Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hayatın pamuk ipliği

Yazının Giriş Tarihi: 19.01.2021 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.01.2021 00:00

Yaşantımız öyle veya böyle devam edip gidiyor. Saatler, günler, haftalar, aylar derken bir bakmışız yıllar gelip geçmiş.

Şöyle oturup bir düşündüğümüzde, “ben bu hayattan ne öğrendim?” sorusunu kendimize sorduğumuzda hemen hepimiz aynı cevabı veriyoruz. “Benim yaşantım çileli geçti.”

Bu cevap aslında, ülkemiz insanlık tarihinin de ne kadar sıkıntılı dönemleri yaşadığının belirtisi. Sıkıntılar büyük. Ekonomik sıkıntılar var. Ailevi sıkıntılar var. Çalışma dünyasında sıkıntılar var. Aile fertlerinin isteklerine yerine getirememenin verdiği dertler var.

İnsanların toplum içindeki statüleriyle ilgili sıkıntılar var. Bazen umduğunu bulamayanların kaba kuvvete başvurması ile karşılaşılan sıkıntılar var.

Dertler ve sıkıntılar hiç mi hiç bitmiyor hayatımızda.

Dün sabah gelen bir mesaj beni pek fazla üzdü. 1978 yılında gazetede iken tanıştığım Faik Gökay Erbasın’ın ani kalp krizi nedeniyle vefat ettiğini öğrendim. Çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin.

Gökay’la aynı gazetede yıllarca beraber çalışıp ter döktük. Yazı işleri kadrosunda olan bizler haberleri kağıda yazıyorduk. Bazen daktilo ile bazen daktilo bulamadığımızda el yazısıyla haberleri oluşturuyorduk. Gökay’da eski tip matbaacıların hatırlayacağı Enterteep ismi verilen dizgi makinesinin operatörü idi. Bizim yazdıklarımızı bu makinede tekrar yazıp, metal, kurşun levhalara satır satır dizerek gazete baskısı için haber yazı kalıpları hazırlıyordu.

Yıllar böylece geldi geçti.

Sonra gazeteler WEB Ofsette geçti. Gökay bizden ayrıldı. Heykel, Ünlü Caddede kendi işyerini kurdu. Emek Basımevi. Dededen, atalarından kalma matbaacılık işine burada devam etti.

Sonra, Gökay, bu mahalleye muhtar seçildi. Hocaalizade Mahallesi eski ismiyle (Selçukhatun Mahallesi) muhtarlığını hala devam ettiriyordu. Sosyal yönü çok kuvvetli olan arkadaşım, aynı zamanda Matbaacılar ve Kırtasiyeciler Odası yönetimine girdi. Ara sıra buluşup, eskilerden konuşup muhabbet ediyorduk.

En son görüştüğümüzde, eşinin memleketi olan Makedonya Doyran’a gitmeyi arzu ettiğini söyledi. O vakitler ben Makedonya’a ziyaretinden yeni dönmüştüm. Üsküp’ü ve Fatih Sultan Mehmet tarafından yüzyıllar önce yaptırılan, hala dimdik ayakta duran Taşköprü’yü sordu. Yaz aylarında beraber gidip Doyran Gölü etrafında gezip, o güzel gölün keyfini çıkarmayı planladık.

Olmadı. Bundan sonrada olması mümkün değil.

Çünkü, sevgili arkadaşım Gökay bu hayata veda etti. Ailesini öksüz, bizleri de arkadaşsız bıraktı. Allah rahmet eylesin. Mekanı Cennet olsun.

İşte hayat denilen olay bu, bir varsın, bir yoksun.

Belki arkandan göz yaşı dökenler olur. Dualar edenler olur. Sizinle ilgili anıları olanlar, hatıraları anlatırlar. Bu dünyaya iz bırakanların yaptıkları eserler, gelecek nesillere miras kalır. İyi, kötü, acı ve tatlı hatıralarda gün gelir unutulur.

Sonrasında, hayatın vahşi şartlarıyla insanlar arasında yeniden mücadele başlar.

Pek çok kişi, bu mücadele sırasında kendisini yalnız, bazen de çaresiz hisseder. Çünkü, dayanacak güçleri, etrafındaki güvendikleri insanların birer ikişer kendilerine terk edip gittiklerini görünce çaresiz kaldıklarını bir kez daha hissederler. Anlarlar.

Kanadı kırık kuşlar gibi özgür olmalarını bekleyip, uçmayı beklerken, zaman akıp gider.  Ne dakikaları durdurabilirsin ne de saatleri. Hani derler ya, pili bitmiş, bozulmuş, durmuş, hiç çalışmayan bir saat bile günde iki kez doğru zamanı gösterir.

Bu gerçekten çok doğru bir tespit.

Duvarda asılı duran saat, vakti zamanı geldiğinde doğru zamanı gösterir. Anlayabilene…

Bugün böyle oldu. Arkadaşım Gökay’ın vefat haberini alınca, ne siyasetteki dalgalanmalar, kısır çekişmeler, ne ülkemizin genel sorunları ne de Bursa’nın sorunlarıyla ilgilenme vaktini kendime ayıramadım.

Oysa ki, camdan baktığımda lapa lapa kağan kar, Bursa’ya beyaz gelinliğini giydirmiş, dışarı çıkan çocukların üzerinde oyun oynadıkları mutluluk, kar üzerinde kaydıkları bu beyaz örtü sayesinde, barajlardaki suların yükselmesi, kıtlık ve kuraklık tehlikesinin tam olarak önlenmesi anlamına gelmese bile, biraz olsun aşılmasına yol açması beni öylesine mutlu etmişti ki….

Şimdi ise Hazan mevsimini bitirdik derken gelen ölüm haberi, içimi sızlattı. Söyleyecek ve konuşacak çok konu var, bugünlük böyle olsun.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.