Şuan ülke gündeminde yerini alan 1934 yılında Atatürk'ün talimatıyla camiden müzeye
çevrilen Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması tartışması gündemin tepesine yerleşti.
Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından MS 532 - 537 yılları arasında patrik
katedrali olarak 5 yılda inşa ettirilmiş bu yapı sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları
arasında yer alan dünyanın en eski katedralidir . Ayasofya camii olarak tekrar ibadete açılacakmıdır?
23 mayıs 1453 yılında ise Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle
beraber camiye dönüştürülen eser Danıştay 10. dairesi,24 kasım 1934'te Bakanlar Kurulu
kararıyla müze yapılan Ayasofya'nın, yeniden cami olması için açılan davada hükmünü 2
Temmuz'da verecek.
1930 ile 1935 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya’da
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar arasında çeşitli
restorasyonlar, kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp
temizlenmesi sayılabilir. Restorasyon sırasında Ayasofya'nın, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin
laiklik ilkesi doğrultusunda, yapılış amacı olan kiliseye tekrar çevrilmesi konusunda fikirler
ortaya atılmışsa da bölgede yaşayan Hristiyan sayısının çok az olmasından dolayı oluşan talep
yetersizliği, bölgede bu denli görkemli bir kiliseye karşı yapılabilecek muhtemel provakasyonlar
ve mimarinin tarihî önemi göz önüne alınarak Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve
7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir.
Kararnamedeki imza sahte iddiası ?
Öte yandan, 24 Kasım 1934 tarihinde Ayasofya'nın müzeye dönüştürüşmesine ilişkin Bakanlar
Kurulu kararı ve karardaki Atatürk imzasının sahte olduğu iddiası da yeniden gündeme geldi.
Bu iddiayı dile getiren Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu“Söz
konusu kararname hiçbir zaman Resmi Gazete’de yayımlanmadı. Tarih ve sayı numaraları da
yok. Açık bir hukuksuzluk var. Atatürk’e ait olduğu söylenen ıslak imza sahte. Mustafa Kemal
Paşa, Atatürk ünvanını almadan önce karananmeye Atatürk imzası atılmış. Ancak soyadı
kanunundan sonraki imzaları ile kararnamadeki imzası birbirine hiç benzemiyor. 1934’te
avludaki mozaiklerin ortaya çıkarılması için 9 kişilik heyet kuruldu. O dönem Ayasofya’nın etrafı
dükkanlarla dolu ve çevresi harap haldeydi. 1931’de çevre düzenlemelerine başlandı. 1934’de
sıva tozları nedeniyle halılar sökülünce kısa bir süreliğine ibadete kapatıldığı duyuruldu.
Atatürk’ün ölümüne kadar açılması geciktirildi. Sonrasında ise sahte imza dayanak yapılarak
müzeye dönüştürüldü. Ayasofya’nın müze yapılmasına ilişkin kararnamede ABD Büyükelçisi
Joseph Grew ve Amerika Bizans Enstitüsü’nden Thomas Whittemore’un entrikaları olduğuna
dair bulgular var.”
Ayasofya ismi Yunanca “Aya” ve “Sofya” kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Yunancada
Aya kelimesi “Kutsal Azize”, Sofya kelimesi “Bilgelik” anlamına gelmektedir.
Ayasofya Dünya'nın ve İstanbul' un önemli kültür zenginliklerinden olan ,Mimarlık tarihinin
başyapıtı Yenilikçi mimarisi, zengin tarihi, dini önemi ve olağanüstü özelliğiyle yüzyıllardır
zamana direnen ; İstanbul'daki en büyük Doğu Roma kilisesi. Aynı yerde üç kez inşa edilen,
dünyanın en eski ve hızlı tamamlanmış katedrali. Havada asılı gibi duran baş döndürücü
kubbesi, yekpare mermer sütunları ve eşsiz mozaikleriyle mimarlık tarihinin
başyapıtlarındandır. Ayasofya Osmanlı döneminde 482 yıl camii olarak varlığını sürdürdü,
Bugünkü Ayasofya aynı yerde öncekilerinden farklı bir mimari anlayışla yapılan üçüncü yapı.
İmparator Justinianus tarafından Tralles’li(Aydın) Anthemios ve Miletos’lu (Balat) Isidoros'a
yaptırıldı. Yapımına 532 yılında başlandı ve beş yıl gibi bir sürede bitirilerek, 537'de büyük bir
törenle ibadete açıldı. İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethiyle camii olarak yeniden
düzenlendi. Varlığını Osmanlı mimari unsuru eklemeleriyle sürdürdü ve 1934'te de müzeye
dönüştü. İmparator Kapısı, Güzel Kapı ve Mermer Kapı’ larıyla tanınan Ayasofya'da bir kısmı antik şehirlerden getirilen toplam 104 sütun bulunuyor. İmparatorların taç giydikleri
"Omphalion” bölümü de, bu sütunlar gibi mermer işçiliğiyle öne çıkıyor. Mozaiklerden vaaz
kürsülerine kadar görülmeye değer Huşu uyandıran mimarisi dışında; altın kaplama, gümüş
kaplama, cam, pişmiş toprak ve renkli taşla yapılan mozaikleriyle de ünlü. 6. yüzyıla ait orijinal
tavan mozaikleri bitkisel ve geometrik motifleriyle büyülüyor. 8. üzyıldaki ikona yasağından
sonraki figürlü mozaiklerden de, kucağında çocuk İsa ile tasvir edilen Hz. Meryem, Hz. Cebrail,
Hz. Mikail ve Vazftizci Yahya İle Deisis Sahnesi mozaikleri mutlaka görülmeli. Sultan
Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası ise 1847-1849 arası Fossati Kardeşlerin onarımları sırasında
yaptırılmış.Osmanlı döneminde eklenen sekiz büyük yuvarlak hat levha, Sultan Abdülmecid
döneminde ünlü hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'nin eseri. Yan neflerdeki iki adet yekpare
mermerden yapılmış ve ortalama 1250 litre sıvı alabilen küpler, Sultan III. Murad döneminde
Bergama antik şehrinden getirildi. Sultan Mahmud Kütüphanesi'nin yanı sıra minber, mihrap,
hünkar mahfili ve vaaz kürsüleri de görülmeye değer.Ayasofya Müzesi'nin içi kadar dış
mekanları da meşhur. Binanın dışındaki Padişah Türbeleri’yse ziyaret edilmesi gerekenler
arasında ilk sırada. Burada saltanat dönemleri birbirini izleyen Sultan II. Selim, Sultan III.
Murad, Sultan III. Mehmed ile Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim türbeleri ile Şehzadeler
Türbesi bulunuyor. Ayasofya'nın ikisini Mimar Sinan’ın yaptığı bilinen dört minaresi, Sıbyan
Mektebi şadırvanı, muvakkithanesi, sebilleri, payandaları, hazine binası ve imarethanesi de
yapının ihtişamını artırıyor.
II. Selim döneminde (1566–1574) yorgunluk ya da dayanıksızlık belirtileri gösterdiğinde, bina,
dünyanın ilk deprem mühendislerinden biri sayılan Osmanlı baş mimarı Mimar Sinan tarafından
eklenen dış istinat yapılarıyla (payanda) takviye edilerek, son derece sağlamlaştırılmıştır.
Günümüzde binanın dört tarafındaki toplam 24 payandanın bir kısmı Osmanlı dönemine, bir
kısmı Doğu Roma İmparatorluğu dönemine aittir. Bu istinat yapılarıyla birlikte, Sinan ayrıca,
kubbeyi taşıyan payeler ile yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerler ile besleyerek kubbeyi
iyice sağlamlaştırmış ve binaya iki geniş minare (batı kısmına), hünkar mahfili ve II. Selim’in
türbesini (güneydoğu kısmına) eklemiştir (1577). III. Murat’ın ve III. Mehmed’in türbeleri ise
1600’lerde eklenmiştir. Ayasofya binasının içine Osmanlı döneminde eklenen diğer yapılar
arasında mermerden minber, hünkar mahfiline açılan galeri, müezzin mahfili (mevlit balkonu),
vaaz kürsüsü sayılabilir. III. Murad Bergama’da bulunmuş, helenistik dönemden kalma (MÖ IV.
yüzyıl), "bektaşi taşı"ndan (İng. alabaster) yapılma iki küpü Ayasofya'nın ana nefine (ana salon)
yerleştirmiştir. I. Mahmud 1739'da binanın restore edilmesini emretti ve bir kütüphane ile
binanın yanına (bahçesine) bir medrese, bir imarethane ve bir şadırvan ekletti. Böylece
Ayasofya binası, civarındaki yapılarla birlikte bir külliyeye dönüştü. Bu dönemde ayrıca yeni bir
sultan galerisi ve yeni bir mihrap yapıldı.
Ayasofya’nın Osmanlı dönemindeki en ünlü restorasyonlarından biri sultan Abdülmecit’in
emriyle İsviçre İtalyanı olan Gaspare Fossati ve kardeşi Giuseppe Fossati’nin nezaretinde 1847
ile 1849 yılları arasında yapılmıştır. Fossati kardeşler, kubbe, tonoz ve sütunları sağlamlaştırdı
ve binanın iç ve dış dekorasyonunu yeniden elden geçirdi. Üst kattaki galeri mozaiklerinin bir
kısmı temizlendi, çok tahrip olanları ise sıvayla kaplandı ve altta kalan mozaik motifleri bu sıva
üzerine resmedildi. Işıklandırma sistemini sağlayan yağ lambası avizeleri yenilendi.
Kazasker Mustafa İzzed Efendi'nin (1801–1877) eseri olan, önemli isimlerin hat sanatıyla yazılı
olduğu yuvarlak dev tablolar yenilenip sütunlara asıldı. Ayasofya’nın dışına yeni bir medrese ve
muvakkithane inşa edildi. Minareler aynı boya getirildi. Bu restorasyon çalışması bittiğinde
Ayasofya Camii 13 Temmuz 1849'da gerçekleştirilen bir törenle yeniden halka açıldı.
Ayasofya külliyesinin Osmanlı dönemindeki diğer yapıları arasında sıbyan mektebi, şehzadeler
türbesi, sebil, sultan Mustafa ve sultan İbrahim türbesi (önceden vaftizhane) ve hazine
dairesi sayılabilir.
Ayasofya’ tarihten günümüze kadar olan süreçte 916 yıl boyunca kilise, 482 yıl boyunca cami
olarak mevcudiyetini sürdüren 1934’te müze yapılan 2 Temmuz’da Danıştay’ın vereceği nihai
karar tarihi yapının yeniden cami olması için açılan davadan çıkacak sonuç; Ayasofya’nın
statüsünü belirlemiş olacak.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Zekir SEFERLER
Ayasofya
Şuan ülke gündeminde yerini alan 1934 yılında Atatürk'ün talimatıyla camiden müzeye
çevrilen Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması tartışması gündemin tepesine yerleşti.
Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından MS 532 - 537 yılları arasında patrik
katedrali olarak 5 yılda inşa ettirilmiş bu yapı sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları
arasında yer alan dünyanın en eski katedralidir . Ayasofya camii olarak tekrar ibadete açılacakmıdır?
23 mayıs 1453 yılında ise Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle
beraber camiye dönüştürülen eser Danıştay 10. dairesi,24 kasım 1934'te Bakanlar Kurulu
kararıyla müze yapılan Ayasofya'nın, yeniden cami olması için açılan davada hükmünü 2
Temmuz'da verecek.
1930 ile 1935 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya’da
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar arasında çeşitli
restorasyonlar, kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp
temizlenmesi sayılabilir. Restorasyon sırasında Ayasofya'nın, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin
laiklik ilkesi doğrultusunda, yapılış amacı olan kiliseye tekrar çevrilmesi konusunda fikirler
ortaya atılmışsa da bölgede yaşayan Hristiyan sayısının çok az olmasından dolayı oluşan talep
yetersizliği, bölgede bu denli görkemli bir kiliseye karşı yapılabilecek muhtemel provakasyonlar
ve mimarinin tarihî önemi göz önüne alınarak Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve
7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir.
Kararnamedeki imza sahte iddiası ?
Öte yandan, 24 Kasım 1934 tarihinde Ayasofya'nın müzeye dönüştürüşmesine ilişkin Bakanlar
Kurulu kararı ve karardaki Atatürk imzasının sahte olduğu iddiası da yeniden gündeme geldi.
Bu iddiayı dile getiren Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu“Söz
konusu kararname hiçbir zaman Resmi Gazete’de yayımlanmadı. Tarih ve sayı numaraları da
yok. Açık bir hukuksuzluk var. Atatürk’e ait olduğu söylenen ıslak imza sahte. Mustafa Kemal
Paşa, Atatürk ünvanını almadan önce karananmeye Atatürk imzası atılmış. Ancak soyadı
kanunundan sonraki imzaları ile kararnamadeki imzası birbirine hiç benzemiyor. 1934’te
avludaki mozaiklerin ortaya çıkarılması için 9 kişilik heyet kuruldu. O dönem Ayasofya’nın etrafı
dükkanlarla dolu ve çevresi harap haldeydi. 1931’de çevre düzenlemelerine başlandı. 1934’de
sıva tozları nedeniyle halılar sökülünce kısa bir süreliğine ibadete kapatıldığı duyuruldu.
Atatürk’ün ölümüne kadar açılması geciktirildi. Sonrasında ise sahte imza dayanak yapılarak
müzeye dönüştürüldü. Ayasofya’nın müze yapılmasına ilişkin kararnamede ABD Büyükelçisi
Joseph Grew ve Amerika Bizans Enstitüsü’nden Thomas Whittemore’un entrikaları olduğuna
dair bulgular var.”
Ayasofya ismi Yunanca “Aya” ve “Sofya” kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Yunancada
Aya kelimesi “Kutsal Azize”, Sofya kelimesi “Bilgelik” anlamına gelmektedir.
Ayasofya Dünya'nın ve İstanbul' un önemli kültür zenginliklerinden olan ,Mimarlık tarihinin
başyapıtı Yenilikçi mimarisi, zengin tarihi, dini önemi ve olağanüstü özelliğiyle yüzyıllardır
zamana direnen ; İstanbul'daki en büyük Doğu Roma kilisesi. Aynı yerde üç kez inşa edilen,
dünyanın en eski ve hızlı tamamlanmış katedrali. Havada asılı gibi duran baş döndürücü
kubbesi, yekpare mermer sütunları ve eşsiz mozaikleriyle mimarlık tarihinin
başyapıtlarındandır. Ayasofya Osmanlı döneminde 482 yıl camii olarak varlığını sürdürdü,
Bugünkü Ayasofya aynı yerde öncekilerinden farklı bir mimari anlayışla yapılan üçüncü yapı.
İmparator Justinianus tarafından Tralles’li(Aydın) Anthemios ve Miletos’lu (Balat) Isidoros'a
yaptırıldı. Yapımına 532 yılında başlandı ve beş yıl gibi bir sürede bitirilerek, 537'de büyük bir
törenle ibadete açıldı. İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethiyle camii olarak yeniden
düzenlendi. Varlığını Osmanlı mimari unsuru eklemeleriyle sürdürdü ve 1934'te de müzeye
dönüştü. İmparator Kapısı, Güzel Kapı ve Mermer Kapı’ larıyla tanınan Ayasofya'da bir kısmı antik şehirlerden getirilen toplam 104 sütun bulunuyor. İmparatorların taç giydikleri
"Omphalion” bölümü de, bu sütunlar gibi mermer işçiliğiyle öne çıkıyor. Mozaiklerden vaaz
kürsülerine kadar görülmeye değer Huşu uyandıran mimarisi dışında; altın kaplama, gümüş
kaplama, cam, pişmiş toprak ve renkli taşla yapılan mozaikleriyle de ünlü. 6. yüzyıla ait orijinal
tavan mozaikleri bitkisel ve geometrik motifleriyle büyülüyor. 8. üzyıldaki ikona yasağından
sonraki figürlü mozaiklerden de, kucağında çocuk İsa ile tasvir edilen Hz. Meryem, Hz. Cebrail,
Hz. Mikail ve Vazftizci Yahya İle Deisis Sahnesi mozaikleri mutlaka görülmeli. Sultan
Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası ise 1847-1849 arası Fossati Kardeşlerin onarımları sırasında
yaptırılmış.Osmanlı döneminde eklenen sekiz büyük yuvarlak hat levha, Sultan Abdülmecid
döneminde ünlü hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'nin eseri. Yan neflerdeki iki adet yekpare
mermerden yapılmış ve ortalama 1250 litre sıvı alabilen küpler, Sultan III. Murad döneminde
Bergama antik şehrinden getirildi. Sultan Mahmud Kütüphanesi'nin yanı sıra minber, mihrap,
hünkar mahfili ve vaaz kürsüleri de görülmeye değer.Ayasofya Müzesi'nin içi kadar dış
mekanları da meşhur. Binanın dışındaki Padişah Türbeleri’yse ziyaret edilmesi gerekenler
arasında ilk sırada. Burada saltanat dönemleri birbirini izleyen Sultan II. Selim, Sultan III.
Murad, Sultan III. Mehmed ile Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim türbeleri ile Şehzadeler
Türbesi bulunuyor. Ayasofya'nın ikisini Mimar Sinan’ın yaptığı bilinen dört minaresi, Sıbyan
Mektebi şadırvanı, muvakkithanesi, sebilleri, payandaları, hazine binası ve imarethanesi de
yapının ihtişamını artırıyor.
II. Selim döneminde (1566–1574) yorgunluk ya da dayanıksızlık belirtileri gösterdiğinde, bina,
dünyanın ilk deprem mühendislerinden biri sayılan Osmanlı baş mimarı Mimar Sinan tarafından
eklenen dış istinat yapılarıyla (payanda) takviye edilerek, son derece sağlamlaştırılmıştır.
Günümüzde binanın dört tarafındaki toplam 24 payandanın bir kısmı Osmanlı dönemine, bir
kısmı Doğu Roma İmparatorluğu dönemine aittir. Bu istinat yapılarıyla birlikte, Sinan ayrıca,
kubbeyi taşıyan payeler ile yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerler ile besleyerek kubbeyi
iyice sağlamlaştırmış ve binaya iki geniş minare (batı kısmına), hünkar mahfili ve II. Selim’in
türbesini (güneydoğu kısmına) eklemiştir (1577). III. Murat’ın ve III. Mehmed’in türbeleri ise
1600’lerde eklenmiştir. Ayasofya binasının içine Osmanlı döneminde eklenen diğer yapılar
arasında mermerden minber, hünkar mahfiline açılan galeri, müezzin mahfili (mevlit balkonu),
vaaz kürsüsü sayılabilir. III. Murad Bergama’da bulunmuş, helenistik dönemden kalma (MÖ IV.
yüzyıl), "bektaşi taşı"ndan (İng. alabaster) yapılma iki küpü Ayasofya'nın ana nefine (ana salon)
yerleştirmiştir. I. Mahmud 1739'da binanın restore edilmesini emretti ve bir kütüphane ile
binanın yanına (bahçesine) bir medrese, bir imarethane ve bir şadırvan ekletti. Böylece
Ayasofya binası, civarındaki yapılarla birlikte bir külliyeye dönüştü. Bu dönemde ayrıca yeni bir
sultan galerisi ve yeni bir mihrap yapıldı.
Ayasofya’nın Osmanlı dönemindeki en ünlü restorasyonlarından biri sultan Abdülmecit’in
emriyle İsviçre İtalyanı olan Gaspare Fossati ve kardeşi Giuseppe Fossati’nin nezaretinde 1847
ile 1849 yılları arasında yapılmıştır. Fossati kardeşler, kubbe, tonoz ve sütunları sağlamlaştırdı
ve binanın iç ve dış dekorasyonunu yeniden elden geçirdi. Üst kattaki galeri mozaiklerinin bir
kısmı temizlendi, çok tahrip olanları ise sıvayla kaplandı ve altta kalan mozaik motifleri bu sıva
üzerine resmedildi. Işıklandırma sistemini sağlayan yağ lambası avizeleri yenilendi.
Kazasker Mustafa İzzed Efendi'nin (1801–1877) eseri olan, önemli isimlerin hat sanatıyla yazılı
olduğu yuvarlak dev tablolar yenilenip sütunlara asıldı. Ayasofya’nın dışına yeni bir medrese ve
muvakkithane inşa edildi. Minareler aynı boya getirildi. Bu restorasyon çalışması bittiğinde
Ayasofya Camii 13 Temmuz 1849'da gerçekleştirilen bir törenle yeniden halka açıldı.
Ayasofya külliyesinin Osmanlı dönemindeki diğer yapıları arasında sıbyan mektebi, şehzadeler
türbesi, sebil, sultan Mustafa ve sultan İbrahim türbesi (önceden vaftizhane) ve hazine
dairesi sayılabilir.
Ayasofya’ tarihten günümüze kadar olan süreçte 916 yıl boyunca kilise, 482 yıl boyunca cami
olarak mevcudiyetini sürdüren 1934’te müze yapılan 2 Temmuz’da Danıştay’ın vereceği nihai
karar tarihi yapının yeniden cami olması için açılan davadan çıkacak sonuç; Ayasofya’nın
statüsünü belirlemiş olacak.