harcanmayan her liranın da  anında enflasyonun giyotininde kafası vuruluyor.

Yoksulluk sınırının iki kat altında,açlık sınırının sınır çizgisinde yaşamak ip canbazlığı gibi bir şey.

Düştü düşecek insan.

Ele geçen üç kuruş paranın marketlere,kasaplara,pazarlara,lokantalara ve bilumum ticarethaneye bölünmesi teknik olarak mümkün değil.

Mutlak surette bazılarından vazgeçmek gerekiyor.

Zaten biz vazgeçmesek onlar bizden vazgeçiveriyorlar.

Eh asgari harcamalar azami gelire denk gelince de kabullenmekten başkacada yapacak bir şey yok.Çaresiz eyvallah deniliyor.

Ekonomik göstergelere baktıkça da bunun öyle hamasi söylemlerle filan kolay kolay atlatılacak bir sıkıtı olmadığı da ortada.

O zaman bize tek bir yol kalıyor.

Almamak ya da süresiz olarak ertelemek.

Hayati unsurlara biteviye gelen zamlar hepimizin yaşam kalitesini de düşüyor elbette.

Bununla birlikte oluşan talep daralmasından dolayı da alabildiğimiz mal ya da hizmetlerin de içi boşalıyor.

Toplam kalite derken, toplam kalitesizlikle mücadele bile edemez hale geliyoruz.

Kısa kısa,erteleye erteleye giderek hayatın dışına çıkıyor,kabuklarımıza çekiliyoruz.

Alışkanlıklarımızdan küçücük keyiflerimizden vazgeçtikçe de mutsuzlaşıyor bunu da çevremize yansıtıyoruz.

Başarının para olarak algılandığı,her şey için ederinin en az iki katı bedeller ödendiği bir ülkenin emeği ve helalliği ile geçinen  insanının da mutlu olması beklenemez.

‘’Onu bırak,buna boş ver,ötekini atla,berikini pas geç,böyle de yaşanmaz ki ama’’

Diyen olursa diye yazıyorum;

Tut ki öldük birader…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.