‘‘Zeki Müren 1952 senesinde sahneye çıktığı vakit, smokiniyle birinci sınıf
şarkı söyleyen biriydi. Sesi de pırlanta gibiydi. Özel hayatı sebebiyle
60'ların sonunda kötü şarkı söylemeye başladı ve kötü örnek oldu. Bu
adama 'Paşa' dediler. Bir paşa da çıkıp, "Buna madam deyin ama 'Paşa'
demeyin" demedi. Böyle bir şey olur mu? Zeki Müren rol model oldu.
Sonra bir sürü kötü örnekleri çıktı. Elton John hiçbir zaman böyle
pespayelik yapmadı. Piyanosunun başına oturdu, adam gibi çıktı ve şarkı
söyledi.’’
Bu cümleler şimdilerde seksen yaşında olan bir müzik adamına ait;
Geçtiğimiz yılın Temmuz ayında kendisi ile yapılan bir söyleşide
söylemişti.
O zamanda çok garipsemiş ancak değmez diyerek yazmamıştım.
Hızını alamamış olacak ki birkaç gün önce bu olağanüstü tespitini bu
seferde bir başka söyleşi de Zeki Müren hakkında kurduğu şu cümlelerle
desteklemeye çalışmış.
“Onu izleyen erkek çocuklar travmalar yaşadı. Kötü bir rol modeldi.
Sonradan bir sürü taklitçileri çıktı. İnsanlar ona özendi. Ben bir insanın
eşcinsel olmasından rahatsız olmam ama eğer bu, toplum önünde örnek
olacak şekilde kullanılıyorsa zararlıdır.”
Şimdi yazarım artık;
Çünkü ‘‘bence’’demeyi unutmuş.
Valla üstad ben ve tanıdığım sayısız kişi Zeki Müren’i çok sevdik; bizim
yüz bin katımız tanımadığım seveni de vardır elbet; ama eş cinselliğini
kendimize rol model alarak hiç birimiz cinsel kimliğimizi değiştirmeye
kalkmadık.
Yine hiç birimizin aklına apartman topuk ayakkabı giyip,elde mikrofon
tüylü elbiselerle sokaklarda dolanmak filan da gelmedi.
Tabii ‘‘Her türlü giysiden, maddi değerlerden arınmış, yalın bir adamı
anlatmaya çalışıyoruz’’ diye çırılçıplak soyunup bir albüme de kapak
olmadık. Bu arada Paşa’da olmadı.
Evet kabul, Zeki Müren kentimin simgelerinden biri olduğu için zaman
zaman buralı olmayanların acıklı espri anlayışlarına maruz kaldığımız
oldu mu oldu.
Ama bu hiç olmadı;
Keşke topluma mal olmuş bir faninin ardından onu rahmetle yad
edip,cinsel kimliği ile değil de besteleri-şarkıları,mükemmel Türkçesi,
zarafeti ve hayır severliği ile anmış olsaydınız; işte orada sonuna dek
haklı olacaktınız. Ama o zaman da kimse umursamaz gündeme
gelemezdiniz tabii. Malum aykırı çıkışlar her zaman prim yapar bu
ülkede. Doğru yanlış olmaları ise hiç fark etmez.
Dolayısı ile sizde haklısınız;
İnsanın ekonomik kriz üstü pandeminin böylesi yoğun olduğu bir
ortamda ve süreçte adından söz edilmesi için ya Zeki gibi milyonların
gönüllerine taht kurmuş bir sanatçı olması gerekiyor ya da kerameti
kendinden menkul cümlelerle meyvalı ağacı taşlayarak sansasyon
peşinde koşması…
Ne çare ki gerçek her zaman tüm yalınlığı ile nerede bırakıldıysa orada
kalıyor ve oradan yaşamaya devam ediyor.
Tıpkı kim ne derse desin ölümü üzerinden geçen yirmi beş yıl da dahil
onun hala bizim Sanat Güneşimiz olmaya devam ettiği gibi.
Belki bu başkalarının şanssızlığı olabilir ama özellikle bizim ve bizden bir
önce ki kuşak Zeki’nin şarkıları ile büyüdüğü için Türk Musikisi
konusunda başka da bir ciddi arayışımız olmadı.
O hepimize yetti.
Aşık olduğumuzda, aşkımızdan ayrıldığımızda,hırslandığımızda,kendi
içimize kaçtığımızda, gelen sevgiliye sevinç, giden sevgiliye hüzün göz
yaşları döktüğümüzde kısacası adına hayat dediğimiz bilinmezler
ormanında o her zaman bildiğimiz bir figür oldu.
Eminim ki pek çoğumuza hala da yetmeye devam ediyor.
Her ne kadar yazının burasında ‘‘Benim anlamadığım duayen bir
sanatçının Zeki Müren’le sorunu ne olabilir ki de ısrarla böylesi cümleler
kuruyor’’ diye sorarak devam etmem gerekiyorsa da etmeyeceğim çünkü
o nedeni biliyorum.
Hadise gündeme gelebilme meselesi. Nasıl olduğu ise mühim değil.
Ancak bir Bursalı olarak şunu da hatırlamak isterim ki,halkın Zeki
Müren’i başına tac etmesinin sebebi sizin camiada ki çoğunuzun sandığı
gibi sadece şarkıları,besteleri, kostümleri, sahne duruşu,mükemmel
yorumu olması değil;
Onun vefat etmeden üç ay önce yakında fiziken göçüp gideceğini ve
sonsuza dek sevenlerinin yüreğine yerleşeceğini bilircesine
"Ülkemden kazandıklarımı ülkeme bırakırım" diyerek bugünkü karşılığı
500 milyon TL olan mirasını Türk Eğitim Vakfı ile Mehmetçik Vakfı'na
bırakması.
Yani üstad; demem o ki;
Güneş balçıkla sıvanmıyor; hele sanat güneşi hiç.
Belki gündeme gelinebiliniyor ama o da neye ne kadar yeter belli
olmuyor işte.
Ha bu arada o adam gibi çıkan Elton John var ya;16 yıl önce gelin oldu o.
21 Aralık 2005'te partneri David Furnish'le evlendi.Taşıyıcı bir anneden
California'da dünyaya gelen Zachary Jackson Levon Furnish-John adını
verdikleri bir erkek çocukları bile var.
Yani çocuk Elton John’a anne diyor.
Ama Zeki’nin ‘‘Annem Annem Anneciğim’’ şarkısıyla karıştırılmasın
sakın.O anne başka bu anne başka.
Hani birileri bir yerlerde yine mikrofon filan uzatırlarsa bilin diye
söyledim…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Güneş Balçıkla Sıvanmaz; Hele Sanat Güneşi Hiç…
‘‘Zeki Müren 1952 senesinde sahneye çıktığı vakit, smokiniyle birinci sınıf
şarkı söyleyen biriydi. Sesi de pırlanta gibiydi. Özel hayatı sebebiyle
60'ların sonunda kötü şarkı söylemeye başladı ve kötü örnek oldu. Bu
adama 'Paşa' dediler. Bir paşa da çıkıp, "Buna madam deyin ama 'Paşa'
demeyin" demedi. Böyle bir şey olur mu? Zeki Müren rol model oldu.
Sonra bir sürü kötü örnekleri çıktı. Elton John hiçbir zaman böyle
pespayelik yapmadı. Piyanosunun başına oturdu, adam gibi çıktı ve şarkı
söyledi.’’
Bu cümleler şimdilerde seksen yaşında olan bir müzik adamına ait;
Geçtiğimiz yılın Temmuz ayında kendisi ile yapılan bir söyleşide
söylemişti.
O zamanda çok garipsemiş ancak değmez diyerek yazmamıştım.
Hızını alamamış olacak ki birkaç gün önce bu olağanüstü tespitini bu
seferde bir başka söyleşi de Zeki Müren hakkında kurduğu şu cümlelerle
desteklemeye çalışmış.
“Onu izleyen erkek çocuklar travmalar yaşadı. Kötü bir rol modeldi.
Sonradan bir sürü taklitçileri çıktı. İnsanlar ona özendi. Ben bir insanın
eşcinsel olmasından rahatsız olmam ama eğer bu, toplum önünde örnek
olacak şekilde kullanılıyorsa zararlıdır.”
Şimdi yazarım artık;
Çünkü ‘‘bence’’demeyi unutmuş.
Valla üstad ben ve tanıdığım sayısız kişi Zeki Müren’i çok sevdik; bizim
yüz bin katımız tanımadığım seveni de vardır elbet; ama eş cinselliğini
kendimize rol model alarak hiç birimiz cinsel kimliğimizi değiştirmeye
kalkmadık.
Yine hiç birimizin aklına apartman topuk ayakkabı giyip,elde mikrofon
tüylü elbiselerle sokaklarda dolanmak filan da gelmedi.
Tabii ‘‘Her türlü giysiden, maddi değerlerden arınmış, yalın bir adamı
anlatmaya çalışıyoruz’’ diye çırılçıplak soyunup bir albüme de kapak
olmadık. Bu arada Paşa’da olmadı.
Evet kabul, Zeki Müren kentimin simgelerinden biri olduğu için zaman
zaman buralı olmayanların acıklı espri anlayışlarına maruz kaldığımız
oldu mu oldu.
Ama bu hiç olmadı;
Keşke topluma mal olmuş bir faninin ardından onu rahmetle yad
edip,cinsel kimliği ile değil de besteleri-şarkıları,mükemmel Türkçesi,
zarafeti ve hayır severliği ile anmış olsaydınız; işte orada sonuna dek
haklı olacaktınız. Ama o zaman da kimse umursamaz gündeme
gelemezdiniz tabii. Malum aykırı çıkışlar her zaman prim yapar bu
ülkede. Doğru yanlış olmaları ise hiç fark etmez.
Dolayısı ile sizde haklısınız;
İnsanın ekonomik kriz üstü pandeminin böylesi yoğun olduğu bir
ortamda ve süreçte adından söz edilmesi için ya Zeki gibi milyonların
gönüllerine taht kurmuş bir sanatçı olması gerekiyor ya da kerameti
kendinden menkul cümlelerle meyvalı ağacı taşlayarak sansasyon
peşinde koşması…
Ne çare ki gerçek her zaman tüm yalınlığı ile nerede bırakıldıysa orada
kalıyor ve oradan yaşamaya devam ediyor.
Tıpkı kim ne derse desin ölümü üzerinden geçen yirmi beş yıl da dahil
onun hala bizim Sanat Güneşimiz olmaya devam ettiği gibi.
Belki bu başkalarının şanssızlığı olabilir ama özellikle bizim ve bizden bir
önce ki kuşak Zeki’nin şarkıları ile büyüdüğü için Türk Musikisi
konusunda başka da bir ciddi arayışımız olmadı.
O hepimize yetti.
Aşık olduğumuzda, aşkımızdan ayrıldığımızda,hırslandığımızda,kendi
içimize kaçtığımızda, gelen sevgiliye sevinç, giden sevgiliye hüzün göz
yaşları döktüğümüzde kısacası adına hayat dediğimiz bilinmezler
ormanında o her zaman bildiğimiz bir figür oldu.
Eminim ki pek çoğumuza hala da yetmeye devam ediyor.
Her ne kadar yazının burasında ‘‘Benim anlamadığım duayen bir
sanatçının Zeki Müren’le sorunu ne olabilir ki de ısrarla böylesi cümleler
kuruyor’’ diye sorarak devam etmem gerekiyorsa da etmeyeceğim çünkü
o nedeni biliyorum.
Hadise gündeme gelebilme meselesi. Nasıl olduğu ise mühim değil.
Ancak bir Bursalı olarak şunu da hatırlamak isterim ki,halkın Zeki
Müren’i başına tac etmesinin sebebi sizin camiada ki çoğunuzun sandığı
gibi sadece şarkıları,besteleri, kostümleri, sahne duruşu,mükemmel
yorumu olması değil;
Onun vefat etmeden üç ay önce yakında fiziken göçüp gideceğini ve
sonsuza dek sevenlerinin yüreğine yerleşeceğini bilircesine
"Ülkemden kazandıklarımı ülkeme bırakırım" diyerek bugünkü karşılığı
500 milyon TL olan mirasını Türk Eğitim Vakfı ile Mehmetçik Vakfı'na
bırakması.
Yani üstad; demem o ki;
Güneş balçıkla sıvanmıyor; hele sanat güneşi hiç.
Belki gündeme gelinebiliniyor ama o da neye ne kadar yeter belli
olmuyor işte.
Ha bu arada o adam gibi çıkan Elton John var ya;16 yıl önce gelin oldu o.
21 Aralık 2005'te partneri David Furnish'le evlendi.Taşıyıcı bir anneden
California'da dünyaya gelen Zachary Jackson Levon Furnish-John adını
verdikleri bir erkek çocukları bile var.
Yani çocuk Elton John’a anne diyor.
Ama Zeki’nin ‘‘Annem Annem Anneciğim’’ şarkısıyla karıştırılmasın
sakın.O anne başka bu anne başka.
Hani birileri bir yerlerde yine mikrofon filan uzatırlarsa bilin diye
söyledim…