Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Asrın hastalığı kibir

Yazının Giriş Tarihi: 05.11.2022 00:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.11.2022 00:08

    Yüce Allah bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:

  “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman, 18)

     Evet,  bugün en büyük ve tehlikeli hastalık nedir? derseniz hiç tereddüt etmeden kibir ve bencillik derim.  Kibir ve bencillik insanın içerisine sirayet eden, çok sinsi bir hastalık şeklidir. Her insanın içerisinde barındırdığı bir Firavunu vardır. Birileri o Firavunun sesini kısmayı başarmışken başka birileri ona söz geçirmede yetersiz kalmışlardır. 

   İzzetli olmayı kibirde gören insanların hali başka bir felaketi yansıtıyor. Benlik davası güdenlerin çoğu izzetlerini ve şahsiyetlerini koruma isteğiyle,  kendilerini savunma ve belki büyük görme zarureti içerisinde hissediyorlar. Peki, bu kibirde izzet arama insana gerçekten şeref kazandırır mı? Elbette ki kazandırmaz.  Zira kibrin içerisinde güzellik ve fayda yoktur. İşin görünüşü çoğu zaman insanı aldatır. Birinin bir sözü ve saldırısı karşısında onu hemen onur meselesine dönüştürüp fazlasıyla mukavemet gösterenler güya kendi değerlerine değer kattıklarını düşünüyorlar. Hâlbuki insanı değerli eden tek şey var, oda; insanın haddini bilmesi, kendi kusurlarına yoğunlaşmasıdır.

        Anlatıldığına göre, Haccac'ın ordu komutanlarından biri olan Muhelleb b. Surfe bir defasında ipekli üniforması içerisinde çaka sata sata Mutrıf b. Abdullah’ın yanından geçiyordu.  Mutrıf “ Ey Allah’ın kulu bu yürüyüş Allah ve resulünün nefret ettiği bir yürüyüştür” dedi.  Bunun üzerine Muhelleb ona “beni tanıyor musun?"  diye sordu.  Mutrıf kendisine şu cevabı verdi: “Evet, tanıyorum, başlangıcın murdar bir meni damlası, sonun iğrenç kokulu bir leş,  bu ikisi arasında da bir gübre çuvalının hamalısın.”  Bu cevap üzerine Muhelleb  bir daha öyle çakalı yürümemiştir.

    Evet, insan bir damla sudan ibaret; Evveli toprak olduğu gibi ahirde toprak olacak. Kim olduğumuz değil, ne olacağımız önemli.  Nasıl bir zenginlik içerisinde yaşadığımız değil, sonunda fakir bir şekilde bir kefene sarılıp toprak altına gireceğimiz önemli.  Adamlığımız başkalarının iltifatıyla olmaz. Âdem olmadan da adam olunmaz.

     Öldüğümüzde “er kişi” diye cenaze namazımıza niyet ediyorlar. Bundan ötesi yok… Hani anlatırlar: Yüz başı rütbesinde birisi vefat etmiş. İmam efendi “er kişi niyetine” diye namaza niyet etmelerini söylemiş cemaatine.  Onun askerlerinden biri hemen müdahale edip “hocam o er değildi, yüzbaşıydı” diye itirazda bulunmuş. Hoca efendinin şu sözleri çok anlamlıdır:  Evladım! Ölünce makam, mevki rütbe yok oluyor.  Ne olursa olsun buraya gelince herkesin rütbesi sökülüp, er oluyorlar.

    Peki, son makamımız belliyken bu kadar küçülmeye gerek var mı? İnsanları bu kadar üzmeye, onları küçük görerek onların sırtından menfaatler devşirmeye gerek var mı?

   Aslında birazda böyle hastalıklı insanların bu durumuna bizler sebep oluyoruz. Mütekebbirin de hoşuna gidiyor.  Hastalık adeta damarlarına hücrelerine kadar yayılıyor.  Hani anlatılır: Bir gün Firavunun, birisi kapısını çalmış. Firavun içerden  “kim o” demiş. Kapı açılınca adam Firavuna “sen nasıl ilahlık iddiasında bulunuyorsun ki, bir kapı ötesinde kim olduğunu bilmiyorsun.”  Firavun ise  şu itirafta bulunuyor: “ Bende ilah olmadığımı biliyorum ancak insanlar beni ilah kabul etiler, buda hoşuma gidiyor.”

      Adamına göre muamele ahlaki olmadığı gibi, makamına, mal varlığına göre karşıdakine iltifat göstermekte ahlaki değildir. İnsana insan olduğu için değer göstermeliyiz. Büyük olmanın yolu kibirden değil,  tevazudan geçtiğini bilmeliyiz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da,  kul peygamber olmayı kabul eden, küçük büyük, fakir zengin, demeden herkese değer veren, yeri geldiğinde ev işleriyle uğraşıp elbisesini diken, evini süpüren, yemeğini yapan, fakirle oturup onların davetine icabet eden Peygamberimizi örnek almalıyız.

      O kâinatın Efendisi buyuruyorlar ki:

    "Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazı olmanızı vahyetti" (Rizazu's-Salihin).

   "Her kim Allah için alçakgönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir" (Müslim ).

  “Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.” (Beyheki)

    Kibir, insanı alçaltırken tevazu insanı yükseltir.   Başı dik olan insanlar, burnunu dikip gezenler yanı başındakileri dahi göremezken başını eğen, tevazu gösterenler kendi kusurlarını görerek yaptıkları hatalara her defasında yeniden düşmezler. Kibir şeytanın yolunu takip edenlerin, tevazu peygamberlerin ve salihlerin yolunu takip edenlerin yoludur.

    Kibirli insanlar en çok kendilerine zarar verirler. Böylelerini ne Allah nede kullar sever.  Mütekebbirlerin dostları da yapmacıktır. Sahip oldukları ellerinden gidince hiçbir insan yanlarında kalmaz. Tevazu sahibi insanların dostları daha samimi ve kalıcıdır. Tevazu sahibine haset edilmez. Tevazu sahibinin dostu çok, düşmanı azdır.

       Selam ve dua ile…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.