Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hayatın anlamı

Yazının Giriş Tarihi: 28.02.2021 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.02.2021 00:00

Çok zengin bir adam oğlunu yanına alarak, insanların ne kadar fakir olabileceğini göstermek için bir köye götürdü. Çok fakir bir ailenin evinde bir gün-bir gece geçirdiler.

Şehre dönerken baba oğluna sordu:

"Yolculuğumuzu nasıl buldun?"

"Çok güzeldi babacığım" diye cevap verdi oğul.

"İnsanların ne kadar fakir olabileceğini gördün değil mi?" "Evet." "Peki ne öğrendin?" "Şunu gördüm" dedi oğul:

"Bizim evde bir köpeğimiz, onların dört köpeği var.

Bizim evde bahçenin yarısına gelen bir havuzumuz var, onların kilometrelerce uzunluğunda dereleri var.

Bizim bahçede ithal lambalarımız, onların yıldızları var.

Bizim terasımız ön bahçeye kadar, onların ki

ise ufka kadar uzanıyor." Ufaklık konuşurken, babası şaşkınlıktan tek kelime bile edemedi.

Ve çocuk ekledi: "Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğiniz için,teşekkür ederim babacığım !"

Tolstoy (Hayatın anlamı kitabından)

2009 yerel seçimlerinde Osmangazi Belediye meclis üyesi adayıydım aynı zamanda il yönetim kurulu üyesi ve il işçi komisyonu başkanlığı da yapıyordum, sağlam ve geniş bir ekibim vardı.

Füsun Erdoğan il başkanı ve Harun Akın'da genel başkan yardımcısıydı, genel başkan da Süleyman Soylu'ydu. Bursa büyükşehir belediye başkan adayımız o dönem mevcut belediye başkanı Merhum Hikmet Şahin'di, Osmangazi Belediye Başkan adayımız ise merhum Yakup Aktaş'tı. Tabi Osmangazi seçim bölgemiz olduğu için Yakup Aktaş ile daha çok zaman geçiriyorduk, Hikmet Şahin ise 17 ilçenin tamamına gitmek zorundaydı. Çalışmalar neticesinde Yakup Aktaş'ın yaptığı enteresan bir olay vardı. Girdigimiz kalabalık kahvehanelerde ortada durur bir göz gezdirip tahmin ettiği en yaşlı kişiye dönerek " haçı abi kaç yaşındasın?"

Cevaplar 70-75=80 civarlarında olurdu.

Yakup Aktaş yeniden sorardı. "bu yaşına kadar ne anladın hayattan?" Ve farklı semtlerde farklı kahvehanelerde, bir birlerini tanımayan bu yaşlı insanların Yakup Aktaş'a verdikleri cevap daima standart değişmeyen tek cümle "hiç bir şey anlamadım" olmuştu.

Düşünüyorum da üstte örneğini verdiğimiz Tolstoy'un "Hayatın anlamı" kitabında ki çocuğun hayata baktığı bakış açısını mı bilmiyoruz, güzel bakmayı ve güzellikleri alıp keyfini çıkarmayı mi beceremiyoruz acaba.?

Ülke insanımız her ne kadar kıymetini bilmese de cennet bir vatan ve topraklar da yaşıyor, dört mevsimin yaşandığı, etrafı üç denizle çevrili, ayrıca Marmara gibi bir iç denizi, gölleri dereleri, ırmakları , dağları ovaları, yaylaları olan, deyim yerindeyse toprağa insan eksen insan çıkar gibi verimli toprakları olan bu ülkede insanlar hayatın anlamını, yaşamadan ve çözemeden, keyfini sürmemeden göçüp gidiyor.

Peki insanımız neden mutsuz? Para önemli, lakin her şey de para demek değil, hastaneleri dolaşın, hastaları dinleyip sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu kavrayın, rahat bir nefes alabilmenin mutluluğunu, özgürce yürümenin keyfini çıkarın ve kıymetini tekerlekli sandalye ye veya yatağa mahkum bir yatalaktan da öğrene bilirsiniz.

Dilediğiniz anda istediğiniz yere gitmenin hürriyetini ceza evinde yatan bir mahkumdan duyabilirsiniz.

Mutsuzluğun ana nedenlerinden biri durmadan gelişen ve değişen teknolojiye yetişebilme, satın alma ve kullanma çabasıdır. Özellikle elektronik eşyaları kullanırken vücudumuza aldığımız radyasyon dan habersiz yaşıyoruz. İnsanımızı etkileyen aptal diziler, mafya ya özenmek kolay para kazanma hırsları, örnek olarak bu aptal dizilerde kadınlar evlerin içinde daima makyajlı ve 118 milimetre yüksekliğinde topukla ayakkabılar ile dolaşmakta. Ben ömrüm boyunca realite de evinde böyle dolaşan bir kadın hiç görmedim, sizlerinde gördüğünü sanmıyorum.

Mutsuzluğun klasik nedenleri ise ülkemiz Osmanlı nin son zamanları ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk zamanları yaşanan savaş yıkımlarının getirdiği acı ve yıkımlarının da çilesini çekti, yokluğu, açlığı yaşadı, bu tedirginlik nesiller boyu bilinçaltına yerleşti. Bunları aştık bu kez de On sene de bir yapılan darbeler ve muhtıralar, yine benzeri sıklık ve sürelerde yaşanan ekonomik krizler insanımızı darboğaza sürükledikçe hayatin anlamını unutup stres içinde üzgün ve tedirgin yaşamaya mahkum etti.

Çağın en büyük hastalığı strestir ve bu stres her insanı en zayıf yerinden vurup ya sakat bırakır ya öldürür.

Hayatın anlamını çòzerek yaşamak umarım yeni nesillere nasip olur, ekonomisi ve üretimi güçlü bir Türkiye yaratıldığı takdirde diğerleri bu cennet mekan vatanda ziyadesiyle mevcut, hırsıza ,yolsuza, yalana, yalana musade etmeyecek olan bir halk hayatin anlamını gelişmiş ülke insanı gibi yaşayacaktır. Esen kalın.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.