Hepimiz, koronavirüs yüzünden evlerde kısıtlılık altında beklerken, siyaset tam gaz devam ediyor.
İnsanlarımızda, siyaseti eskiden olduğu gibi gazeteler, radyo ve televizyondan değil, artık sosyal
medyadan izler hale geldi.
Geçtiğimiz hafta içinde, siyasette en fazla tartışılan konuların başında, “Ordu Katar’a satıldı!”
şeklindeki iddialar oldu. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, "…öyle bir noktadayız ki,
Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin ordusu Katar’a satılmış. Ben değer biçemiyorum, 20 Milyar
dolar olduğu söyleniyor, 50 Milyon dolara satılmış. Birileri mandacı oluyor. Tank Palet Fabrikası
nedir? Ordudur tabii. Bu ülkenin namusudur. Benim namusumdur……" diye ifadeleri, siyasetin ana
gündemine imza attı.
Bu konuda, CHP’nin kendi içinde bile ililem yaşandı. Ordu’nun satıldığı iddialarına parti içindeki bir
kanat, “yok böyle bir şey!” diye tepki gösterdi. Genel Başkan Kemal Kılıçtaroğlu ise milletvekiline
sahip çıktı. Tam bu tartışmaların eşeğinde ise bir ilçe yöneticisinin partili bir kadına cinsel tacizlerde
bulunduğu iddiaları gündeme düştü. Ana muhalefet partisi, bu grift ilişkiler içinde bocalayıp durdu.
Yine, Ordunun satıldığı iddialarına, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genel Kurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Güler sert tepki verdi. Toplumun pek çok kesimi de CHP’nin yaptığı bu çıkışa karşı
tepkilerini gösterdi. CHP, gelen sert tepkiler üzerine, usta bir manevra yapıp, konuyu Tank Palet
Fabrikasının satılmasına bağlamaya çalıştı.
Konuyla ilgili olarak iktidar AK Parti tarafından da açıklamalar yapıldı. Önce, Tank Palet fabrikasının
satılmadığını, işletmesinin kiraya verildiği açıklaması geldi. Sonra, söylendiği gibi bu fabrikada tank
üretimi değil, kullanılan tankların paletlerinin bakım ve onarımlarının yapıldığını ifade edildi. Sonra da
fabrikanın, tapusunun ve sahibinin Milli Savunma Bakanlığı olduğu açıklandı.
Bugüne kadar CHP’nin yanlış ve hatalı politikalar sürdürdüğü ifade edilirken, ana muhalefet
partisinin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olarak halka yanlış bilgiler verip, siyasi çıkar kazanma
niyetinde olduğu anlatıldı.
Bu tank palet fabrikası iddialarını bizler yaklaşık 2-3 yıldır dinliyoruz. İlk defa böylesine önemli bir
açıklama geldi. Yani, fabrikanın satılmadığı, bu fabrikada tank üretimi yapılmadığı, sadece tankların
paletlerinin bakım, onarım ve üretimlerinin yapıldığı bildirildi.
Bu söylemler üzerine, siyasi arenada yeni söylemlere ve yeni hedeflere yönelik yönlendirmelere de
tanık olmaya başladık. Özellikle, Katar’ın gelip İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na belli oranda
hissedar olmasına tepki gösteriliyor. Yani, dünyanın en zengin ülkelerinden bir tanesi ile Türkiye
arasındaki ekonomik iş birliği köprülerinin kurulması birilerini rahatsız etmiş.
Şimdi, ülkemize şöyle bir bakalım. Yabancı sermaye şirketleri yok mu? Var. Bu şirketler ne zaman
işbaşı yapmışlar. Bazıları Osmanlı döneminde, bazıları da Cumhuriyetin ilk yıllarında. Hatta, ülkeye
Marşhall yardımları verilirken bile o dönemlerde Amerikan Sermayesine, İngiliz Sermayesine,
Alman Sermayesine alkışlar tutulmuş.
Onların bizlere, “sağlıklı nesil yetiştiriyoruz” diyerek verdikleri süt tozları, gıdaları, ilaçları halkımıza
verilmiş. Kullandırılmış.
Şimdi, eğri oturup doğru konuşmanın ve düşünmenin vakti, saati geldi.
Ülkeye Amerikan sermayesi veya İngiliz sermayesi geldiğinde, kapitalist devletin bu ülkenin
kaynaklarını ve imkanlarını kullanmaya başladıklarında, halkın sırtından, sermayelerine sermaye
ekleyip, karlarını artırdıklarında alkış tutanların acaba Katar sermayesine neden karşı çıktıklarının
bir hesabı kitabı var mıdır?
Amerika gelirse iyi, Katar gelirse kötü mü olacak bu memleketin hali.?
Asıl, cevabı beklenilen soru bu.
Bu soruya, siyasetin, özellikle Katar veya benzeri ülkelerin Türkiye’ye gelip yatırım yapmasına engel
olmaya çabalayanların acaba kimin değirmenine su taşımak istedikleri sorusuna verecekleri cevap
nedir?
İnsanlarımız karantina dönemlerinde, günlerinde, evlerde kısıtlı kaldıkları hafta sonunda bu sorulara
cevap aramaya başladılar. Tabi, Katar’ı ülkemizden def edip geri göndermemizi isteyenlerde var
aramızda. Sermayenin, dinli- dinsiz şekilde yorumlayanlarımız da var aramızda.
Neticeye bakıldığında ise, ortalıkta Türkiye’ye gelen bir para, bu paranın kamu yatırımlarında
kullanılması, kaynakların pandemi döneminde, daralan, vergi bile toplayamaz hale gelen ülkemize
nefes aldıracak bir kaynak olarak değerlendirilmesi gerekir.
Etrafımıza şöyle bir bakalım. Ben, hafta sonu yaklaşık 30 tanıdığım için Covid-19 korona belası
yüzünden vefat ettiğine dair sosyal medyada yer alan haberlere başsağlığı ve üzüntü mesajları
yazmak zorunda kaldım. Benim, tanımadığım acaba daha kaç kişi var? Bu bela yüzünden
hastanelerde şifa arayan, beladan kurtulma adına çabalayan kaç kişi var?
Bizler, bunları düşünüp, gerekli önlemleri alarak, koronaviris illetine karşı savaşmamız gerekiyor.
Zaman, koltuk savaşı değil, sağlık, sıhhat ve huzur savaşı zamanı….
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Karantinada siyaset
Hepimiz, koronavirüs yüzünden evlerde kısıtlılık altında beklerken, siyaset tam gaz devam ediyor.
İnsanlarımızda, siyaseti eskiden olduğu gibi gazeteler, radyo ve televizyondan değil, artık sosyal
medyadan izler hale geldi.
Geçtiğimiz hafta içinde, siyasette en fazla tartışılan konuların başında, “Ordu Katar’a satıldı!”
şeklindeki iddialar oldu. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, "…öyle bir noktadayız ki,
Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin ordusu Katar’a satılmış. Ben değer biçemiyorum, 20 Milyar
dolar olduğu söyleniyor, 50 Milyon dolara satılmış. Birileri mandacı oluyor. Tank Palet Fabrikası
nedir? Ordudur tabii. Bu ülkenin namusudur. Benim namusumdur……" diye ifadeleri, siyasetin ana
gündemine imza attı.
Bu konuda, CHP’nin kendi içinde bile ililem yaşandı. Ordu’nun satıldığı iddialarına parti içindeki bir
kanat, “yok böyle bir şey!” diye tepki gösterdi. Genel Başkan Kemal Kılıçtaroğlu ise milletvekiline
sahip çıktı. Tam bu tartışmaların eşeğinde ise bir ilçe yöneticisinin partili bir kadına cinsel tacizlerde
bulunduğu iddiaları gündeme düştü. Ana muhalefet partisi, bu grift ilişkiler içinde bocalayıp durdu.
Yine, Ordunun satıldığı iddialarına, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genel Kurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Güler sert tepki verdi. Toplumun pek çok kesimi de CHP’nin yaptığı bu çıkışa karşı
tepkilerini gösterdi. CHP, gelen sert tepkiler üzerine, usta bir manevra yapıp, konuyu Tank Palet
Fabrikasının satılmasına bağlamaya çalıştı.
Konuyla ilgili olarak iktidar AK Parti tarafından da açıklamalar yapıldı. Önce, Tank Palet fabrikasının
satılmadığını, işletmesinin kiraya verildiği açıklaması geldi. Sonra, söylendiği gibi bu fabrikada tank
üretimi değil, kullanılan tankların paletlerinin bakım ve onarımlarının yapıldığını ifade edildi. Sonra da
fabrikanın, tapusunun ve sahibinin Milli Savunma Bakanlığı olduğu açıklandı.
Bugüne kadar CHP’nin yanlış ve hatalı politikalar sürdürdüğü ifade edilirken, ana muhalefet
partisinin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olarak halka yanlış bilgiler verip, siyasi çıkar kazanma
niyetinde olduğu anlatıldı.
Bu tank palet fabrikası iddialarını bizler yaklaşık 2-3 yıldır dinliyoruz. İlk defa böylesine önemli bir
açıklama geldi. Yani, fabrikanın satılmadığı, bu fabrikada tank üretimi yapılmadığı, sadece tankların
paletlerinin bakım, onarım ve üretimlerinin yapıldığı bildirildi.
Bu söylemler üzerine, siyasi arenada yeni söylemlere ve yeni hedeflere yönelik yönlendirmelere de
tanık olmaya başladık. Özellikle, Katar’ın gelip İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na belli oranda
hissedar olmasına tepki gösteriliyor. Yani, dünyanın en zengin ülkelerinden bir tanesi ile Türkiye
arasındaki ekonomik iş birliği köprülerinin kurulması birilerini rahatsız etmiş.
Şimdi, ülkemize şöyle bir bakalım. Yabancı sermaye şirketleri yok mu? Var. Bu şirketler ne zaman
işbaşı yapmışlar. Bazıları Osmanlı döneminde, bazıları da Cumhuriyetin ilk yıllarında. Hatta, ülkeye
Marşhall yardımları verilirken bile o dönemlerde Amerikan Sermayesine, İngiliz Sermayesine,
Alman Sermayesine alkışlar tutulmuş.
Onların bizlere, “sağlıklı nesil yetiştiriyoruz” diyerek verdikleri süt tozları, gıdaları, ilaçları halkımıza
verilmiş. Kullandırılmış.
Şimdi, eğri oturup doğru konuşmanın ve düşünmenin vakti, saati geldi.
Ülkeye Amerikan sermayesi veya İngiliz sermayesi geldiğinde, kapitalist devletin bu ülkenin
kaynaklarını ve imkanlarını kullanmaya başladıklarında, halkın sırtından, sermayelerine sermaye
ekleyip, karlarını artırdıklarında alkış tutanların acaba Katar sermayesine neden karşı çıktıklarının
bir hesabı kitabı var mıdır?
Amerika gelirse iyi, Katar gelirse kötü mü olacak bu memleketin hali.?
Asıl, cevabı beklenilen soru bu.
Bu soruya, siyasetin, özellikle Katar veya benzeri ülkelerin Türkiye’ye gelip yatırım yapmasına engel
olmaya çabalayanların acaba kimin değirmenine su taşımak istedikleri sorusuna verecekleri cevap
nedir?
İnsanlarımız karantina dönemlerinde, günlerinde, evlerde kısıtlı kaldıkları hafta sonunda bu sorulara
cevap aramaya başladılar. Tabi, Katar’ı ülkemizden def edip geri göndermemizi isteyenlerde var
aramızda. Sermayenin, dinli- dinsiz şekilde yorumlayanlarımız da var aramızda.
Neticeye bakıldığında ise, ortalıkta Türkiye’ye gelen bir para, bu paranın kamu yatırımlarında
kullanılması, kaynakların pandemi döneminde, daralan, vergi bile toplayamaz hale gelen ülkemize
nefes aldıracak bir kaynak olarak değerlendirilmesi gerekir.
Etrafımıza şöyle bir bakalım. Ben, hafta sonu yaklaşık 30 tanıdığım için Covid-19 korona belası
yüzünden vefat ettiğine dair sosyal medyada yer alan haberlere başsağlığı ve üzüntü mesajları
yazmak zorunda kaldım. Benim, tanımadığım acaba daha kaç kişi var? Bu bela yüzünden
hastanelerde şifa arayan, beladan kurtulma adına çabalayan kaç kişi var?
Bizler, bunları düşünüp, gerekli önlemleri alarak, koronaviris illetine karşı savaşmamız gerekiyor.
Zaman, koltuk savaşı değil, sağlık, sıhhat ve huzur savaşı zamanı….