A Milli Futbol Takımımız, bir Dünya Kupası’nı daha evden seyretmenin hazırlıklarını tamamlamak üzere… Zaten ne işimiz var, Katar’ın ‘parasını bastırıp’ aldığı finallerde? Para o kadar tatlı ki, başladığından beri Haziran’da başlayıp Temmuz’da biten Dünya Kupası finalleri, Kasım’da başlayıp, Aralık’ta bitecek… Nasıl bir para imiş ki, tüm ritüelleri bozmuş?! Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış… Bize ne canım, zaten katılamayacağız… Biz dönelim, Norveç maçına…
Selim Soydan’ın yerine A Milli Takım sorumlusu olan Altıntop’un yapılandırdığı, bir Milli Takım vardı sahada… “ Doğan görünümlü Şahin” misaliydi Hamit Altıntop’un, takımı. Cilası yeni ama ruhu eski Milli Takım için maç, altıncı dakikada golü atınca bitti adeta. Şok golü yedikten sonra, Norveç aldı sazı eline ve bir daha bırakmadı. Kâh tempoyu düşürdü oyunu kendi sahasında kabul etti, kâh tempoyu yükseltti kanatlardan bindirdi. Peki, biz ne yaptık? Hiçbir şey… Oynarmış (!) gibi yaparak Norveç’i seyrettik sadece…
Maça başlarken Kuntz’un kafasında, ‘gol yemeyeyim’ düşüncesi varmış anlaşılan. Ölüm- kalım maçımıza, çift ön libero ile çıktık. Milli Takım’ın mutlak galip gelmesi lazımken, Burak-Halil forvet hattı ile oynamak gerekmez miydi? Teknik Direktör değişikliği, Futbol Federasyonu içerisinde sadece iktidar kavgasından mı ibaretti yoksa? Şenol Güneş’te kurtarıcı olarak Kenan Karaman’dan vazgeçmiyordu. Kuntz da, sol açıktan devşirme ile hücum hattını takviye etmeye çalıştı, Halil Dervişoğlu yanında otururken. O zaman niye dere geçerken at değiştirdik? Kendi sahamızda, mutlak kazanmamız gereken maçta-üstelik devreye berabere girmişken- niçin gerekli müdahaleyi ikinci yarı başlarken yapmadık? Klasik 4-4-2’ye dönüp, niçin Norveç’i sahasına hapsetmedik? Milli Takım performansı, daha önce de yazdığım gibi, prostat hastaları gibi kesik kesik olan Hakan Çalhanoğlu, hâlâ “on numara” oynatılmaya çalışılıyorsa, ne farkı kaldı Kuntz’un, Güneş’ten? Sahada oynamaya çalışan, ve performansı tüm arkadaşlarından iyi olan, Cengiz’i niçin kenara aldık? Bütün bunları zaten Şenol Güneş de becerebiliyordu. Niçin Stefan’ı, Güneş’e tercih ettik? Zaten bunları Güneş ile de yaşıyorduk, ne gerek vardı? Aynı şeyleri yaparak, farklı sonuçlar elde etmeyi ummaktan ne zaman vazgeçeceğiz?
Müteahhit kafası ile futbol’u bu kadar yönetebiliyoruz… Bu gidişle; daha çok at değiştiririz, daha çok televizyon karşısında oturup elin Ulusal takımını seyrederiz.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Uğur TEMEL
STEFAN’IN GÜNEŞ’İ…
A Milli Futbol Takımımız, bir Dünya Kupası’nı daha evden seyretmenin hazırlıklarını tamamlamak üzere… Zaten ne işimiz var, Katar’ın ‘parasını bastırıp’ aldığı finallerde? Para o kadar tatlı ki, başladığından beri Haziran’da başlayıp Temmuz’da biten Dünya Kupası finalleri, Kasım’da başlayıp, Aralık’ta bitecek… Nasıl bir para imiş ki, tüm ritüelleri bozmuş?! Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış… Bize ne canım, zaten katılamayacağız… Biz dönelim, Norveç maçına…
Selim Soydan’ın yerine A Milli Takım sorumlusu olan Altıntop’un yapılandırdığı, bir Milli Takım vardı sahada… “ Doğan görünümlü Şahin” misaliydi Hamit Altıntop’un, takımı. Cilası yeni ama ruhu eski Milli Takım için maç, altıncı dakikada golü atınca bitti adeta. Şok golü yedikten sonra, Norveç aldı sazı eline ve bir daha bırakmadı. Kâh tempoyu düşürdü oyunu kendi sahasında kabul etti, kâh tempoyu yükseltti kanatlardan bindirdi. Peki, biz ne yaptık? Hiçbir şey… Oynarmış (!) gibi yaparak Norveç’i seyrettik sadece…
Maça başlarken Kuntz’un kafasında, ‘gol yemeyeyim’ düşüncesi varmış anlaşılan. Ölüm- kalım maçımıza, çift ön libero ile çıktık. Milli Takım’ın mutlak galip gelmesi lazımken, Burak-Halil forvet hattı ile oynamak gerekmez miydi? Teknik Direktör değişikliği, Futbol Federasyonu içerisinde sadece iktidar kavgasından mı ibaretti yoksa? Şenol Güneş’te kurtarıcı olarak Kenan Karaman’dan vazgeçmiyordu. Kuntz da, sol açıktan devşirme ile hücum hattını takviye etmeye çalıştı, Halil Dervişoğlu yanında otururken. O zaman niye dere geçerken at değiştirdik? Kendi sahamızda, mutlak kazanmamız gereken maçta-üstelik devreye berabere girmişken- niçin gerekli müdahaleyi ikinci yarı başlarken yapmadık? Klasik 4-4-2’ye dönüp, niçin Norveç’i sahasına hapsetmedik? Milli Takım performansı, daha önce de yazdığım gibi, prostat hastaları gibi kesik kesik olan Hakan Çalhanoğlu, hâlâ “on numara” oynatılmaya çalışılıyorsa, ne farkı kaldı Kuntz’un, Güneş’ten? Sahada oynamaya çalışan, ve performansı tüm arkadaşlarından iyi olan, Cengiz’i niçin kenara aldık? Bütün bunları zaten Şenol Güneş de becerebiliyordu. Niçin Stefan’ı, Güneş’e tercih ettik? Zaten bunları Güneş ile de yaşıyorduk, ne gerek vardı? Aynı şeyleri yaparak, farklı sonuçlar elde etmeyi ummaktan ne zaman vazgeçeceğiz?
Müteahhit kafası ile futbol’u bu kadar yönetebiliyoruz… Bu gidişle; daha çok at değiştiririz, daha çok televizyon karşısında oturup elin Ulusal takımını seyrederiz.