Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Cumhurbaşkanı Erdoğan France24’e Konuştu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Suudi Arabistan’ın öncülüğünde devam eden, Körfez ülkelerinin tamamına yakınının da içinde olduğu bu operasyonu biz destekliyoruz. Şu anda siyaseten bütün imkanlarımızla biz de yanlarındayız"...

Haber Giriş Tarihi: 27.03.2015 00:13
Haber Güncellenme Tarihi: 27.03.2015 00:13
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahaber.com/
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Suudi Arabistan’ın öncülüğünde devam eden, Körfez ülkelerinin tamamına yakınının da içinde olduğu bu operasyonu biz destekliyoruz. Şu anda siyaseten bütün imkanlarımızla biz de yanlarındayız" dedi.
France24 televizyon kanalının sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik düzenlendiği askeri operasyonu siz de destekliyor musunuz?" sorusuna, "Konuyla ilgili olarak bugün Dışişleri Bakanlığımız çok açık, net açıklamasını yaptı. Bu açıklamayla birlikte şu anda Suudi Arabistan’ın öncülüğünde devam eden, Körfez ülkelerinin tamamına yakınının da içinde olduğu bu operasyonu biz destekliyoruz. Şu anda siyaseten bütün imkanlarımızla biz de yanlarındayız. Çünkü Yemen’deki yapılan bu Hutilerin aylardır devam eden saldırıları gerçekten Yemen’in toprak bütünlüğünü bölmeye, parçalamaya yönelik ve Yemen’de bir mezhebi çatışmanın çıkmasına yönelik adımdı ve bunun geleceği ise yeni bir terör dalgasının Yemen’de başlamasına zemin oluşturmaktı. Nitekim şu anda bu dalga da orada esmeye başladı. Böyle bir sürecin içerisinde gerçekten Suudi Arabistan’ın öncülüğünde devam eden operasyonların Yemen’in geleceği açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Biz siyasi desteğimizi veriyoruz, vereceğiz. Bunun daha sonra lojistik anlamda değerlendirmelerini yapıp lojistik anlamında üzerimize düşen görev olursa bunları yapma imkanımız olabilir" yanıtını verdi.
"Verilen siyasi desteğin yanında istihbari ve askeri destek de vereceğiniz anlamını çıkarabilir miyiz?" yönündeki soru üzerine Erdoğan, "Şu anda zaten askeri anlamda herhangi bir şey söz konusu değil, bizim istihbari, siyasi ve lojistik konularındaki desteği verme durumumuz söz konusu olabilir" dedi.
"İRAN GERİ ÇEKİLMELİ"
"Bir gün askeri olarak da yardımcı olmanız söz konusu olabilir mi?" sorusuna ise Erdoğan, "Bunlar gündemde olan şeyler değil. Bu gelişmelerin belirleyeceği bir süreçtir. Gelişmeler ne getirir ne götürür bilemiyoruz. Bakın Irak’ta Suriye’de olanları gördük, görüyorsunuz. Burada bütün mesele Yemen’in içinde olan bu sürece dışarından da verilen birçok destekler var. İçeride ve dışarıda bu güçlerin Yemen’in terk edip Yemen halkına orada özgürce kendi toprakları üzerinde yaşayabilme imkanlarının sağlanması lazım. Bundan dolayı atılan adımı isabetli buluyorum" karşılığını verdi.
"Birçok Körfez ülkesi İran’ı suçluyor, Huti’lerin arkasında İran’ın olduğunu, İran’ın savaşın parçası olduğunu söylüyorlar. Siz de buna katılır mısınız?" şeklindeki soruya ise Erdoğan, "Şu anda ne yazık ki görüntü bu. Olay bir Şia-Sünni meselesine dönüşmüştür. Böyle bir süreci yaşıyoruz. Bunun olmasını hiç mi hiç arzu etmezdik. Bu durumu bir an önce bence gerek İran tarafından gerekse bunlara destek veren terör örgütleri tarafından geri çekilmenin yapılıp Yemen kendi iradesiyle yönetilir hale gelmelidir" dedi.
"İRAN BÖLGEYİ DOMİNE ETMEYE ÇALIŞIYOR"
"Siz İran’ın Yemen’de mevcut olduğunu mu söylüyorsunuz, çünkü İran’ın Suriye’de de bir mevcudiyeti söz konusu, buna ek olarak Irak’ta İran’ın mevcudiyeti söz konusu. İran’ın bölgede oynamış olduğu rol sizi endişelendiriyor mu?" yönündeki soru üzerine ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:
"Bu tartışmasız. Kendime göre İran bölgeyi domine etmeye çalışıyor. Bu gelişmeler isabetli gelişmeler değil. Bakın Irak şu anda ne halde, Suriye ne halde. Biz kendileriyle bunları görüştüğümüzde bunlara ideal anlamda bir yaklaşım sergilemediler. Şunun çok açık net söylememiz, bunun altını çizmemiz lazım; mezhepçiliğin her türlüsü tehlikelidir, yanlıştır, hangi mezhep olursa olsun. Şu anda Irak kendi içinde çok büyük imkanları olmasına rağmen Irak kıvranıyor. Geliyoruz Suriye’ye şu ana kadar 300 bin insan öldü Suriye’de. Bu 300 bin insanın ölmesine ne yazık ki İran şu anda seyirci durumda ve bunun dışında da desteğini veriyor. Aynı destek Irak’ta da söz konusu. Biz bunu da İranlı dostlarımıza defaatle söyledik ama biz bu noktada kendileriyle ne yazık ki anlaşamadık. Şu anda 300 bin insanın öldürüldüğü Suriye’de de bakın yine kimyasal silahlar kullanılıyor, konvansiyonel silahlarla da 300 bine yakın insan öldürülmüş vaziyette. Bunu tüm dünyanın gözleri önünde Suriye’de katil Esed yaparken Esed’e sahip çıkan bir İran rejimi var. Artık bundan geri durması lazım. Çünkü adil bir yaklaşımı bizim İran’dan beklemek, herhalde komşumuz olarak, aynı inancı paylaşan ülke halkı olarak hakkımızdır. Ama bunu mezhepçi bir anlayışla yorumlamak suretiyle bu süreç devam ederse buna pek de olumlu yaklaşmak mümkün değil. Şu anda bir Sünni-Şia mücadelesinin sürmesi bizi üzmektedir. İşte geldiği nokta şu anda Yemen’deki tablodur. Bunu görmek, yaşamak istemezdik. Ama bir yere kadar, şu anda bakın gelinen nokta budur. Buna karşı da bir yerde Yemen’deki bu zulme, bu adaletsizliğe karşı, oradaki meşru Cumhurbaşkanı Hadi’nin Aden’e gitmesi, Aden’de şu anda ekibiyle bulunması herhalde sıradan bir olay değildir. Çünkü Yemen’in başkenti Sana olduğuna göre Sana’dan Aden’e niye gitmiştir bu insan. Buraları iyi tahlil etmemiz lazım."
"EĞİT-DONATI YAPIYORUZ, BUNDA MUTABIK KALDIK"
"Irak’ta şu anda devam etmekte olan bir savaş var. Tikrit şehri için verilen mücadele yine Musul için bir takım hazırlıklar var. Musul şu anda DAEŞ’in kontrolü altında ama Irak’ta Tikrit’te İranlıların bir fiil mevcut olduklarını görüyoruz. Özellikle Al Kuds güçlerinin ve Kasım Süleymani’nin Tikrit’te gayet açık, alenen bulunduklarını ve Amerika Birleşik Devletleri askeri güçleriyle en azından hava desteği açısından işbirliği içinde olduğunu görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Buradaki mantık nedir sizce?" sorusu üzerine Erdoğan, "DEAŞ’a lütfen İslam Devleti demeyelim veya Irak İslam Devleti demeyelim. Çünkü bu İslam’a saygısızlık olur bir de bir terör örgütünü devlet olarak tanımlamayı terörle mücadelede eksik bir yaklaşım olarak görüyorum. Kesinlikle tamamıyla DEAŞ olarak bunu ifade ederek geçmek lazım. Çünkü bunlar yaptıklarıyla terör örgütü olarak bu mücadeleyi sürdürmektedirler. Şu anda Irak’ta yaptıklarıyla ciddi kayıplar vermektedirler. Onlar kayıplar verirken ne yazık ki Irak’ın o güzelim Musul’u, Tikrit’i, El Ambar’ı aynı şekilde Süleymaniye yanıp yıkılıyor, her taraf yerle bir ediliyor. Bunların olması istenmezdi. Bakın orada kütüphaneler, camiler, türbeler bütün bunlar yakıldı, yıkıldı. Binlerce, on binlerce insan öldü, öldürülüyor. Bir Müslümanın böyle bir şeye tahammül etmesi mümkün değildir. Çünkü bir Müslüman bir insanın ölümüne bile asla zemin hazırlayamaz. Ama şu anda ne yazık ki bu tür yanlışlarla karşı karşıyayız. Az önce ismini verdiğiniz kişi gayet iyi tanıdığım birisidir. Şu anda da tüm gazetelerden, istihbari bilgilerden aldığımız kadarını söylüyorum, maalesef Irak’taki bütün bu operasyonların içerisinde. Yapılmak istenen ne? Irak’ta Şia’nın gücünü daha da artırmaktır. Fakat şunu da çok açık net söyleyeyim; hava harekatlarıyla ben orada başarı elde edileceğine inanmıyorum. Çünkü hava harekatıyla kara harekatının beraber yürütülmesi lazım. Onun için ben özellikle Suriye için şunu çok söyledim, dedim ki bir defa burada bir, eğit-donatı yapıyoruz, bunda mutabık kaldık. Tamam, yapacağız ama uçuşa yasak bölgenin olması lazım bir de güvenli bölgenin ilan edilmesi lazım. Uçuşa yasak ve güvenli bölge olmadıktan sonra Suriye’deki sıkıntıyı aşamayız. Irak’a gelince Irak’ta da sadece hava harekatıyla bu iş yürümez, kara harekatının da olması lazım. Şu anda Musul’un çok büyük bir kısmı Musul’u terk etmiş vaziyette. İçeridekiler de DEAŞ’ın devamlı tehdidi altında. Önce Musul’u terk edenlere sahip çıkılması lazım ki onlara bu destek verildiği zaman onlar zaten bu süreci belki de kendi lehlerine çevireceklerdir. Ama şu anda Tikrit’teki gelişmelere baktığımızda DEAŞ Tikrit’i yavaş yavaş terk ediyor. Bunun haberleri az önce bana geldi. Temenni ederim ki tamamıyla Irak da Suriye de bu örgütten temizlenmiş olsun" açıklamasında bulundu.
"İRAN’IN YAKLAŞIMI SAMİMİ DEĞİL"
"İranlıların yardımıyla veya İran ve ABD’nin işbirliğiyle olsa bile mi? Yani DAEŞ o bölgeden çıkarıldıktan sonra sizi bunlar rahatsız etmez mi?" sorusuna ise Erdoğan şu cevabı verdi:
"DEAŞ’ın oradan zaten temizlenmesiyle o illerde, eyaletlerde yaşayanlar kendi topraklarına döneceklerdir, kendi evlerine döneceklerdir. Malum buradaki operasyonların içerisinde çevredeki ülkeler olarak biz mesela lojistik, insani yardım konusunda her türlü desteği verdik, Amerika tüm hava harekatlarında, zaman zaman Fransa, Almanya aynı şekilde bu harekatın içinde bulundu hatta İngiltere yine bulundu. Bizler de bu süreçte bütün dert bu örgütün oradan terkini sağlamaktır. Çünkü İran’ın bu noktadaki yaklaşımları samimi değil çünkü onlar mezhep eksenli olarak çalışıyorlar yani DEAŞ’ın terk ettiği yerlere kendileri girmek istiyorlar. Biz mezhep eksenli bir yaklaşımın olmadığı ve Musul halkının evlerine döndüğü, aynı şekilde El Ambar’ın Tikrit’in evlerine yerleştiği bir dönemi bekliyoruz."
"Peki askeri olarak Irak’ta daha fazla çaba sarf etmeye hazır mısınız?" sorusuna ise Erdoğan, "Belli bir süreç bu desteğin sağlanması lazım" karşılığını verdi.
"ESED ÇÖZÜMÜN ASLA PARÇASI OLAMAZ"
"Geçtiğimiz aylar içerisinde Batılı bazı ülkeler nezdinden Beşar Esad’la bir yakınlaşmadan bahsedildi, Fransa’daki bazı milletvekilleri Şam’a gidip kendisiyle görüştüler. John Kerry de dedi ki ’onunla müzakere etmek zorundayız.’ Daha sonra bunun üzerine ek bir takım açıklamalar geldi. Ama işlerin değiştiği bir noktadayız sanki. Batı sanki Beşar Esad’ın orada olmaya devam edeceğini, Suriye’de barışçıl bir çözümün parçası olması gerektiğini düşünmeye başladı. Siz ne dersiniz?" sorusuna ise Erdoğan, "Fransa seyahatinde Sayın Hollande ile bunları konuştuğumda Sayın Hollande’ın düşüncelerinin bizimle aynı olduğunu, Esed’i hiçbir zaman kendisine bir muhatap olarak görmediğini bana bizzat ifade etti. Nitekim Fransa parlamentosundan buraya gelenlerin kendilerini temsil edemeyeceğine dair Sayın Hollande’ın bir açıklamasını biliyorum. Böyle olunca Esed’in bir meşruiyetinin söz konusu olması söz konusu değil. Aynı şekilde Amerika’da Kerry atfen söylenen sözlerden sonra ’hayır, öyle değil böyle’ dediler. En sonunda şuraya geldi, ’Esed çözümün asla parçası olamaz’ dendi. Bizim için aynen öyle, Esed çözümün asla parçası olamaz" karşılığını verdi.
"ESED GİDERSE DAEŞ GELMEZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Siz onlara güveniyor musunuz?" sorusuna şu ifadelerle karşılık verdi:
"Esed’e güvenmemiz asla mümkün değil. Halkının kendisine güvenmediği bir insana ve 300 bin insanı öldüren bir insana nasıl güvenebiliriz, böyle bir şey olabilir mi? Bir siyasetçi olarak, bir lider olarak kendimizi inkarımız olur. Biz bu dünyada özgürlükler olsun, barış olsun, insanların yaşam hakkına saygı olsun diye varız. İnsanların yaşam hakkına saygı duymayan, kendi halkının yaşam hakkına saygı duymayan bir devlet başkanı için biz nasıl kalkarız ’bunun meşruiyeti vardır, bununla ileride görüşebiliriz’ deriz. Asla ve asla, kesinlikle onun bu görevden alınması veya çekilmesi gerekir yoksa onun geleceği de bana göre çok çok hayırlı bir gelecek olmayacaktır. Oranın geleceğini er veya geç Suriye halkı belirleyecektir. Bazı ülkelerin yaklaşım tarzında olduğu gibi ’Esed giderse DAEŞ gelir’, hayır oraya DAEŞ gelmez. Oraya Suriye halkı gelir, Suriye halkının iradesi gelir. Biz Suriye halkının iradesine zemin hazırlamalıyız. Eğer demokrasiye inanıyorsak, demokrasiyi savunuyorsak Suriye halkının iradesinin önünü açmalıyız, o irade zemin bulmalı ve o irade hiç kimsenin baskısı altında kalmadan kendi iradesiyle seçimin yapmalı ve Suriye’nin başına kendilerinin yöneteceği bir lideri seçmelidirler."
"SİLAHLARIN BIRAKILMASI ŞART"
"Şimdi de Türkiye’deki teröre değinmek istiyorum. Paris’te, Amerika’da, Tunus’ta terör saldırıları oldu. Kendilerine cihatçı diyen birçok kişi de Türkiye’den geçerek Suriye’ye gidiyorlar, Suriye’den tekrar geri gelip Türkiye’den geçiyorlar. Dolayısıyla DAEŞ’in ve diğer terör gruplarının Türkiye’deki tehdit düzeyi sizce nedir? Burada bir takım saldırı planları var mı? Türkiye doğrudan tehdit altında mı?" sorusunu da yanıtlayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Türkiye’de 30 yılı aşkın zamandır bölücü terör örgütüyle bizim bir mücadelemiz var. Bu mücadele kararlı bir biçimde devam ediyor. Şu anda bu mücadeleyi önce bir demokratik açılım projesiyle başbakanlığım döneminde başlattım. Ondan sonra bunu Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak devam ettirdik daha sonra da bunu çözüm süreci olarak şu anda devam ettiriyoruz. Bu sürecin bir anlamı var. Bir defa silahların bırakılması şarttır. Silahlar bırakılacak, bırakıldıktan sonra da herkes rahatlıkla evlerine dönecek. Bunun sağlanması lazım. Ama silahlar bırakılmıyor da hala kalkıp silahlar bırakılmadan bu ülkede politika yapılması isteniyorsa bu tabii ki sıkıntılı olacaktır. Nitekim şu anda sözün söyleneceği yer parlamentodur. Gücün varsa gir parlamentoya. Nasıl şu anda silahların desteğinde parlamentoda temsil edilen bir siyasi parti varsa biz diyoruz ki ’silah kalksın, gel sandıktan çık, ne kadar milletvekili çıkartıyorsan o kadar milletvekiliyle iktidar olabiliyorsan iktidar ol, biz saygı duyarız ama bu şekilde değil.’ Şu anda tabi bazı adımlar atılıyor. Biz iktidarımız döneminde istihbarat teşkilatımızın ada ile ilişkilerini kurduk. Bunun yanında parlamentoda temsili olan kendi partilerinin milletvekillerinden temsilciler gönderdik, bunlarla görüşmeler yaptırdık. Bunların hepsi iyi niyetti ama bunların hepsinin ötesinde biz ülkemizde özellikle daha göreve geldiğimiz anda bir defa bölgede bir olağanüstü hali kaldırdık, ihmaller vardı, bu ihmalleri giderdik, hak ve özgürlükler noktasında bugüne kadar atılmamış adımları biz attık ve bütün bunlarla beraber alt yapı, üst yapı yatırımlarında çok ciddi adımlar attık, bölgede havalimanları yoktu, havalimanları yaptık, hala yapmaya devam ediyoruz. Bütün bunlar bir defa ret politikalarının ortadan kalkması demektir. Ben onun için Türkiye’de Kürt sorunu yoktur diyorum. Tüm etnik unsurların kendilerine has sorunları vardır, bu da doğaldır, tabiidir. Bu sorunları kaldırmak da iktidarların, bizim görevimizdir. Olay budur."
"İRLANDA’DA OLDUĞU GİBİ SİLAHLARIN GÖMÜLMESİ LAZIM"
"Barışın sağlanması için PKK’yla barış yapılması için yakalamış olduğunuz en gerçekçi şans bu mudur? Barışa yakın mıyız?" yönündeki soruya Erdoğan, "Bu tespiti doğru bulmuyorum. Biz devletten devlete bir görüşmenin içerisinde değiliz neyin barışını yapacağız. Şiddetin sona ermesi noktasında silahların gömülmesi aynen İrlanda’da olduğu gibi nasıl betona gömdüler, bunların tespitleri yapıldı, buna benzer adımların atılmasıyla birlikte zaten hükümetimiz de üzerine düşen görevi her zaman yaptığı gibi burada da yine yapacaktır. Buna ’şiddetin sona ermesi’ dediğimiz gibi bir ’normalleşme süreci’ diyebiliriz. Bu normalleşme süreci de tüm halkımızın Türk’üyle Kürt’üyle Çerkez’iyle Laz’ıyla Gürcü’süyle beklentisidir" karşılığını verdi.
"ERMENİSTAN’DAN İZİN Mİ ALACAĞIZ"
"Ermenistan’la bir anlaşmazlık var. 1915 olaylarının kutlanması, yıldönümüyle ilgili olarak Ermenistan Cumhurbaşkanı sizi bu anma etkinliklerini sabote etmekle suçluyor. Çünkü siz de aynı tarihlerde Türkiye’de 24 Nisan’da kendi töreninizi düzenliyorsunuz. Açıkça Ermenistan’ın bu girişimini sabote ettiğinizi söylüyor, siz ne dersiniz?" şeklindeki soruya da cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugüne kadar Türkiye ile Ermenistan arasındaki sıkıntılarda olumlu adımları hep biz attık. Ermenistan hiçbir zaman olumlu adım atmamıştır. Biz hep barış elimizi uzattık ama elimiz havada kaldı. Geçen yıl 23 Nisan’da benim yine yayınladığım bir mektubum vardı. Bilmiyorum haberiniz var mı, bu mektup çok olumlu cevaplar aldı ama aynı olumlu cevabı Ermenistan’dan alamadım. Şimdi bu yıl biz Çanakkale Kara Savaşları’nın 100. yıl dönümünü kutluyoruz. Kalkıp da bunun için Ermenistan’dan izin mi alacağız. Bunun tarihi belli, her şeyi belli. Kara savaşlarının 100. yıl dönümünün Ermenistan’ın yapacağı törenlerle uzaktan yakından alakası yok. Onlar tam aksine bu işi bizim tarihimize endekslediler. Bizim hiç böyle bir derdimiz yok. 24 Nisan’da biz dünya barışına katkı sağlayacak, 18 Mart’ta Başbakanımızın katıldığı, şimdi 24 Nisan’da da benim ev sahipliğini yapacağım bu törenlerle 23 Nisan’da Barış Zirvesi’yle mesajlarımızı vereceğiz. 24 Nisan’da Çanakkale’de mesajlarımızı vereceğiz. 25 Nisan’da da misafirlerimiz şafak ayinleriyle bu mesajı dünyaya verecekler" ifadelerini kullandı.
7 HAZİRAN SEÇİMLERİ
Son olarak "Haziran ayında seçimler yapılacak, 7 Haziran tarihinde. Batıda bir takım eleştiriler ifade edildi. Sizin çok güçlü bir devlet başkanı haline gelmek istediğini söyleniyor. Bazıları ’yeni sultan arayışında mısınız, maksat Türkiye’nin sultanı olmak mıdır’ diyorlar. Siz ne dersiniz?" sorusuna cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şu anda Fransa’da Sayın Hollande herhalde bir sultan değil değil mi, yarı başkanlık sistemi var. Amerika’da Sayın Obama herhalde sultan değil, başkanlık sistemi var, Arjantin öyle, Brezilya öyle, Meksika öyle. Hepsinde başkanlık sistemi var. Niçin oralarla ilgili böyle bir şey söylenmiyor da Türkiye için böyle bir şey söyleniyor. Biz sandıktan geliyoruz, darbeyle değil. Ama bize bu soruyu yöneltenler Mısır’a bu soruyu niye yöneltmiyorlar? Mısır’daki zat darbeyle geldi. Sandıkla gelen şu anda nerede, içeride. Suçu neydi, sultanlık mu yaptı, hayır, tam aksine bulduğu kabineyle Mısır’ı yönetiyordu. Bir şeyi iyi bilmemiz lazım. Demokrasiye inananlar maalesef dünyada demokrasi mücadelesi verenlerin yanlarında olmuyorlar. Kendileriyle istedikleri gibi aynı paralelde gidecek olanları arıyorlar. Bu çok yanlış bir yaklaşım tarzı. Eğer demokrasiye inanıyorsak iradeyi halka bırakalım. Ne kadar kalacak, 4 yıl, ne kadar kalacak, 5 yıl. Süre geldiği zaman zaten halk devirir, niçin başkaları devreye giriyor. Dışarıdan niçin müdahaleler yapılıyor, içeriden niçin askeri darbeler yapılıyor, bir defa bunlara kendimizi alıştırmamız lazım. Bu bakımdan 12 yıllık başbakanlığım döneminde Türkiye’de nasıl bir yönetim uyguladığımız ortadadır. Biz bundan asla taviz vermeyiz. Ama bize artık bu gömlek dar geliyor. Biz de şu anda idari sistemde parlamenter sistemden başkanlık sitemine geçmek gibi yıllardır ülkemizde tartışılan bu konuyu hayata geçirmek istiyoruz. Bunu hayata geçirmek için de belli bir oy sayısına ulaşmanız gerekiyor. Ya bunu referandumla yaparsınız ya da parlamentoda anayasayı değiştirecek sayıya sahip olursunuz. Eğer şu anda herhangi bir parti bu sayıya sahip olursa o zaman bunun yolu açılır ama sahip olmazsa tabi her parti de bunu istemiyor, şu anda başkanlık sistemini isteyen bir parti var, diğerleri karşısında. Onun için 7 Haziran’ı görmemiz lazım. Ben 7 Haziran’ın bu açıdan ülkemiz açısında çok çok önemli olduğunu düşünüyorum. Asla bir diktatörlük gibi bir şeyi böyle yakıştırmayı doğru bulmuyorum. Bunu ülkemize saygısızlık olarak görüyorum, şahsıma saygısızlık olarak görüyorum. Bugüne kadar benim uygulamalarımda asla böyle bir şey olmamıştır, insanı sevmekten başka, ülkeme hizmet etmekten başka. Nereden nereye geldiğimiz bellidir. Şunu da bilmek lazım ki gerçekten diktatörlüğün sandığı olmaz."
FRANSA’DAKİ UÇAK KAZASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini "Bu vesileyle gerek Almanya gerek Fransa gerek İspanya başkanlarına şansölyesine, başbakanlarına hepsine başsağlığı diliyorum. Tüm halklara -ki bizim de bir vatandaşımız bu kazada malum öldü- başsağlığı diliyorum. Bu tür kazaları görmek, yaşamak bizleri üzüyor. Ulaşabildiğim liderleri aradım, onlara da başsağlığı dileklerimi ilettim. Tekrar Fransa’nın, Almanya’nın ve İspanya’nın başı sağ olsun" diyerek tamamladı.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.