Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Söz verdiler çark ettiler

Yazının Giriş Tarihi: 04.03.2020 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.03.2020 00:00

Dünyada en fazla göçmen, mülteci ve sığınmacı ağırlayan ülke Türkiye. Peki neden? Müslüman din kardeşi olduğumuz için mi? Yoksa, Birleşmiş Milletler kanalında daha güçlü bir ülke görüntüsü verebilme adına mı bizler bu insanları barındırmayı tercih ettik?

İşte Türk kamuoyu bu soruların cevabını merak ediyor.

Suriye’nin İdlib kentindeki kahpe saldırı sonrasında askerlerimiz şehit düşmesiyle başlayan ve bir anda dünya kamuoyunun bir numaralı gündem maddesi haline gelen bu göç meselesi nedir? Suriye’yi, petrol savaşı uğruna karıştıran devletler, bu ülkede iç savaş başlattılar. 9 yıldır da amansız bir savaş sürüyor ve kan akıyor. Bazıları, ellerinde parası pulu olanlar, savaş çığlıkları atılmaya başladığında, çoktan Avrupa’nın pek çok ülkesine gidip yerleştiler. Bazıları ise ortada kaldılar. Çoluk-çocuk, aç ve bihaç halde. Ne yapacaklarını bilemeden Türkiye sınırına dayandılar. Türkiye, her zamanki gibi onları Muhacır, ülkemizi ise Ensar olarak görüp bağrına bastılar.

Sonra, bu kişilerden bazıları Türkiye sınırları aşıp, Avrupa ülkelerine gitmeye başladılar. Avrupalılar, ceplerinde parası pulu olmayan, mesleği olmayan, bir sürü kalabalık nüfusa sahip aileleri istemediler. Kendi topraklarına almama adına, Türkiye ile “biz size Avrupa Birliği kaynaklarından para verelim. Bu kişiler, sizin ülkenizde kalsınlar, siz bakın….” Gibisinden sözde yardım ediyormuş gibi gözüküp, özde ise kendi ülkelerinde yabancı istemedikleri için böyle bir avutma tekniği ile ülkemizi ve Türk insanların mağdurların yanında olması, onlara her zaman kol kanat germesine yönelik vicdanı duygularımızı kullandılar.

Şimdi ise durum tam tersine döndü.

Yunanistan, sığınmacıların kendi ülkesine girmemesi adına cinayet işlemeye başladı. Hem de askerleri ve polisleri kanalıyla. Bu resmen Birleşmiş Milletler Göç anlaşmasına göre suç. Uluslar arası Ceza Hukukuna göre de insanlık suçu. Kendinden aman dileyen insanlara hiçbir insan ve hiçbir vicdanlı kişi ateş edip onları öldürmez. Yunanistan devlet eliyle cinayet işlerken, sözde aydın, ileri demokrasi, insan hakları savunucu gibi gözüken Avrupa Birliği ülkeleri de seyirci kalıyorlar. Tıpkı, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Saraybosna’da Srebrenisca’da yaptıkları gibi.

Bu göç dalgasının Avrupa’ya ulaşmaması ve Türkiye’nin bu göçmenler, mülteciler, sığınmacılar ile kendi başına mücadele etmesi adına bir sürü söz verdiler. Para yardımı vaadinde bulundular. En son Almanya ve Fransa, Suriye topraklarında oluşturulacak olan Güvenli Bölgelerde bu insanların yaşayabilecekleri güvenli kentler kurabilme adına anlaştılar. Fakat, bütün bunlar masada kaldı. Ne demiş atalarımız, söz uçar, yazı kalır. Bazı yazılı anlaşmalarda imzalanmasına rağmen, başta Geri Kabul Anlaşması gibi, Türkiye, Avrupalıların “biz bunları istemiyoruz” dediği göçmenleri geri aldı. Sözünü tuttu. Zalim, Avrupa ise bugün kirli ve çirkin yüzünü bir kez daha gösterip, göçmenlerin üzerine, çocukların üzerine, kadınların üzerine ses bombası, duman bombası, gaz bomsa ı ve önce plastik mermiler sonra da gerçek mermilerle saldırmaya başladılar.

İşte, Avrupa’nın adaleti bu.

Bizlere, yeri geldiğinde demokrasi dersi, yeri geldiğinde insan hakları dersi vermeye çalışanların uyguladıkları demokratik yaklaşım silahla insanları caydırma. İnsan hakları ise devlet eliyle cinayet işleme…

Bunun yanında Suriye’de her türlü dolap döndürüp, Türkiye’yi terör saldırıları ile tehdit etme. Bölücü örgüt militanlarına para verip, onları kendi saflarında savaşa sürükleme. Türkiye bunları söyleyince de “bizim işimize karışmayın” cevabını vermeleri.

Bu mudur insan hak ve hukuku.

Birleşmiş Milletler Uluslar arası Göç antlaşması bile bugün Yunanistan’ın sınırlarına dayanan insanlara karşı yaptığı uygulamayı suç sayıyor. Avrupa Birliği hala neyin peşinde?

Bu görüşlerini bir türlü öğrenemedik. Bugün geldiğimiz noktada ise olayları tarafsız gözle yorumladığımızda, AB’nin görüşünün “biz bu kişileri sınırlarımıza almayalım. Türkiye ne yaparsa yapsın” mantığı ile hareket ettiklerini gösteriyor.

Tabi ki bu durum kabul edilemez. Çünkü Türkiye’ye 18 yıldır aralıksız yöneten AK Parti, en son 29 Mart mahalli seçim sonuçlarında, halkın başta Suriyeliler olmak üzere ülkemizdeki düzensiz göçmenlere olan tepkisini gördü. Buralardaki Belediye Başkanlıklarının özellikle, Ankara, İstanbul ve Antalya ilindeki başkanlıkların el değiştirmesinde Suriyeli sığınmacıların kent merkezinde istenmeyen görüntüler çizmeleri büyük önem taşıdı. Kendi insanlarımız, vatandaşlarımız bu kişiler yüzünden işsiz kaldılar. Ekonomik yönden güçsüz kaldılar. Bu nedenle de iktidara tepkilerini gösterdiler.

İnsanların, yerlerini yurtlarını, vatanlarını, topraklarını bırakıp bir yerden başka yere gitmeleri kolay değil. Hali vakti yerinde olanlar, kısaca parası olan zenginler, düzenli göç bahanesiyle istedikleri ülkeye gidip sığınabiliyorlar. Belki de saygın vatandaş oluyorlar. Buna başta Amerika olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri dahil. Garibanlar ise sığındıkları ülkede yaşam savaşı veriyorlar.

Türkiye’nin durumuna gelince, işin insanı boyutundan çok ekonomik sıkıntılar, siyasi sonuçlar ve yaşam tehlikesi gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda değiliz.

Söz verip, çark edenler bunu çok iyi biliyorlar.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.