Lambayı yakma/bırak,sarı bir insan başı/düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara/Kar yağıyor/ve ben hatırlıyorum./Kar…
Üflenen bir mum gibi/söndü koskocaman ışıklar/Ve şehir/kör bir insan gibi kaldı/altında yağan karın./Lambayı yakma, bırak!/Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların/dilsiz olduklarını anlıyorum/Kar yağıyor/ve ben hatırlıyorum
***
1924 senesinin 21 Ocağında yazmış bu dizeleri Nazım.
Ben doğmadan otuz yedi yıl önce…
Şimdi şiirin yazılmasının üzerinden geçen doksan yedinci yıl.
Neredeyse bir asır…
Ve yine aynı kar yağıyor sabahın dördünde.
Ve yine şehir, şehirim kör bir insan gibi kaldı altında yağan karın.
Lambayı açmadım; korktum sarı bir insan başı pencereden düşer diye kara.
Karanlığa düşsün istedim taneler; belki beyaza bürünür de utanır karanlık karanlığından.
Hatırladım…
Annemi, babamı, büyükbabamı, babaannemi, teyzemi, eniştemi ve karlanmış anılarımda donup kalmış hiç eskimeyen eskilerimi.
En çokta kardan adam yapmak için birlikte kar duası ettiğimiz kızımın kuzum olduğu hallerini…
Yine içim üşüdü alev alev
Bu kar o kar;
İçime içime yağan; yağdıkça gözlerimden taşan,soğuğu sıcağından belli; bu kar o kar.
Mayıs yelinde de yağar, Temmuz Ağustos sıcağında da;
Kimseler bilmez ben bilirim.
Bazen serpintili, bazen lapa lapa,bazen de tipi olur;
Durup dururken ansızın yağar.
Öyle Balkanlardan filan gelmez; hele meteoroloji tahmin bile edemez
Negatifi çoktan kaybolmuş bir fotoğraftan, bir eski şarkıdan, bir seslenişten,alelade kurulmuş bir cümleden,bir çocuk kahkahasından ve selaların hepsinden yağar…
Hem yağar, hem tutar.
Şemsiye kar etmez, ayakkabımın üzerine çift çorap çeksem nafile.
Üzerine basmamak için,basıpta kayıp düşmemek için çabalarım biçare.
Her defasında bir yerlere tutunamaz kayar, derinlerime düşerim;
Kırk halat yetmez çıkartmaya…
Üşürken terlerim; donarken yanarım.
Bilemem o vakitler vakti;
Zaman önce durur, sonra sondan başa yürür ayak izini görürüm beyazlığında.
Her kar tanesi ayrı bir hasretime denk gelir de, saymaktan korkarım…
Hüzün desem değil,pişmanlık desem değil,kızgınlık desem hiç değil
Kırgınlık belki ama o da tam değil..
Belki biraz yenilmişlik,biraz da kabullenmişlik.
Bilemem ne hissedeceğimi vakit gibi.
Ağlamak için fazla ihtiyarım, boş versem oda bana yakışmaz, unutmak içinse çok geç…
Elimde kalan alışmak;
Bunca yıl kendime bile alışamamışken…
En kolayı hatırlamak galiba ki, o yağar; ben hatırlarım.
Dedim ya bu kar o kar
Nazım’ın dediği gibi,
Kalbime saplı bir bıçakla
Sadece hatırlarım…
Sanki hatırladıkça unutulmayacakmışım gibi…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Bu kar o kar
Lambayı yakma/bırak,sarı bir insan başı/düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara/Kar yağıyor/ve ben hatırlıyorum./Kar…
Üflenen bir mum gibi/söndü koskocaman ışıklar/Ve şehir/kör bir insan gibi kaldı/altında yağan karın./Lambayı yakma, bırak!/Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların/dilsiz olduklarını anlıyorum/Kar yağıyor/ve ben hatırlıyorum
***
1924 senesinin 21 Ocağında yazmış bu dizeleri Nazım.
Ben doğmadan otuz yedi yıl önce…
Şimdi şiirin yazılmasının üzerinden geçen doksan yedinci yıl.
Neredeyse bir asır…
Ve yine aynı kar yağıyor sabahın dördünde.
Ve yine şehir, şehirim kör bir insan gibi kaldı altında yağan karın.
Lambayı açmadım; korktum sarı bir insan başı pencereden düşer diye kara.
Karanlığa düşsün istedim taneler; belki beyaza bürünür de utanır karanlık karanlığından.
Hatırladım…
Annemi, babamı, büyükbabamı, babaannemi, teyzemi, eniştemi ve karlanmış anılarımda donup kalmış hiç eskimeyen eskilerimi.
En çokta kardan adam yapmak için birlikte kar duası ettiğimiz kızımın kuzum olduğu hallerini…
Yine içim üşüdü alev alev
Bu kar o kar;
İçime içime yağan; yağdıkça gözlerimden taşan,soğuğu sıcağından belli; bu kar o kar.
Mayıs yelinde de yağar, Temmuz Ağustos sıcağında da;
Kimseler bilmez ben bilirim.
Bazen serpintili, bazen lapa lapa,bazen de tipi olur;
Durup dururken ansızın yağar.
Öyle Balkanlardan filan gelmez; hele meteoroloji tahmin bile edemez
Negatifi çoktan kaybolmuş bir fotoğraftan, bir eski şarkıdan, bir seslenişten,alelade kurulmuş bir cümleden,bir çocuk kahkahasından ve selaların hepsinden yağar…
Hem yağar, hem tutar.
Şemsiye kar etmez, ayakkabımın üzerine çift çorap çeksem nafile.
Üzerine basmamak için,basıpta kayıp düşmemek için çabalarım biçare.
Her defasında bir yerlere tutunamaz kayar, derinlerime düşerim;
Kırk halat yetmez çıkartmaya…
Üşürken terlerim; donarken yanarım.
Bilemem o vakitler vakti;
Zaman önce durur, sonra sondan başa yürür ayak izini görürüm beyazlığında.
Her kar tanesi ayrı bir hasretime denk gelir de, saymaktan korkarım…
Hüzün desem değil,pişmanlık desem değil,kızgınlık desem hiç değil
Kırgınlık belki ama o da tam değil..
Belki biraz yenilmişlik,biraz da kabullenmişlik.
Bilemem ne hissedeceğimi vakit gibi.
Ağlamak için fazla ihtiyarım, boş versem oda bana yakışmaz, unutmak içinse çok geç…
Elimde kalan alışmak;
Bunca yıl kendime bile alışamamışken…
En kolayı hatırlamak galiba ki, o yağar; ben hatırlarım.
Dedim ya bu kar o kar
Nazım’ın dediği gibi,
Kalbime saplı bir bıçakla
Sadece hatırlarım…
Sanki hatırladıkça unutulmayacakmışım gibi…