Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Deprem ve siyaset

Yazının Giriş Tarihi: 06.11.2020 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.11.2020 00:01

İnsanlarımız enkaz altında ezilerek ölüm kalım mücadelesi veriyorlar. Kurtarma ekipleri, canla başla bu insanları kurtarmak için çabalarken, bazıları ise depremi siyasete alet etmenin yollarını arıyorlar.

Hemen düşüncemi açık ve seçik olarak söylüyorum, deprem bir doğal afettir. Deprem nedeniyle yıkılan binaların göçmesi, siyasi afettir. Çünkü, siyasetçilerimiz bu olaylara göz yummamış olsalar, bu binalar sağlam ve kanuna uygun olarak yapılır, yıkılmaz. Yıkılsa bile bu kadar insanlarımız ölmez, yaralanmaz. Bu kadar mal ve mülk kaybı yaşanmaz.

İzmir Depremine bakıyorum. İnsanlarımız gözyaşları içinde, merakla, umutlarını yitirmeden enkazların etrafında bekliyorlar. Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen ekipler, enkazlarda kendilerine gösterilen bölgelerde gerekli çalışmayı yapıyorlar. Enkazı, deliyorlar, yol açıyorlar, “kimse var mı?” diye seslenip sağ olanların, yaralı olanların kurtarılması için nerede ve nasıl çalışacaklarına dair kararlar veriyorlar.

Oradaki enkazlarda çalışan insanların bazıları gönüllü. Yani, maaş bile almıyorlar. Sadece, içlerinden gelen ve insanlara yardım edebilme umuduyla kurtarma çalışmalarına destek veriyorlar.

Enkaz altından çıkarılan bir insanın gözlerindeki umut ve mutluluğu görememek için kör olmak gerekiyor. Tabi, bizim ülkemizdeki bazı siyasetçilerimiz, olaylara karşı, üç maymunu oynadıkları (kör, sağır, dilsiz) için, yaşanılan bu olayların toplum ve insanların vicdanlarında yaralar açtığının galiba farkında bile değiller.

Deprem enkazında çalışmalar yürüten devletin ekipleri var. AFAD orada. Kızılay orada. UMKE orada. Sağlık Bakanlığı orada. Polis, jandarma orada. Pek çok Belediye ekipleri orada.

Bizler, olay mahalline gitmememize rağmen, naklen yayın yapan TV kanalları sayesinde orada olanları, oymayanları, kimlerin nasıl mücadele verdiğini, kimlerin nasıl alın teri döktüklerini, kimlerin ise seyirci olduklarını görebiliyoruz. Kimsenin kimseyi kandırmasına gerek yok. Çok şükür, insanlarımız AK Partili, CHP’li, sağcı, solcu diye ayırım yapmadan canla başla kurtarma çalışmalarına destek veriyorlar.

Yani, durum ortada.

Bir siyasi parti başkanı çıkıp, “belediye ekiplerimiz vatandaşları kurtarıyor!” şeklinde ifadeler kullanması, depreme siyasetin alet edilmesine ne gerek var ki? Bu söylemin özeti; vatandaşlar can ve mal derdinde, bizimkiler siyaset peşinde….

Kurtarma çalışmalarına katılan herkesten Allah razı olsun. Siyasetçilerimizden de beklenilen ifadeler bunlardır. “Depremzedelere geçmiş olsun. Ölenlere Allahtan rahmet, yaralılara şifa diliyoruz” konuşulması gereken sözler özetle bunlardır. Tabi ki insanlarımız bu ülkeyi yönetenleri, bu ülkenin siyasetçilerini, iktidarını ve muhalefetini böylesine bir olayda yanında görmek ister. Görmeli de. Olaylara bakış açısı siyasi pencereden değil, toplum ve meydana gelen olayda zarar görenlerin gözlerinden bakmak gerekiyor.

Ben, kendi payıma enkaz başında siyaset yapanları kınıyorum.

Keşke oraya hiç gelmeselerdi. Keşke, bu enkaz altında ezilen vatandaşlarımızın açıları ve kaderleri üzerinden böyle ifadeler kullanmasalardı.

Yeri ve zamanı değil.

Zaten, orada bulunan vatandaşlar, sizin hangi partiden olduğunuzu, ne amaçla oraya geldiğinizi çok iyi biliyorlar. Burada, “biz iş yaptık, diğerleri seyirci oldular” gibi sonuçlar doğurabilecek ifadeler kullanmak, kimseye kazandırmaz.

Önce, insanların açıları dindirilmeli.

Siyaset sonra gelir. Depremdeki yaralar sarılmaya başlanılınca, siyaset devreye girer. Hesap sorulması gerekenlerden hesap sorulur. Adli ve idari soruşturmalar açılır. Açılmıyorsa, iktidar ve muhalefetin görevi bu soruşturmaların açılmasına yardımcı olmak, açmayanlar hakkında da gerekli işlemlerin yapılması için kamu dinamiklerini harekete geçirmektir. Siyasetin çözüm üretmesi gereken konu ise böylesine çürük binaların nasıl yapıldığını, bunlara neden izin verildiğini araştırıp, yanlış yapanlar varsa onlarında adalet önünde hesap vermelerini sağlamaktır.

Yine, geçmişte yaşanılan, bugün yaşanılan, yarın yaşanmayacağı konusunda herhangi bir garanti olmayan böylesine çürük- çarık yapılaşma ile ilgili sorunların çözümünde siyasetçilerimizin çözüm odaklı plan, proje ve formüller üretmesi gerekmektedir. Yoksa, bomboş hazine arsaları üzerine bina yapılıp, “kentsel dönüşüm yaptık” denilmesi, bazı yöneticilerin birbirlerini kandırılmasından başka bir eylem değildir. Asıl olan, hem müteahhitlik sektörü hem de belediyeler, yerel yönetimler ve genel yönetimlerin, kısaca kamu kurum ve kuruluşlarının bir araya gelip, halkın yıkılma tehlikesi bulunan binalarının bulunduğu bölgelerdeki kentsel dönüşümü gerçekleştirmesidir.

Tehlikeli binalarda oturan vatandaşlarımızın da “devlet bana bedava ev yapıp versin!” anlayışından artık vaz geçmesi gerekmektedir. İnsan sağlığı, toplum sağlığı ve bina güvenliği insanların bilerek enkaz altında kalıp ölmelerinin önlenmesi için herkesin elini taşın altına koyması gerek. Bu işin siyaseti olmaz. Bu işler içinde devlet arsalarına, hazine arsalarına göz dikenlerin gözlerinin oyulması gerekiyor.

Formül, müteahhitlerin zengin edilmesi, tehlikeli binalarda oturanların bedava yeni ev sahibi olması için hazine arsaları, kamu arsalarının sermaye yapılması değil, hak ve adaletli bir şekilde kentsel yenilenme ve dönüşüm yapılmasıdır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.