Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Bitmiyor; korkarım ki hiç bitmeyecek…

Yazının Giriş Tarihi: 28.11.2020 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.11.2020 00:01

Geçen 8 yılda kadına karşı fiziki, sosyal ve ekonomik şiddet uyguladığı gerekçesiyle 25 bin 481 kişi hakkında yapılan suç duyurusu üzerine “şüpheli” sıfatıyla harekete geçen savcılar, 18 bin 551’i hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle işlem yapmamışlar;

2012-2020 arasında işlem yapılan faillerin yüzde 73’ü serbest bırakılmış;

2012’de faillerin yüzde 47’si hakkında “takipsizlik” kararı verilirken, bu oran yıllar içerisinde düzenli bir şekilde artarak 2019’da yüzde 82’ye ulaşmış;

savcıların adli süreç başlattığı her 10 kişiden 7’si herhangi bir kovuşturma yapılmadan serbest kalmış;

Yani; savcılıklarda hakkında işlem başlatılan her 10 kişiden 7’si herhangi bir adli sürece tabi olmadan serbest bırakılmış

Son 8 yılda suç duyurusunda bulunmayan ama kolluğa başvuran 1.6 milyon kadın şiddet gördüğü gerekçesiyle mahkemelerden koruma talep etmiş bu da  her hafta 3 bin 867 kadının şiddete maruz kaldığı anlamına geliyormuş..

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü dolayısıyla hazırlanan rapora göre durum bu.

Tabi şimdi raporu hazırlayan muhalefet partisi olduğu için kürsülerden mikrofonlardan bir sürü hakaret yükselecek, tehditler, aşağılamalar, yalanlamalar  gırla gidecek en geç 29 kasımda hadise diğer sıkıntıların rafına kaldırılıp 8 Mart Dünya Kadınlar gününde tekrar kullanılmak üzere unutulacak. Kadınlar da halleriyle hallenmeye devam edecekler.

Ama bu ara da biri çıkıp ta; haklılar arkadaş mealinden hadisenin gerçek rakamlarını yayınlamaya kalkarsa iş değişir o zaman.

Olmaz olmaz dememek lazım; baksanıza ne olmazlar oluveriyor aniden.

Neyse biz konuya dönelim;

Şiddet kime ve neye yönelik olursa olsun en hafifinden bir davranış bozukluğudur.

Kadına yönelik şiddet tüm dünya ükerinin ortadan tam olarak kaldırmadıkları sıkıntılarından biri olsa da, ülkemizde diğer Avrupa ülkelerine oranla daha sık yaşanmakta olduğu aşikar.

Ölümle sonuçlananlarının da sık sık gündem oluşturduğu,bunu asgariye indirme gücü olan İstanbul Sözleşmesinden Türkiye’nin imzanın çekilip çekilmeyeceğinin tartışıldığı bir ortamda,  ben artık sözün bittiği yere gelinmiş olduğunu düşünenlerdenim.

Sempozyumlar,gösteriler, yürüyüşler,özel günler, Sivil Toplum Örgütlerinin savaşımları kadına şiddetin önlenmesine yetmiyor, yetemiyor.

Bu yolda yapılan her türlü toplantıyı,protestoyu yüreğimin en içinden desteklesem de,kendimi böylesi eylemlerin somut bir sonuç oluşturmayı başarabileceğine inandıramıyorum.

Protesto edilen,kınanan,hatta lanetlenen bir kurum,kuruluş vs olsa tamam. Eylemlerin az çok karşılığı olabilir.

Burada protesto edilen belki de hemen yanı başınızdakinin bir saat sonra karşılaşacağı görünmez bir düşman.

Kadınların ne zaman, nerede,kim tarafından yapılacağı önceden asla kestirilemeyen kalleşçe bir saldırıya maruz kalma olasılıklarının yüksekliği çok ürkütücü.

Sorun sosyolojik ve psikolojik olmasının yanı sıra nevrotik te.

İnsanımızın %90 ‘ını Müslümanlar oluşturuyor. Ve ben eşini, kızını, baldızını kısacası kadınlarını döven erkeklere soruyorum;

Hadi kuldan utanmıyorsunuz,Allahtan’da mı korkunuz yok?

Hak dininin neresinde buldunuz, kitabımızın neresinde okudunuz yaptığınız eziyetlerin mübah olduğunu,ve hangi yüzle secde ediyorsunuz,yaradan’ın kullarına yaptığınız eziyetin günahı üzerinizdeyken ve nasıl bekliyorsunuz dualarınızın kabulünü,Allah’ın özenerek yarattıklarını,ana olmakla şereflendirdiklerini dövdüğünüz ellerinizi açarak?

Elbet her kul hakkını alacak diğerinden.

Siz bu hesabı veremeyenlerle derdest olduğunuzda pişman bile olacak zaman bulamayacaksınız da,çizginin bu tarafında da kadınlar sizin yüzünüzden rahat yüzü göremeyecekler ona fena işte.

Kadın sorunları ile ilgili bir kurum tarafından yapılan araştırmaya göre, Türk kadınların yüzde 39'u 'tokatlanma, itilme, yumruklanma, boğazının sıkılması, bir yerinin yakılması, silah, bıçak gibi aletlerle tehdit edilme ya da bunların kullanılması' sonucu fiziksel şiddete uğruyor.

Başka bir ifadeyle her 10 kadından 4'ü eşi veya birlikte olduğu kişi tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyor. (bence bu rakam çok daha yüksek ama gizli kalıyor kadınların ruhlarında.)

Kadınların yüzde 15'i hısım akrabası tarafından tecavüze uğruyor,  cinsel olarak aşağılayıcı ya da küçük düşürücü eylemlere zorlanıyor.

Cinsel şiddet bir çok durumda fiziksel şiddetle birlikte yaşanıyor. Kadınların yüzde 42'si fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Kadınların yüzde 44'ü de duygusal şiddet görüyor. Kadınların yüzde 23'ü eşlerinin veya birlikte oldukları kişilerin kendisinin çalışmasına engel ya da işten ayrılmasına neden olduğunu belirtiyor.

Hele kadın bir de engelliyse,şiddet suyuna tirit oluyor 

Ölçemediğinizi çözemezsiniz diye bir laf vardır;

Ama burada hiç işe yaramıyor; Kadın özelinde şiddetin her türlüsünün istatistiğini çıkartmayı beceriyoruz ama iş çözüme gelince her yeni hadise yeni bir veri olmaktan ileri gidemiyor.

Ama kadına verilen önem konusunda bizden çok ileri giden bir ülke var;

Bolivya da "Kültürler, Dekolonizasyon ve Depatriarkalizasyon ’’bakanlığı kuruluyor ve bakan olarak Sabina Orellana atanıyor.

Tabi bakanın kadın olduğunu söylemeye gerek yok.

Eee ne var  bun da bizde de kadın bakan yok mu?

Bunda bir şey yok ta bakanlığın adında bir şey var;

Dekolonizasyon ve Depatriarkalizasyon bizim dilimizde erkek egemenliğini ortadan kaldırma anlamına geliyor.

Yani bakanlığın adı Erkek Egemenliğini Kaldırma Bakanlığı.

Misyonu merak edenler çıkabilir belki;

O da  Haysiyet ve egemenliğe dair kültürel politikaları teşvik etme ve aynı zamanda milletler arasındaki eşitsizlikleri tersine çevirmek.

Sizce de ilginç değil mi?

1825 yılından günümüze değin 180'e yakın darbe, ondan fazla değişik anayasa ve seksen civarında cumhurbaşkanı gören, bazılarının yönetimi kan dökerek ele geçiren ve yine aynı şekilde kaybeden 11 milyon küsur  nüfuslu bir Güney Amerika devletinin 2020 de geldiği nokta bu.

Bundan taa 90 yıl önce Türk kadınına seçme seçilme hakkını kazandıran bir Atatürk’ü olan millet hala kadını dövmek mübah mıdır günah mıdırı tartışıyor ya ;

Yanar yanar ona yanarım.

İşte tam da bu yüzden diyorum;

Bitmiyor; Korkarım ki Hiç Bitmeyecek…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.